Büyükelçi Öztürk Yılmaz’ı Türkiye kamuoyu Haziran 2014’te Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na IŞİD’in yaptığı baskınla tanıdı. Başkonsolos Öztürk Yılmaz ve konsolosluk çalışanları IŞİD teroristlerinin elinde 101 gün rehin kaldıktan sonra kaçıp kurtulmuşlardı. Yılmaz bu olayın ardından Tacikistan’a büyükelçi atandı. Ancak Dışişleri’ndeki görevinden bir süre sonra ayrılıp siyasete atıldı. Önce CHP’den milletvekili seçilen Yılmaz daha sonra partisiyle yollarını ayırdı veYenilik Partisi’ni kurdu. Partinin geçtiğimiz ay düzenlenen birinci büyük kongresinde de Cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladı. Yılmaz’la diplomasiden siyasete geçme nedenlerini, Musul’da başına gelenleri, Türkiye’nin bugünkü durumunu ayrıntısıyla konuştuk.
- Diplomasiden siyasete geçme kararını neden aldınız?
Ö.Y.- Bu kararı almamın nedeni Erdoğan hükümetinin devleti giderek tahrip etmesi, devlet bürokrasisinin içini boşaltması, liyakata önem vermemesi ve her şeyi politize etmesidir. Böyle bir dönemde liyakata bakılmaksızın tamamıyla hükümetin adamı olmak, ona yamanmak zorundasınız. Aksi halde görevinize devam edemezsiniz. Ben kendi bulunduğum konumda bunu doğru bulmadım.
Amacımız bu ülkeye hizmet etmekse devletin geleneksel adabına uygun bir şekilde çalışmaya devam etmem gerekirdi. Ama artık öyle bir ortam kalmamıştı. Hal böyle olunca da böyle bir ortamda böyle bir hükümetle çalışmak istemedim. Bunlar devlete hizmeti istemiyorlardı. Kendilerine hizmet edilmesini öne çıkarıyorlardı. Ben çok büyük bedeller ödemiş bir insanım ama bu bedelleri devlet için ödedim; bu insanlar için ödemedim.
Bunlar kendileri için bedel ödeyenleri kutsuyorlar. Devlete ve millete bedel ödeyenleri ise aşağılıyorlar. Siyasete girip bu düzeni değiştirmek, Erdoğan’ın yaratmış olduğu tahribatı gidermek, bir mecra bulup orada görev yapabilmek amacıyla yola çıktım.
- Önce CHP’den Ardahan milletvekili seçildiniz. Ardından herhalde CHP’yle doku uyuşmazlığı oldu ki oradan ayrılıp Yenilik Partisi’ni kurdunuz. Fakat Yenilik Partisi’nde de hem hükümet hem de muhalefet tarafından size bir takım engeller çıkarıldığını, neredeyse yasaklı muamele gördüğünüzü söylüyorsunuz. Bu konuda biraz ayrıntı verir misiniz?
Ö.Y.- Benim CHP’den ayrılmamın nedeni CHP’nin AKP’nin alt bir taşeronu haline dönüştüğünü görmemdi. AKP nasıl devlet bürokrasisini tahrip edip kendine bağlı bir yapı oluşturmuşsa Kılıçdaroğlu da benzerini yapmış.
Ben oradan ayrılınca muhalif basın benim hakkımda bir satır bile haber yapmadı. Öte yandan referanduma evet diyen Babacan, Davutoğlu gibi isimler basında boy boy yer alıyor. Halbuki onlar evet dediği için Erdoğan sistemi yıktı.
Şimdi onlar muteber oldu. Bizler onların gözünde “tehlikeli” hale dönüştük. Çünkü sistemi direkt olarak sorguluyoruz. Yanlışları gösteriyoruz. Nasıl değiştirilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz. Muhalefet cephesinde bundan dolayı yasaklıyız. Erdoğan ise güçlü bir rakip istemiyor. Hep zayıf insanları istiyor. Ben Erdoğan’ı açık açık eleştirdiğim için o cepheden yasaklıyım. Ben RT değil TC Cumhuriyeti, acımasız bir diktatörlüğün kalıntılarından ülkeyi kurtarmak istiyorum, diyorum. Bunları söyledikçe de bizi kendilerinin varlıklarına bir tehdit olarak görüyorlar.
Kurultayımızda muhalefet medyası yoktu. Anadolu Ajansı ve TRT dahil iktidar medyası da yoktu.
Düşünebiliyor musunuz? Bir siyasi parti seçime girme yeterliliğini alıyor, seçime girecek, genel başkanı Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklıyor ama bu Türk medyasında hiç haber olmuyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı herhalde bunlara, kulaklarınızı kapatın, diye talimat vermiş. Aslında o talimatı veren de Erdoğan’ın kendisi. Yani biz burada bu sorunla savaşıyoruz.
İkinci olarak, kurultaydan önce Ankara Valiliği stand kurmamıza yasak getirdi. Yasağa rağmen bir yere stand kurduk; standımızı ters çevirdiler. Bize diyorlar ki:”Sen sadece genel merkezinin önünde stand açabilirsin.”
