Yalınayak SOKRATES…
İnsan, değerlerine yalınayak koşar… Ayağında ne olduğu ya da nereye basacağının önemi yoktur, sadece fikrin ve aklının, ruhunun içinde, ne yeşerttiğin önemlidir.
Bütün devrimler böyle kazanılmıştır.
Deniz’lerin çantasından çıkanlar sizce bir tesadüf müdür? Elbette değildir, bu bir adanmışlıktır..
1984
Yıl, 1984 Okul Müdürümüz sürgün geldiği okulda intizamı, beyefendiliği, hanımefendiliği, en çok da insanlığı öğretmeye çalışıyor. Bir duruşu var, o Felsefe ve Mantık Öğretmeni Mehmet Yılmazkaya’nın. Liselerde, tüm Edebiyat bölümleri HABABAM olarak adlandırılır. O yıllarda da hakkını alan sınıflar olmuştu elbette, ben henüz o sınıfta değildim. İçim gidiyor, HABABAM’a, ablam okuyor ve Mantık derslerine Mehmet Yılmazkaya, Felsefe derslerine Ayla Aktaş giriyor. Sanat Tarihi Tuncay Hanım şehir dışı kültür turları yapıyor, Biyoloji öğretmeni İnci Hanım sergiler, geziler yapıyor. Darbe sonrasında öğretmen, hakikaten öğretmen! Tenefüslerde, koridorlarda bir Müdür dolaşıyor ki, tatlı sert denir ya o kıvamda. Kimseye kızmayan usul usul anlatan, elini öğrencinin gerekirse omzuna koyup dinleyen. Takım elbiseli her daim, kravatlı şık. Tertemiz yüzü, traş olmuş hali ile daha da ışıldıyor. İzliyorum hepsini, biriktiriyorum ve iyi ki de, o doğal iç sesimi dinlemişim ki hala onları anabiliyor ve yaşatabiliyorum., sayelerinde biriktirebildiklerim ile.
Sonradan benimde öğretmenim olacak, Felsefe öğretmenimiz, Ayla Aktaş, 11 Edebiyat sınıfını tiyatro oyununa götürecek, bunu duyunca atladım tabii, o sınıfta ve öğrencisi olmamama rağmen ablam ile o zaman Tünel de sahne alan Dostlar Tiyatrosu, Genco Erkal-Yalınayak Sokrates oyununa gideceğiz. Öğretmenimiz kabul etti, içimde tarifsiz heyecan ilk duyduğumda zıplamaya başladığım an kadar heyecanlıyım. Oyuna gitmek ve oyuna giderken, ona göre giyinmek bile önemli husus. Böyle bir kültür vardı elbette, unutturulan unutturulmaya çalışılan.
Saygı! Sanata ve sanatçıya önce. Tabii söz konusu, üstelik Genco Erkal, efsane.
Kaç kişi farkındaydı bilmiyorum ama Ayla Hocamız, sürekli anlatıyor ama gençlik işte herkes farklı algılayabiliyor. Gittik, salon, tıklım tıklım. İzliyorum, oyun öncesi bir salon nasıl oluyor? Bir dev sanatçı nasıl bekleniyor? Salon adeta oyun başlamışçasına sessiz. Şimdi ki gibi çok şükür cep telefonu açma, kapama, konuşma yok. Herkes otomatik bir nizam içinde. Nerede ve neye geldiğinin bilincinde, bu çok önemli.
