Bu kadar benzerlik fazla diye bir analiz yapmıştım İmamoğlu davasının bir önceki celsesinde ve o analizde şöyle bir bölüm vardı. “Eğer, Ekrem İmamoğlu yargılandığı davada mahkum olursa, hele de bu mahkumiyet siyasi yasaklı olmasına neden olursa o zaman İmamoğlu’nun muhaliflerinin elinden çok büyük imkan alınmış olacak. İmamoğlu’nun göreve geldiği günden beri hiçbir başarılı icraatı olmadığını kendisini seçen İstanbulluların bin pişman olduklarını iddia edenlerin elinden iddialarını ispat etme şansı kaybolacak”
Şimdi oraya geldik, elbette süreç henüz sonuçlanmadı ama, artık nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın oraya geldik. Bu saatten sonra İstanbul’da metrolar, otobüsler çalışmasa, Halk Ekmek, ekmek üretmese, sokaklar su birikintileri ile dolsa İmamoğlu’nun muhaliflerinin bunları gündeme getirmesinin dahi bir anlamı kalmadı. Özellikle davanın bir önceki hakiminin görevden alınması ve dava konusunun aklı başında hiç kimse tarafından herhangi bir ceza için ikna edici olmaması İmamoğlu’nu bir anda siyaseten dokunulmaz bir hale getirdi. İmamoğlu’nun şahsında da 6’lı masaya çok önemli bir koz verdi.
Aslında davadan alınan ilk hakimin kıymetini bilemedi bazıları. Asıl şimdi bu kararı veren hakimi görevden almaları gerekiyormuş belki de siyaseten. O çok bahsettikleri dış güçler bile bugüne kadar Cumhur ittifakı tarafına bu kadar belirgin bir olumsuzluk yaratmayı başaramadılar.
Ama asıl acı olan hukukun konusu olan bu yargılama sürecini ülkece siyaseten konuşuyor olmamız zaten.
Biz bunları defalarca yaşadık. AK Parti de biz bunları yaşarken yaşadıklarına isyan eden halkın hassasiyetleri üzerinden iktidar oldu. 28 Şubat zulmü bu zorba tavrın muhatapları olarak muhafazakarları seçtiğinden demokrasi ve hukuk talebi o dönemde en çok o taraftan gelmişti. Allah var başlangıçta AKParti de bu özgürlükçü tavrını genele yaymayı başarmıştı.
İmamoğlu İstanbul seçimlerini ikinci kez kazandığında kesinlikle sadece Binali Yıldırım’a karşı seçilmemişti. Erdoğan İstanbul konusunda kendisini de terazinin bir kefesinde konumlandırmaktan çekinmemişti ama olmadı. İşte orada başladı İmamoğlu’nun geleceğinin Erdoğan’ın hayat çizgisiyle benzeşeceği söylentileri. Ancak bu şekilde düşünenlere karşı farklı düşünenler de az değildi. Farklı düşünenlerin en büyük argümanları da o zamanlar Erdoğan’ın karşısında bir Erdoğan olmadığı yönündeydi. Erdoğan ve çevresinin siyasi pratiklerinin İmamoğlu’nun öylesine kahramanlaşmasına müsaade etmeyecekleri yönünde bir ön kabul vardı bu kesimde.
Açıkçası ben de mesela bugünün yaşanabileceğine ihtimal vermiyordum o zamanlar, hatta dün bile davanın beraat ile sonuçlanacağını düşünüyordum. Elbette beraat kararı çıksa bile davanın açılmış olmasıyla başlayan süreç İmamoğlu ve muhalefet için avantaj haline gelmişti. Yine de eğer sonuç bu şekilde olmasa etkisi de bu kadar büyük olmazdı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da olmasından anlaşılıyor ki, Muhalefet tarafı bile böyle bir hediye almayı beklemiyordu. Herkesin ertelenmesini beklediği bir dava idi neticede, davanın ortasında savunma davanın sonuçlanacağını fark ediyor ve ek süre istiyor. Ama o süre sadece 3 saat olarak veriliyor ve savunma buna rağmen sonucun kendi lehlerine çıkacağını düşünerek olsa gerek davayı protesto etmiyor.
Sürecin devamı artık hukuki tarafından bağımsız sürpriz siyasi hamlelere neden olabilir. En önemlisi 18 ay sürmesi beklenen sonuçlanma süresinin seçim öncesine yetiştirilmek üzere hızlandırılıp hızlandırılmaması. Eğer böyle bir hamle gelirse Erdoğan’la benzeşme konusu daha da güçlenir.
Ancak Erdoğan ile İmamoğlu’nun durumlarında şöyle büyük bir fark var. Erdoğan bir darbe sonrasında olmanın avantajı ile içinde bulunduğu siyasi hareketin dışında bir hareket planlaması içindeydi o zaman. Bugün böyle bir durum yok, İmamoğlu sürecin sonunda aday olamayacak şekilde cezaevine girse bile bir emanetçi üzerinden yeni bir hareket kurgulayacak falan değil. Ancak unutmamak gerekir ki o zaman parlamenter sistem vardı ve Erdoğan’ın başka şansı yoktu.
Benzerlikler nasıl olursa olsun, bundan sonrası çok ilginç olacak gibi görünüyor. Olay artık hukukun değil siyasetin konusu haline gelmiş gibi duruyor. Bundan sonra olacaklar hakkında onlarca senaryo yazmak mümkün elbette. Ama kesin olan şu ki İmamoğlu bugün siyaseten dünden çok daha güçlü. Karar daha açıklanmadan Saraçoğlu’na gidip fotoğraf veren Akşener çok daha güçlü, 6’lı masa düne göre çok daha güçlü.
Ancak benzerlik meselesine dönersek; kamuoyunun bu günden sonra en çok konuşacağı konu olan benzerliklerin tamamlanması için bir aşama daha var Erdoğan’ın sürecin bir yerinde “ Bu durum demokrasi açısından içime sinmiyor” demesi. Der mi?
Baş örtüsü pasına, mağduriyet pası attılar. Bakalım eniyi golü kim atacak
3 senaryo çıkarılabilir buradan 1- Bağımsız adil yargı kim olursa olsun mevkisine makamına bakmadan karar vermiştir. (en çok böyle olsun isterim) 2- CHP içindeki bazı klikler olası bir sağ adayın önünü böyle kesebileceklerini düşünmüş ve İmamoğlu ile işbirliği içinde uygulamışlardır. 3- iktidar olanlar olası rakipler arasında en zayıf olduğunu düşündükleri adayı ön plana çıkarmak istemişlerdir. 1. Madde gibi değilse yargıya müdahale söz konusu 1 de o kadar uzak duruyor ki...