Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını en etkili şekilde ‘Yeryüzünün lanetleri’ kitabında anlatan Fanon, “Sömürgecisine karşı koymayı beceremeyenler kardeşlerine saldırıyordu” diyordu.
Cezayirli büyük düşünür, Malik Nebi ise, “Sömürgeci bizim neye karşı çıkacağımızı biliyordu. Bu nedenle de karşı çıkacağımız şeye, nasıl karşı çıkmamız gerektiğini daha başından ve biz farkında olmadan bize öğretmiş oluyordu” diyordu...
Filistin’de on yıllardır ve bugün yaşananlar, sadece Terör Devleti İsrail’in Filistin halkına zulmetmesi olarak algılanamaz. Bu temelde bir Ortadoğu meselesidir. En azından 150 yıldır birbiriyle kavga eden, önce Osmanlı’dan kalan mirası paylaşmak için İngiliz ve Fransızlar’la işbirliği yapan, sonra onlardan kurtulmak adına 2. Dünya Savaşı başlarında Almanlara yamanan Ortadoğu yönetimlerinin meselesi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da "CİA’nın Ortadoğu'su" yakıştırmasını hak eden iktidarların hakim olduğu coğrafya...
Aslında bu 150 yıllık tarihi üstün körü bile incelesek, bugün Filistin halkının ve Ortadoğu’daki diğer halkların içinde bulundukları durum ve bu durumun neredeyse çözümsüz halini anlamak o kadar da zor olmaz.
Ama biz bugüne bakalım. Ortadoğu herhangi bir yönetim felsefesinin olmadığı, düzenin ve hukukun kurumlarca tesis edilemediği, gücü yetenin sömürgecisine değil kardeşine saldırdığı bir coğrafya...
Ayrıca bu kardeşe saldırma eylemini gerçekleştirmek için, milli gelire oran açısından bakıldığında dünyanın en büyük silah alıcısı konumundaki bir coğrafya...
Doğal olarak bu silahları da sömürgecisinden satın alan bir coğrafya...
Olan halka oluyor elbette, çocuklara oluyor. Pandemiyle beraber değişmesini beklediğimiz yeni dünyada, akıllanmasını beklediğimiz insanlığın zerrece akıllanmadığını, 150 yıllık Ortadoğu’da en ufak bir kıpırdanma olmadığını görüyoruz…
Bu arada konuyla ilgili sesini samimiyetle yükselten tek ülke olan Türkiye’de Bayram Namazı için hazırlanan orijinal hutbede Filistin’deki zulüm kınanırken bir kez bile İsrail adının geçmediğine şahit olduk, oluyoruz.
Kurtuluş Savaşı’ndan, Çanakkale Savaşı’ndan bahsederken bir kez bile Atatürk’ün adını anmayarak hutbe hazırlamayı başaranlar için bu son hutbeyi hazırlamak da zor olmamıştır sanırım.
Bir de Yeni Türkiye var elbette. Eski Türkiye’deki çetelerin bir daha var olmayacağı bir Türkiye…
Organize suç örgütü liderlerinin iş adamı kabul edilemeyeceği, mitingler düzenleyip herhangi bir siyasi yapıyı destekleyemeyeceği bir Türkiye…
Bir başkasının ceza evinden siyasilere tehdit mektupları yazmayacağı, özel aflarla cezaevinden çıkamayacağı bir Türkiye…
“Ben olmazsam buralara hep mafya” çöker diye kendisini devlet yerine koymaktan imtina etmeyen polis eskilerinin olmadığı bir Türkiye…
Ve bunların birbirlerini uzaktan da olsa tehdit edip, arada da memleketin siyasilerini mevzu edemeyecekleri yepyeni bir Türkiye var…
Çok şükür!..
Şerif Hüseyin ölümüne yakın bir zamanda biz osmanlıya yaptıklarımızı çekiyoruz demişti....