Öncelikle bir kutlamayla başlayalım. 9 Eylül sadece İzmir’in değil, bütün ulusumuzun kurtuluş günüdür. 9 Eylül’ün 100. yıldönümü hepimize kutlu olsun.
Ardından 11 Eylül’ü telin edelim. 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere yapılan saldırıyla başlayan kabus dolu günleri beraberinde getiren ve ABD’nin bütün Dünya’yı olumsuz etkileyen girişimlerine yol açan bu günü herhalde hayırla yad edemeyiz.
Bir başka telin edilmesi gereken günü de unutmayalım. 12 Eylül 1980 günü gerçekleşen askeri darbe ve sonuçlarını yaşamış olup, geriye bakınca neleri yitirdiğimizi düşünmemek söz konusu olabilir mi?
Evet Eylül ayları sevinç ve göz yaşının iç içe geçtiği aylardır. Doğal olarak Eylül ayına girince, hele yıl 2022 ise insanın içini kaçınılmaz olarak bir huzursuzluk alıyor. Huzursuzluk sadece yaşanmışlıklardan kaynağını alan psikolojik bir ruh hali mi? Yoksa mevcut koşulların analizinden kaynaklanan, gerekçeleri olan bir kuşkular yumağında mı ifadesini buluyor?
Önce telin ettiğimiz 11 Eylül’den başlayarak günümüze kadar yaşadıklarımızı hatırlayalım. Afganistan, Irak ve nihayet bütün paradigmayı bir daha değiştiren Rusya Ukrayna savaşı ve sonuçları.
Daha önceki yazılarımda Türkiye’nin daha önce hiç olmadığı kadar önemli merkezi bir role geldiğini açıklamaya çalışmıştım. Önemi bu kadar artan ancak önüne gelen fırsatlardan bir türlü yararlanamayan ülke olmamızı da maalesef bize karşı duyulan güvensizlikten kaynaklandığını da ifade ettiğimi hatırlıyorum.
Önce S400 krizi, NATO’da İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine karşı çıkışımız, Rusya’ya karşı Batı dünyasının uyguladığı ambargoyu delen ülke pozisyonuna gelişimiz. Örnekleri daha da artırmak mümkün.
Ne zaman ABD’nin hoşuna gitmediğini varsaydığımız bir durum yaşansa, Batı emperyalizminin kuklası olmaya teşne Yunanistan’dan Türkiye’ye karşı savaş çığırtkanlığı yapan Yunanistan’la karşı karşıya gelmemiz ya da getirilmemiz. Bu çığırtkanlığı memnuniyetle karşılayan ve hadi ne duruyoruz mealinde yorumları ile TV ekranlarında gövde gösterisi yapan emekli subaylarımız. Ne olur biraz sükunet.
Bütün bu ahval ve şerait altında yaklaşan seçimlerde Sayın Cumhurbaşkanımızı destekleyeceğini açıkça ifade eden Putin yönetimi. Veresiye doğalgaz sayesinde Türkiye’nin bu zor süreci daha hafif yaralarla atlatıp atlatamayacağı bilinmez ama, bu sayede kış turizminin güney sahillerimize gelecek Alman, Hollandalı, İngiliz, vs. turistler ile canlı geçeceği açık.
Putin ile yapılan flörtün armağanı olarak Şanghay Zirvesine çıkartılan davet. Ardından BM toplantısına katılım için ABD’ye yolculuk. Muhtemel bir Erdoğan-Biden ikili görüşmesi ve sonrası.
Dedim ya kuşkularım var, huzursuzum… Umarım aynı huzursuzluğu Batılı dostlarımız(!) da duyuyordur.
2004 müzakere çerçeve belgesinde “Türkiye AB’ye tam üye olmasa bile AB limanına demir atmalıdır…” ifadesinden ya o limanda olmazsa ne olur ifadesine geçen sürecin şimdi tartışılmasında yarar var.
Neyse, enseyi karartmayalım. Umarım bu Eylül ayını hep 9 Eylül coşkusuyla hatırlamaya devam ederiz.
Yorum Yazın