Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yapan, son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaya devam eden Önder Algedik, Muhalif Gazete’nin sorularını yanıtladı. Algedik, koronavirüs döneminde iklim krizinde yaşananlar, iktidarın salgın ve iklim krizine yaklaşımı, izlenmesi gereken yol, muhalif belediyelerin üretmesi gereken politikalar gibi birçok konuya değindi.
Dünyanın iklim krizi ile ilgili bir politikası olmadığının altını çizen Algedik, iktidarların koronavirüs dolayısıyla eve kapanma sürecinde doğaya yönelik çok saldırgan müdahalelerde bulunduğunu belirtti. İnsanların evlere kapanmasının ardından doğanın nefes alma şansı bulduğunu ifade eden Algedik, iktidarların bu saldırgan tutumlarından dolayı, “O dönemin güzel getirileri şu an başımıza problem olan çok daha tehlikeli bir hal alarak geri döndü diyebiliriz” dedi.
İktidarın iklim krizini kendine yonttuğunu iddia eden Algedik, Atatürk Havalimanı pistinin ortasına pandemi hastanesi açılmasını da “vandalca bir yöntem” olarak değerlendirdi.
Algedik, eve kapanma döneminde belediyelerin yolları asfaltlamasını eleştirerek, “Asfalt dediğimiz şey tam bir halk sağlığı düşmanı bir politikadır. Bu altı ay, bir yıllık dönemde Türkiye çok rahatlıkla fosil yakıt tüketimini yarıya indirebilirdi. Enerji üretim politikalarını şahlandırabilirdi, çok rahat doğayı doğaya açabilirdi, şehirleri araçlara değil insanlara açabilirdi” ifadelerini kullandı.
Enerji ve İklim Uzmanı Önder Algedik’in, Muhalif Gazete’nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle...
Sayın Algedik, biliyorsunuz Çin’de ortaya çıkan ve bütün dünyayı etkisi altına alan bir koronavirüs dönemi içindeyiz. Resmi kayıtlara göre Türkiye’de ilk defa 11 Mart’ta görüldü ve bir yılı geride bıraktık. Bu süreç zarfında okullar, kafeler, restoranlar kapandı. Köyler, şehirler ve ülkeler karantinaya alındı. Birçok sayıda insan hayatını kaybetti. Koronavirüs krizi, beraberinde iklim krizinin de gündeme taşınmasına neden oldu. Koronavirüs döneminde iklim krizinde neler yaşandı?
“Halk sağlığı krizi biraz daha derinleşti. İklim değişikliği dediğimiz sorunun adını koyalı 150 yıllık bir süreç oldu. Önce küresel ısınma, sonra iklim değişikliği, 1.5 senedir de iklim krizi diyoruz. Ama 150 yıldır elle tutulur hiçbir şey yapılmadı. Covid-19 için aynı şeyleri söyleyebiliriz. Şöyle ki; 2000 senesinden sonra hemen hemen her 4 ayda bir salgın ya yerel ya da ulusal düzeyde patlak verdi. Kontrol edemediğimiz en büyük virüs, koronavirüs oldu. Bu neyi gösterdi? Devletler iklim krizini önleme konusunda nasıl çözüm üretmekte zayıf kaldılarsa, koronavirüsün yayılmasını önlemek için çözüm üretmekte de yetersiz oldular.”
“İKTİDARLAR BU DÖNEMİ KENDİ İHTİYAÇLARI İÇİN YONTTU”
“Çözüm üretmek nedir? Anlatalım, kafalar çok karışıyor. Mesela Hindistan’ın Kerala eyaletinde Nipah virüsü var. Tatlı hurmalardaki yarasa dışkısı ile bulaşan bu virüsü 45 gün içinde tespit edip kontrol altına aldılar. Çünkü orada bir ortaokul öğretmeni Sağlık Bakanı… Komünistlerin belirleyici olduğu bir koalisyon söz konusu. Halk sağlığı birinci öncelikleri. Gelirleri Türkiye’nin üçte biri düzeyinde. Nüfusu, Türkiye’nin yarısı kadar. Ama buna rağmen çok başarılı bir sağlık politikası ile Nipah virüsünü 45 günde kontrol edebildiler. Çünkü çok başarılı bir halk sağlığı politikaları var.
Şimdi dünyanın iklim krizi ile ilgili bir politikası var mı? Yok… Olan politikalar da bazı iyi örnekler hariç tamamen iklim değişikliği üzerine kurulu. Covid-19’da benzer sorunlar var mı? Aynen. Halk sağlığı politikalarının olmadığını gördük. Covid-19 çıktı biz evlere kapandık. Doğa nefes alma şansı buldu, yunuslar boğaza çıktı, vahşi yaşam şehre indi. Bu çok güzel oldu. Fakat iktidarlar bu dönemi de kendi ihtiyaçları için yontup, özellikle Türkiye’de çok saldırgan doğa tahribatlarına yol açtı. O dönemin güzel getirileri şu an başımıza problem olan çok daha tehlikeli bir hal alarak geri döndü diyebiliriz.”
“İKTİDAR, 12 EYLÜLCÜ BİR MANTIKLA KORONAVİRÜSE YAKLAŞTI”
İktidar, salgın ve iklim krizine bu dönem nasıl yaklaştı ve nasıl değerlendirdi?