O muazzam oyun bitti, herkes kalkmış, bana seslenmelerine yakın fark ettim, salonda sadece kendimin, koltuğa yapışıp kaldığımı. Büyülenmiştim. İlk defa tiyatro izlemiyorum ki hemen hemen her gece, bizim mahallemizde, Çevre Tiyatrosunda, kimi gün Altan Erbulak, Sevinç Erbulak, Metin Serezli’li, Nevra Serezli, Göksel Kortay, Kerem Yılmazer, oyunlar izlemişişiz. Hadi Çaman, Şemsi İnkaya, ileri ki yıllarda hep Nejat Uygur ve Levent Kırca. Aksaray’ da Tuluğ Çizgen, Sezen Kızıltunç, Şişli, Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü. Taksim, Muammer Karaca’da oyunlar..Harbiye Muhsin Ertuğrul’ da başka sanatçılar. Kenter Tiyatrosu, Deve Kuşu Kabere… Egemen Bostancı, Hisseli Harikalar Kumpanyası. Diğer sanatçıları, elbette küçümsemiyorum ama bazı sanatçılar, sahne ile bütün olur, oradan ışıldar. İlkokulda iken ilk “Bodrumdaki Pencere” oyunu ile Yıldız Kenter’i Çevre Tiyatrosunda izlediğimde, birde ergenlikte, Ferhan Şensoy, buna benzer bir his duymuştum ama Genco Erkal, o da bambaşka. Okulumuzdan mezun ağabeylerimizden rahmetli, hem tiyatro yazarı, hem oyuncu üstelikte henüz lisede, Genco Erkal’dan etkilenip, “Bir delinin hatıra defteri” ile birincilik kazanırken, tiyatro sanatçısı, olmaya orada karar verir. Genco Erkal, sebeptir.
O yine başka bir aydın, düşün insanı Ülkü Ayvaz.
Zaten Genco Erkal, Yalınayak Sokrates, eserini o yıllarda daha çok gençler sorgulamayı öğrensinler diye yola çıkar. Kadroda, Meral Çetinkaya vardır. Yıllarca kimselere yaslanmadan, kendi yolunda yürüdü, yürümesini bilerek ve inandığı yoldan şaşmadan üstelik. O yüzden o, Genco Erkal.
Neden, Ruhi Su diyoruz çünkü bedel ödemiş insanların hali başka olur. Türkiye’mizin güzide değerlerindendir ve bu ülkede ne yazık ki hep en temiz, ne çalışkan, en vatanını seven, en aydın olan ile uğraşılır.
Salgın boyunca Youtube dan yayınlarla ulaştı, boş durmadı, ben emekliyim demedi. Neden? Çünkü yazın Halktv, Görkemli Hatıralar, İzmir, Çiğli programında, öğrendik ki üzerinde çalıştığı yakında sahnelenecek, Ahmed Arif şiirlerinden “Şahdamarım” adlı yeni oyununu paylaşırken, henüz anne karnında, ATATÜRK’ü görmüş, şanslı bir birey olduğunu.
Ahmed Arif, aramızdan ayrılışının 30.yılında GENCO ERKAL ile anılıyor.Kadıköy, Özgürlük Parkında “ŞAHDAMARIM” Galasını izledim, ikinci kez de izledim.
Üç, beş, yedi, dokuz ve sonsuz yine izlerim. Ben, GENCO ERKAL’ın önünde düğmelerimi iliklerim. Kuliste kendisine de dedim, yaşarken canlı canlı gözlerinin içine baka, baka..
“O küçücük yaşımda, o tiyatro sahnesinin koltuklarına, beni nasıl mıhladıysanız, burada da inanın hiçbir şey değişmedi. Aynısınız, iyi ki varsınız, güzel bir ömür diliyorum”
“Aman efendim, mahçup oluyorum, biraz daha konuşursanız şımarabilirim” dedi, espri ile karışık, terli alnının, arasında süzülen gülen yüzü ile.
Bende “Gerçekler efendim!” dedim.
Sokrates, Nazım, Gogol. Ve şimdi de Arif, Cano o, hemi de Leyla’lı. Leylim leylim.
Üstelikte hep ve gönülden, YALINAYAK!
Evet, o Genco Erkal!
Tam seksen üç yaşında ve sahnelerde… Hala bize bir şeyleri hatırlatmaya çalışıyor.
Tıpkı Ferhan Şensoy gibi..
Tıpkı Tarık Akan gibi…
O yüzden dönüp geriye dönüp baktığımızda; geçtiğimiz yollar, biriktirdiklerimiz, bizi biz yapanlardır. Kaç kişi o yıllarda bu oyunu izledi, izlediğinden ne ders aldı?
Değerler hep vardır, rüzgâra ve şartlara göre değişmeyen tek şey, Sevgi ve değerlerdir.
GENCO ERKAL, İYİ Kİ VARSIN! YALNIZ DEĞİLSİN!
Yorum Yazın