Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Yol Geçen Hanı

Yol Geçen Hanı

Yazının başlığına bakıp da şaşırmayın. Sizlere bir han hikayesi anlatacak değilim. Sadece memleketin hal-i pür melalini, sınırlarımızın nasıl eleğe döndüğünü, isteyenin istediği gibi Türkiye’ye girdiğini söyleyeceğim. Onun için yol geçen hanı dedim. Bu deyimin sözlükteki karşılığı girip çıkanın belli olmadığı ev, mekân…

Türkiye zaten 2011’de patlak veren Suriye iç savaşından kaçan milyonlarca mülteciye kucak açmıştı. Şu anda resmi kayıtlara göre sayıları 3,5 milyonu (gerçek rakam olarak siz bunu en az dört milyon diye okuyabilirsiniz) geçen Suriyeli mülteciler ülkemizi kendilerine ikinci vatan bellemiş durumdalar. Savaş bittiği halde de geri dönmeye niyetleri yok gibi. AKP Hükümeti’nin de onları vatanlarına iade etme gibi bir niyeti olmadığı anlaşılıyor. Eh, çoğuna Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verildiğine göre yararlı bir oy deposu olarak görülüyorlar.

Hızlı biçimde nüfusları artan Suriyelilere bir de yakın zamanda Afganistanlı mülteciler eklendi. ABD’nin geçtiğimiz nisan ayında Afganistan’dan çekileceğini açıklamasının ardından Afgan mültecilerinin Pakistan ve İran üstünden Türkiye’ye göçleri başladı. Ancak, Afganlı bu mültecilerin Türkiye’ye sığınmalarında da ciddi sorunlar var.

Zaten bütün dünya Covid-19 pandemisiyle mücadele ederken, Türkiye’de özellikle güneydoğu ve doğu illerimizde Covid-19’un yeni varyantlarının sebep olduğu binlerce vaka tespit edilirken bu Afganlı mültecilerin istedikleri gibi ellerini kollarını sallaya sallaya ülkemize kabul edilmesinin mantığını acaba kim izah edebilir?

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye’ye giren Afganlıların önemli bir kısmının ülkeye kayıt dışı olarak sığındığını ilan ediyor. Bugünkü rakamlara göre ülkemizi yol geçen hanı belleyip sınırlarımızdan içeri giren Afganlıların sayısı 400 bini bulmuş.

Sınır illerinde mültecilerle ilgilenen kimi sivil toplum kuruluşlarına göre Türkiye’ye girmek için İran sınırında 1,5 milyon kadar Afganlı mülteci bekliyor. Bu mültecileri İran’dan TIR’larla alıp Türkiye’ye sokuyorlar. Sığınmacıların büyük bölümü 16-25 yaş arası erkeklerden oluşuyor. Çoğu Türkiye üstünden Avrupa’ya kapağı atma sevdasında. Ancak şu anda Avrupa sınırları kapalı olduğu için de gelenler Türkiye’de ne yapacaklarını bilemez durumdalar.

Bütün bunlar olurken AKP Yönetimi’nden ses yok. Acaba diyorum, Suriyeliler gibi sığınmacı Afganlıları da potansiyel oy deposu olarak gördükleri için mi sınırdan ellerini kollarını sallayarak geçmelerine izin veriyorlar? Hiç akıllarına salgının daha da ciddiyet kazanması tehlikesi gelmiyor mu? Ya da Amerikan birlikleri çekildikten sonra Kabil Hamit Karzai Havaalanı’nı koruma ve işletmeye talip olmaktaki amaç Afganlıları Türkiye’ye doldurmak, buradaki IŞİD’çileri de oraya mı postalamak? Ya da gelenlerin çoğunun Peştun, Taliban militanı olduklarını göz ardı mı etmek?

Hadi, böyle bir tehlike akla gelmedi, diyelim, ki bu da çok vahim. Ya bu milyonlarca mültecinin Türkiye’nin demografik yapısını değiştirmesi ihtimali de düşünülmedi mi? Burasını bir sığınmacılar ülkesi haline mi getirmek istiyorlar? 1923’te ulus devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dibine dinamit mi konmak isteniyor?

O zaman bu ülkenin has evlatları olan Rumlar, Ermeniler ve öbür gayri müslim vatandaşlarımızla derdiniz neydi ki hepsini ülkeden kaçırdınız? Ya da Kürt kardeşlerimizle derdiniz nedir? Amacınız Türkiye-Arap-Afgan Cumhuriyeti mi kurmak? Nedir? Bir söyleyin de anlayıverelim artık derdinizi!..

Daha geçen gün İstiklal Caddesi’nde bir arkadaşımla yürüyordum. Bir zamanlar batılı turistlerin gözdesi İstiklal Caddesi Arap, Pakistanlı ve Afgan istilası altında. Bu cadde Daronco gibi İtalyan mimarların “art nouveau” mimarisi stilinde inşa edilmiş, sağlı sollu binalarla bezenmiş. Ayrıca burasının gerçek adı Grand rue de Pera. Yani Pera Caddesi. 

Ha, affedersin bana Ermeni dediler, söylemine de cevap. Keşke ataların Balyanlar gibi Ermeni mimarlarla dost olsaydı. Karşısına geçip bayıldığın Dolmabahçe Sarayı o nefret ettiğin Ermeni halkından çıkmış Garabet ve Nigoğos Balyan. Ama sen ne bileceksin? Aklın fikrin, Arabistan çöllerinde. O zaman da oraya git, buraya ilişme be kardeşim. Burası Anatoli, yani Helen dilindeki ismiyle güneşin doğduğu yer. Öyle senin uyduruk söyleminle analar dolu fasaryası değil. İstanbul da Bizans, Stinpoli yani şehre doğru anlamına geliyor. Gene senin uydurduğun İslamı bol filan değil!.. Bizans dedin mi de dantel gibi örülmüş entrikalarıyla adamı fena çarpar. Benden söylemesi!..

Bu bayram gününde böyle bir konuyla canınızı sıkmak istemezdim. Ama bu da Türkiye’nin vahim  bir gerçeği. Hepinize kansız, mutlu bir bayram dilerim. 

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar