26 Nisan Pazar günü LGBTİ+ destekçileri, Onur Haftası kapsamında İstiklal Caddesi’nde bir yürüyüş yapmak istedi… Ayrıca bu hafta için onlarca etkinlik de tertip ettiler: tiyatrolar, sergiler, gösteriler… Bunlardan daha doğal ne olabilir ki nevinden bir cümleyle yazıma başladığım için yanılmamalı zira bu yazının yazıldığı memlekette ne LGBTİ+ kabul edilebilir bir oluşum ne de bu oluşumun yapacağı etkinlikler takip edilmesine izin verilebilir etkinlikler…
Zaten fazla sürmeden etkinliklerin hepsi valilik kararıyla iptal edildi ve yürüyüş yapılmaması için Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi polis barikatleriyle kapatıldı hatta metronun Osmanbey ve Taksim duraklarında iniş yasaklandı…
Her özgürlük taraftarı fert haklı bir öfkeyle haykırdı ve isyan etti… Olanları uzaktan seyrederken dudaklarımdan dökülen cümleyi sizinle paylaşmak isterim: “Yasaklayın yasaklayın; böylesi daha hoş oluyor!”…
Bu cümlede bencil bir yaklaşım aramayınız lütfen çünkü cümle sadece istihza dolu bir hakikatin kelimelere yansıması! Çünkü o ara aklıma Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cuma günkü cenazesi gelmişti… Aranızdan, “Ne alaka?”, diyenleriniz çıkacaktır yalnız bir zamanların Türkiye’sinde böyle cenazelerin yapılmasının da yasak olduğunu hatırlatırım…
Geçenlerde Twitter’da görmüştüm. Gördüğüm Cerrahi tarikati lideri ve meşhur sahaf Muzaffer Ozak’ın cenaze töreninden bir gazete kupürüydü. Haberde, cenazedekilerin kılık-kıyafetine bakarak laikliğin çiğnendiğinden bahsediliyor ve ilgili merciler göreve çağırılıyordu… Ee, ne de olsa medyamızın huyuydu, o gün başta kim varsa onun çaldığı düdüğün makamından bir hava tutturur, o havayla fasıl yapardı! O günlerde de askeri vesayet baştaydı…
Aradan otuz seneden biraz fazla geçti… Milyonlarca yıl yaşındaki dünya için salise bile değil anlayacağınız… Bu sefer gene bir tarikat liderinin cenazesinde, hemen hemen aynı kılık-kıyafette insanların yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin en başındaki kişi, Cumhurbaşkanı saf tutuyordu!
Bu, ne mi demekti? Kanaatimce yasakların ve baskıların mağlubiyetinin en açık göstergesiydi…
Şimdi baskı ve yasak bitmedi, yalnız hedeflerini başka gruplara çevirdiler… Ötelenen taraf LGBTİ+… Metot gene aynı, yasaklama ve baskılama… Diyalog, empati, iletişim yok… Var olansa, onlar falanca yerde yürüyeceğiz dedikçe tâ Yeniçerilerden kalma bir lisanla, “İzin vermezük!”; filanca mekânda etkinlik yapmak istedikçe, “Yapturmazuk!” demek… Hâlbuki Anayasa’da yazılı haklarından fazlası değil yapılması arzulananlar…
Şu dünyada bildiğim ve tecrübe ettiğim tek şudur ki; yasaklama, güç kullanma ve baskının uzun süreli zafere ulaştığı görülmemiştir… En basit şekliyle yukarıda verdiğim örneği gözlerinizin önüne getiriniz…
Bu hesaba göre yarın öbür gün gene bir buluşmada yüzbinlerce LGBTİ+ destekçisinin toplanacağını öngörmek güç değil... Hatta normal bile… O vakit geldiğinde bu yasaklarla onları yıldırmaya çalışan bürokratlar ne düşünecekler merakımdır? Yasakladıkları tüm fikirlerin ve eğilimlerin, “bir nehr-i huruşan gibi cuş ettiğini” gördükleri için övünebilirler… Kim bilir? Belki de neden yasaklayıp, bu fikirde ve eğilimde olmayanları bile sırf bir inat uğruna karşı tarafa ittik diye dövüne de bilirler!
Yorum Yazın