Hayatı boyunca yaşadığı ülke dışına, hiç çıkamadı. En büyük hayali, önce Japonya’ya gitmekti. Etrafına iyilikler ve gelecek, diye sunulan sözde dünya da o hep barışı aradı.
Kim bilir? Belki sizde benim gibi çocukluktan Elvis, hayranı iseniz dünya ile aynı anda ülkemizde de dün itibari ile vizyonda olan ELVİS filmi izleyeceksiniz. Ama tüm zamanların en çok dinleneni, zamansız Elvis’i, hiç tanımayanlar, yeniden keşfedecek ama en çok onun hayat duruşunu göreceksiniz.
KONUŞAMIYORSAM ŞARKI SÖYLERİM
Yasaklar, her dönem var, her gerçek sanatçıya var. Zaman, rock efsanesinin sarmaşık gibi dünyayı sardığı bir dönemde, sahnede kıvırttığı için ahlaki düzeni bozduğu, hatta zenci mahallesinden çıktığı için ve çıktığı yeri, hiç unutmadığı için başlayan. Ve kitleleri peşinden sürükleyebilecek potansiyelde olması nedeni ile ülkeyi sarsacak, tehlikeli birey olarak gösterilen bir müzik insanını, böylelikle aslında ne olduğunu, en iyi görebileceğiniz, muhteşem bir film ile karşı karşıya kalacaksınız.
Elvis’in naif karakteri ardında, aslında çok öncelerden bugünlere ve geleceğe hep “canlılık ve asilik” kostümünü giydiğini ve giydirdiğine, şahit olacaksınız.
Romeo ve Juliet, gibi efsane filmlerin yönetmeni, Baz Luhrmann’ın müthiş bir Elvis yarattığı Austin Butler’in, muhteşem oyunculuğu ile Oscar’ı /Oscar’ları, haklı hak ettiklerini söylemeye, zaten gerek yok. Kaldı ki yine tüm zamanların en iyi aktörlerinden Tom Hanks’de varken!
Aslında film, bir vicdan muhasebesi olarak karşımıza çıkıyor olsa da en başta öğreneceğimiz, Elvis’in barışçıl yanı, kendi müzik alt yapısını doğal yetenekleri dışında, en çok zenci mahallesinde büyümüş olması, üstelik beyaz biri olarak ve asla siyahî arkadaşlarını unutmayışı!
Dünya değişirken yasakların, gelişmekte ve kendi olmaya çalışan bir sanatçı üzerinde de, nasıl değiştiğini ve değiştirildiğinin altını çizerken, katledilen insanlar için gözyaşları ve neden “İnsan” olamıyoruz? Sorusunun cevabını bulamamış, 1977 yılında son seslendirdiği eseri ile henüz 42 yaşında hayata veda eden Elvis’i, sanırım daha da seveceksiniz.
İşin içinde sadece müzik yok! Aşk var! Dostluk! Sanat! Yaratıcılık ama hayat ve sanat yolculuğunda, sözde iyilik yapacak diye yanında olan akraba ya da dost kişilerin, kişiyi adeta bir kene gibi kanını, canını, emerek suistimal edişlerine de şahitlik edeceksiniz.
Siyahî, Beyazı demeden Martin Luther King içinde, hamile iken katledilen Sharon Tate’de de, ırkçılık, faşistlik ve ötekileştirmede, sanatçı ve de aydın rolünün önemi, bu filmde var.
Müzikten anlamayan bir menajer, sizi nereye kadar götürebilir ve üstelikte kumar gibi zaafları varsa, ve karşısında ki aday, üstelikte çok naif bir karakter ise ödeyeceği bedellerin, ne olacağını kestirmek hiçte zor olmayacaktır.
Tam 159 dk, hiç soluksuz izleyebileceğiniz, efsaneden EFSANE FİLM, ELVİS.
Kendi kostümünü kendi yaratan, sahnede ki performansını kendi yaratan, beste yapan, yorumlayan Noel Baba olarak ya da doğru dürüst erkek gibi takım elbise giyip çıksın, saçlarını kessin ve kıvırtmasın yoksa şarkı söyleyemez dediklerinde, daracık kımıldamayacak halde vücudunu tamamen kaplayan deri kostüm içinde “artık oynamaz, derli toplu durur” diye düşünenlere, öyle güzel cevap veriyor ki ve elinde gitarı ile.
Ama anlamak, elbette çok önemli!
Hep diyoruz, aydın olmak başka bir şey!
Hele hele barışcıl ve sevgi dolu olup, barış içerisinde bir dünyayı, hayal ediyor ve bunun için mücadele ediyorsanız.
Sistem sizi elemek için elinden geleni, var gücüyle yerine getirmek için çalışacaktır.
Elvis, fiziki olarak dünyadan ayrılmadan önce istediklerini yerine getiremediği için üzülüyor, “42 yaşımda ortada hiçbir şey yok” diyordu. Hayatı boyunca, hayali olan ilk gideceği yer, Japonya’ya gidemedi ama CANNES Film Festivalinde, 12 dk ayakta alkışlandı.
Dahası var, festival tarihinde şimdiye kadar olmamış şey oldu ve dron ile elektronik ortamda özel olarak bir gösteri sunuldu, tüm dünyayı, hatta sevenlerinin gönlünde kâinatı yeniden turlayarak.
ELVİS’i daha iyi anlamak istiyorsanız, bu filmi kaçırmayın!
Yorum Yazın