Başlığa aldığım sözcük yani “xenophobie” yabancı düşmanlığı anlamına geliyor. Sözlük anlatımıyla xenophobie ( zenofobi diye okunuyor) yabancı korkusu-nefreti anlamında olup Yunanca kökenli. Kişinin yabancılardan ya da bir şekilde kendisinden farklı olan insanlardan korkmasına ve nefret etmesine verilen addır. Değişik olanın tehlikeli olduğu düşüncesiyle oluşan bir korkudur.
Ülkemizde, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, hastalıklı diyebileceğim xenophobie yaşanıyor. Aslında kapı komşunuz Ermeni, Rum, Yahudi, Keldani, Süryani, Alev, Kürt, içselleştirdiğiniz xenophibie’nin odak noktasına oturuyor. Xenophobie esas olarak devlet mekanizması tarafından sistematik olarak uygulanıyor. Gayri Müslim azınlık, Kürtler ya da Aleviler ayrımcılığa tabi tutuluyor.
Pek azının devlet bürokrasisinde görev alma şansı var.
Hatta bir kaç yıl önce Ermeni kökenli genç bir vatandaşımızın Cumhuriyet tarihinde ilk kez kaymakamlığa atandığını öğrenince şaşkınlıktan ağzımız açık kalmış, içimizden de, çocukcağızın başına inşallah bir şey gelmez, diye de geçirmiştik.
Bunları neden mi yazıyorum? Çoğu Hıristiyan kiliselerinde 15 Ağustos tarihi Meryem Ana’nın göğe yükseliş yortusu olarak kutlanıyor. Yıllardır Fener Rum Patriği Bartholomeos’un önderliğinde 15 Ağustos Meryem Ana Yortusu’nu Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda düzenlenen ayinle kutlamak gelenek haline gelmişti. Ancak bu yıl ne olduysa oldu. 15 Ağustos Trabzon’un fethinin yıldönümü olduğu gerekçesiyle ayin iptal edilmek istendi. Gazete haberlerine bakıyorum:
“Her yıl Trabzon’daki Sümela Manastırı’nda düzenlenen Meryem Ana Yortusu İyi Parti ve Yeniden Refah Partili (YRP) siyasiler tarafından hedef gösterilmiş, ayinin iptal edilmesi istenmişti. İyi Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu 15 Ağustos’ta düzenlenen ayinin ‘Trabzon’un fethiyle aynı güne denk gelmesinin tesadüf olamayacağını’ söylerken ayinin iptalini istemişti.”
İnanılır gibi değil. Meryem Ana’nın göğe yükseldiğinin kabul edildiği tarihle Trabzon’un fethi arasında yüzyıllar var. Bu nasıl bir kafadır?
Neyse... Devam edelim:
“YRP İstanbul milletvekili Doğan Bekin ise Sümela Manastırı’nda ayin yapılmasına karşı çıkmış ve söz konusu ayinin Lozan Barış Antlaşması’nı ihlal ettiğini öne sürmüştü. “ Bekin bununla da yetinmeyip kendi kafasından sallamayı sürdürmüştü:
“Patrik Bartholomeos’un ekümenik sıfatını kullanması Lozan’ın fiili ihlalidir. Lozan Antlaşması gereği Rum Patrikhanesi’nin imtiyazları lağvedilmiş, patriğin sadece baş rahip unvanını kullanabilmesi Adalet Bakanlığı tarafından tescil edilmiştir. Buna rağmen hala ısrarla ekümenik sıfatının kullanılmaya çalışılması her türlü izahtan varestedir. Sözde Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi Patriği Bartholomeos’un Doğu Rum Kilisesi’nin ortaya koyduğu ‘eşitler arasında birinci’ (primus inter pares) değerlendirmesiyle ‘ekümenik patrik’ ve Fener Rum Patrikhanesi’nin de ‘Ekümeniklik Merkezi’ olarak dünyadaki Ortodoks mezhebi mensuplarca görülmesi başta Lozan Antlaşması olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına aykırı bir uygulamadır.”
Hazret, salla babam misali esip gürlemiş. Söylediklerinin hangisini düzeltelim? Xenophobie’nin tipik bir örneği.
Artı Gerçek’te yer alan habere göre Fener Rum Patriği Bartholomeos YRP milletvekili Bekin’e şu sözlerle tepki gösterdi:
“Bu milletvekili söz konusu ayinin Lozan Antlaşması’nı ihlal ettiğini söyledi. Bu nasıl mümkün olabilir? Lozan başka şeyler de söylüyor. Benim vatanım İmroz için ve daha genel olarak bizim çıkarlarımız hakkında... Dini eğitim hakkımız hakkında... Heybeliada (Ruhban Okulu) hala kapalı. Lozan’da şu an sahip olmadığımız şeyler var; bunları bize vermediler. Ve bu milletvekili gelip bize Lozan Antlaşması’nı ihlal ettiğimizi söylüyor.”
Neyse ki olay fazla büyümedi. Sümela Manastırı’nda Meryem Ana Yortusu ayini yapıldı. Ayine özellikle Yunanistan ve Patrikhane’ye bağlı kiliselerden gelen 350 kadar kişinin katıldığı bildirildi.
Bu yaşanan, ülkemizdeki xenophobie’nin ne ilk ne de son örneği. Yeri gelmişken sizinle bir anımı paylaşmak isterim. Patrik Bartholomeos Eylül 1997’de gemiyle bir Karadeniz gezisi düzenlemişti. Davetliler arasında ben de vardım. Gemi Trabzon’un eski limanından hareket edecekti. Gezi tarihinden bir kaç gün önce Ülkücü oldukları söylenen gruplar Trabzon eski limanda gösteriler yaptılar; “Karadeniz Patriğe Mezar Olacak” yazılı pankartlar açtılar. Neyse ki olaylar fazla büyümeden önlendi.
Yabancı ya da “öteki” düşmanlığı özellikle ilkel ve cahil toplumlarda yaygın olarak görülüyor. Bizim toplumun kahir ekseriyeti de yarı okumuş ya da ana okulundan terk cahillerden oluşuyor. Tamam da, Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfusu 85 milyon. Bugün bu 85 milyon içinde kala kala 2 bin kadar Rum kalmış. 2 bin Rum’dan korkacak kadar kafayı yediyseniz acilen tedavi olun derim!
Yorum Yazın