- Bir de kurultay salonunu polisler basmıştı...
Ö.Y.- Kurultay başlamıştı. Sabah 10:20’de polisler bomba araması yapmak için geldi. Düşünebiliyor musunuz? İyi niyetliyseniz bu aramayı kurultay başlamadan çok önce, sabahın erken saatlerinde yaparsınız.
Sosyal medya hesaplarıma hükümetin trolleri saldırıyor. Bunların parasını kim veriyor? Ödediğimiz vergi paralarıyla bize küfrettiriyorlar. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bu yılki bütçesi bir milyar 631 milyon lira. Bizden topladığı vergi paralarını bize sansür uygulamak için kullanıyor. Bence orası iletişim değil sansür başkanlığı. Anadolu Ajansı, görmedim, duymadım, üç maymun ajansı. TRT zaten her türlü sansürüyle meşhur bize karşı.
Düşünün, kurultayımız sosyal medyada 15-20 milyon kişi tarafından izleniyor ama TRT ya da Anadolu Ajansı’nda haber olamıyor.
- Sosyal medyada yaygın olarak varsınız ama ana akım medya sizi görmezden geliyor. Bu bir anlamda devekuşu politikası değil mi?
Ö.Y.- Erdoğan kendi yarattığı rakipler üstünden siyaset yapmak istiyor. Onun dışında kendisine bir rakip çıktığında önce görmemezlikten geliyor. Önemsememeye çalışıyor. Ama aslında Erdoğan korkuyor.
Ülkede nüfusun yüzde 85’inin tanıdığı bir büyükelçi cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklıyor ama neredeyse hiç bir yerde haber olmuyor. Bu sansür değil de nedir?
Sansürü uygulayan İletişim Başkanlığı. Bu Başkanlık Erdoğan’ın diktatoryal sisteminin medya ayağını kontrol etmek için kuruldu. Diyanet İşleri Başkanlığı da dini ayağını kontrol ediyor. Diyanet İşleri Başkanı Erdoğan’ın fetvacıbaşı olmuş.
- Siz Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, IŞİD’in Musul Konsolosluğu’na yaptığı baskınla ilgili yüzleşmek istediğiniz çağırısını yaptınız ama bu çağırıya hiç bir karşılık alamadınız. Bunun nedeni ne olabilir?
Ö.Y.- Ben daha birinci sayfayı açtım. Bu konuda utanç verici şeyler oldu. Şu andaki Dışişleri Bakanı (Mevlut Çavuşoğlu) çıktı yalan söyledi. Biliyorsunuz, IŞİD’çi bir polis içeri girmişti. Ondan korktuğumu söyledi. O polisi devlet koruması altına aldılar. Yargılanması gerekirdi.
Demek ki bunlar IŞİD dosyasıyla ilgili sıkıntıdalar. Pek çok şey konusunda bilgim var. Bunların ne yaptıklarını çok iyi biliyorum. Bu Dışişleri Bakanı çıktı, dedi ki: “Korkudan battaniyenin altına saklandı.” Bu kadar yalan, ahlak dışılık görülmemiştir.
Millete vize satan Dışişleri Bakanı’nın dünyada zerre kadar itibarı yok. Hakkında çok şeyler biliyorum.
- Peki, yalan söyledi, dediniz. Bundan amacı ne olabilir?
Ö.Y.- Onu Erdoğan söylettirdi. Bakın, 2018’de bana yapılan operasyonun aynısı şu anda yapılıyor. Benim hakkımda yalan söylediler. İhbar ettiğim polise de yalan yanlış şeyler söylettirdiler.
Bugün ise yalanlarını kimsenin yutmayacağını anladıkları için bu defa yayınlarımı yasaklıyorlar; sosyal medyadaki trolleri vasıtasıyla beni kendi seviyelerine çekmeye çalışıyorlar. Ama ben söyledim: Erdoğan karşıma çıkacak ve benimle görüşecek.
Onun sistemini sorgulamak istiyorum mesela. Ne hakkı var basın , ifade özgürlüğümüzü, toplumun haber alma hürriyetini kısıtlamaya? Toplumu allak bullak etmeye ne hakkı var?
Onunla hesaplaşmak, kurduğu sistemi A’dan Z’ye yıkmak istiyorum. Amacım bu sistemi yıkıp daha demokratik, özgürlükçü, üretken, insani bir sistem kurmak. Erdoğan hepimizi esir aldı. Toplumu örümcek ağı gibi kuşatmış durumda. Bu toplumu bundan kurtarmak istiyorum. Benim mücadelem bu.
Erdoğan kendini akıllı sanıp perde arkasından insanları taşeron olarak kullanıyor. Ben bu oyunu görüp kullanılmıyorum. Bu dönemin hesabı sorulacak. Türkiye’de diktatörlük yıkılacak, kalıntıları aynı Şili’deki gibi temizlenecek. Bütün ülkelerde diktatörlük yıkıldıktan sonra kalıntıları temizlendi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, “Hak ihlali,” var diyor. Erdoğan da karşısında oturuyor. Hak ihlalini yapan kim? Karşısında oturan Erdoğan. Demokrasi çerçevesinde bir hesaplaşma lazım.
- Siz Musul Konsolosluğu baskını sırasında IŞİD’den kaçırdığınız telefonla defalarca dönemin Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nu aradınız. Size geri dönmedi. Ankara da baskına müdahalede ilgisiz kaldı. Acaba neden?
Ö.Y.- Bunu daha önce defalarca anlattım. Olayı aşağı çekmeyin. Bu işin başında Erdoğan var. Sorumluluk da onundur.
- Yani sizce IŞİD’le işbirliği yapan Erdoğan mı?
Ö.Y.- Ben ne dedim? IŞİD dosyasının altında kalacaklar, dedim. Ben Türkiye’de diktatoryayla mücadele için yola çıktım. Bugün Musul, yarın başka bir yer olur. Öbür gün Ege’de bir şey çıkar. Olayın kaynağına bakın. Çıkaran kim? Biz onunla mücadele ediyoruz.
- HDP milletvekili Hüda Kaya, bir konuşmasında, “Kardeşim dediği herkesi sattı,” diyor. Bu sözleri nasıl karşılıyorsunuz?
Ö.Y.- Doğru söylüyor. Erdoğan zaten öyle. Bu dünyada Erdoğan kadar U dönüşü yapan bir başka insan yok ki. “Katil Sisi. Elini sıkmam,” diyordu, sonra gitti kendisi sıktı. Esad’dı, Esed oldu. Şimdi tekrar Esad oldu. Putin’le güya kavga ediyordu. Gitti Putin’in kapısında bekledi. Biden’a racon kesiyordu. Ama Biden, “Gel,” deyince atlayıp gitti. Ben onu serbest bırakmam, dedi sonra da tak diye serbest bıraktı (Rahip Brunson).Katil İsrail, terör devleti, dedi. Madem terör devleti insan onunla görüntü verir mi?
Ama milletin bunu düşünmesi lazım. Sen işine geldiği gibi yapıyorsun. Devletin değil, kendi çıkarlarına göre yapıyor. Suriye’de Esad’ı Esed yapmakta devletin ne çıkarı vardı?
Erdoğan’ı aklayıp paklayan bir ekibi var arkasında.
Oslo’da PKK’yla masaya oturduğunda hiç kimse, “PKK terör örgütüdür,” diyemiyordu. FETÖ’yle kolkolayken de kimse onlara bir şey diyemiyordu. Türkiye’ye göre değil, kendisine göre davranıyor. Kim Erdoğan’a iyi davranıyorsa onlar muteberdir, dosttur. Erdoğan’a kötü davrananlar da teroristtir. Biden’la bacak bacak üstüne atıp konuşuyor. Eee, Biden değil mi burada PKK’yı destekleyen? O zaman niye konuşuyor, elini sıkıyor?
Bunların yatacak yeri yok. Herhalde karşılarındaki insanların iq’sunu (zeka katsayısı) yerlerde görüyorlar. O gün öyle, bugün böyle. Ülkenin çıkarı için olsa amenna ama kendi çıkarın için pozisyon alıyorsun. Sıkıntı da buradan kaynaklanıyor.
- Türkiye’nin yakın geleceğiyle ilgili vizyonunuz nedir?
Ö.Y.- Türkiye’yi dünyanın merkezi haline getirmek için yola çıktım. Bir kere diplomatım. Olayları biliyorum. Öbürleri gibi yerel kalmıyorum. Bir kere kesinlikle milli üretime dönülmesi gerekiyor. Tarımda, hayvancılıkta, gıdada, ilaçta,araçta, teknolojise, yazılımda somut önerilerimiz var.
Eğitimi baştan aşağı değiştirmeliyiz. İstihdamda kırsal kesimi güçlendirmeliyiz. Gıda güvenliğinde dünyanın bir numaralı ülkesi olmalıyız. Buğday üretiminizi 17 milyon tona düşürmüşsünüz. Ukrayna’dan buğday gelmese ekmek 15 liraya çıkacak. Amacımız yenilikçi bir anlayışı Türkiye’ye sokmak. Limanların, arazilerin yabancılara satışına son verecek, göçmenleri de geldikleri yerlere göndereceğiz. Bunları yapmadan ülkeyi ayakta tutamazsınız. Bugün Türkiye her şeyiyle dışa bağımlı. Böyle bir devlet olamaz.
Hamasete, din istismarına son verip laik sistemi uygulamak lazım. Bağnazlığın, cehaletin insanları esir almasına izin vermemeliyiz. Yeni bir anayasa yapıp, diktatoryanın bütün kalıntılarından kurtarmalıyız.
Eskiden darbe anayasasından kurtarmak vardı. Şimdi Türkiye’yi diktatörlük anayasasından kurtarmalıyız.