“İktidar, aslında iklim krizini kendine yontmaktan başka hiçbir şey yapmadı. 14 Nisan’da Covid-19 önlem paketi hazırladı. 36 saat içinde meclisten geçirdi. İçeriğinde halka dair bir fayda olmadığı göründü. İktidarın ne yaptığı çok belli. İktidar geçmiş dönemlerde yapmış olduğu şeyleri, Covid-19’u bahane ederek daha şiddetli ve daha sıkı bir şekilde yaptı. Şu an baktığımızda Covid-19 politikası; iklim değişikliğini, toplumsal eşitsizliği hızlandıran, sağlık sistemini çökerten işler yaptı. Buna basit birkaç örnek vereyim. İktidar bu dönemde hastane kapattı. Niye? Ankara şehir hastanesi çalışsın diye. İktidar Atatürk Havalimanı’nı pistinin ortasına pandemi hastanesi açtı. Bu çok vandalca bir yöntem. Böyle saçma sapan bir şey olmaz. Dolasıyla baktığımızda iktidar sonuna kadar kendi avantajına kullanmak için her şeyi yaptı. Halk sağlığına gelince hiçbir şey yapmadı, doğru bir şey söylemedi hatta bu konuda bilimsel araştırma yapmak isteyen hoca ve hekimlerimizi engelledi. Bu düzeyde 12 Eylülcü bir mantıkla Covid-19’a yaklaştı diyebiliriz.”
“TOPLUMU KUTUPLAŞTIRDILAR”
İktidar nasıl bir yol izlemeliydi?
“İnanılmaz güzel bir imkân vardı. Hekimler fiziksel mesafe diyorlar. Bizimkiler fiziksel mesafe yerine sosyal mesafe uygulayarak toplumu kutuplaştırdılar. Fiziksel mesafe dediğinizde; mesela yaya kaldırımlarını genişletebilirsiniz. Otomobil merkezli bir politika yerine, hamile bir kadını düşünen bir ulaşım politikası üretmelisiniz. Yürümek isteyen bir hamile kadın için 300-500 metreye bank koyup dinlenmesi sağlanabilirdi. Bu yüksek bir standarttır. Böyle şeyleri çok görmeyelim. Baktığımızda bu politikaların hiçbirini uygulamadı.
Neler yapabilirdi? Aslında bu vesile ile toplumu kapatabilir, salgını kontrol altına alabilir ve bu dönemde yapmakta güçlük çektiği mesela yayalaştırma, kaldırımın genişletilmesi gibi ya da hijyen lavaboları, yani şehrin çeşmelerini inşa edebilirdi. Şehrin merkezine gidildiğinde; bir yaşlı veya bir engelli için, bir kadın için, herkes için hijyen ciddi bir sorun. Türkiye’de hijyen özelleştirilmiş bir durumda. Bir kafeye veya lavaboya girerseniz ücret ödemek zorundasınız. 1 TL olan şey, 2-2,5 TL olmaya başladı. Dolayısıyla tüm bunlar engellenebilirdi.
Aslında, devletin daha önce yapamadığı ve kısıtları olan şey yapılabilirdi. Nitekim bu dönemde belediyelerimiz çılgınlar gibi asfalt döktüler. Çünkü halk sokaklarda değil. Asfalt dediğimiz şey tam bir halk sağlığı düşmanı bir politikadır, bunu yaptılar. Bu altı ay, bir yıllık dönemde Türkiye çok rahatlıkla fosil yakıt tüketimini yarıya indirebilirdi. Enerji üretim politikalarını şahlandırabilir, doğayı doğaya açabilirdi. Şehirleri araçlara değil insanlara açabilirdi.”
“BELEDİYELER ÇOK BÜYÜK BİR YÜK ALABİLİRLERDİ”
Belediyeler, koronavirüs ve iklim krizi ile ilgili çözümleri politikalarına yansıtabildi mi?
“Gördüğüm kadarıyla bu konularda belediyeler ölçeğinde politika üreten bir belediye yok. Bu nedir? Fiziksel mesafeyi sağlamak zorundasınız. Kaldırımı genişletip, kenti yayalaştırmanız lazım. Hijyen lavaboları yapmanız lazım. Toplumsal eşitsizliği azaltmanız lazım. Toplu taşımada daha rahat ettireceğiniz yolculuk düzenlemeleri yapmanız lazım. Mesela bunların küçük örnekleri oldu ama yaygınlaşmadı. Yayalaştırma konusunda sahada üç belediyemiz adım attı. Kütahya, Bilecik, Kocaeli. Bunlar yeni yayalaşma politikalarını açıkladılar. Benzer şekilde fiziksel mesafe veya hijyen lavaboları veya toplu taşımacılık konusunda hiç kimse bir şey yapmadı. Bunu çok rahatlıkla görebiliyoruz.”
“Sadece İstanbul Valiliği bir karar aldı. Mesai saatlerinin başlangıç saatlerini esnetti. Saat 08.00-10.00 arasına yaydı. Dolasıyla toplu taşımacılığın yükünü azaltan bir şey yaptı. Ama bunlar küçük uygulamalarda kaldı, politikalara dönüşmedi. Dönüşseydi, biz şu an aynı belediye otobüslerini daha fazla, daha rahat kullanıyor ve kent meydanlarında daha hijyenik yaşam sürüyor olabilirdik. Tabi ki bu salgını önlemeye yetmez, devletin yaptıklarını örtmez ama belediyeler çok büyük bir yük alabilirlerdi ama bunu pek yaptıklarını söyleyemiyoruz.”
İktidarı ve belediyeleri konuştuk. Bir de muhalif belediyelerimizi konuşalım istiyorum. Geçtiğimiz aylarda İzmir’de bir sel felaketi yaşandı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Alt yapının ötesinde, iklim krizi var” diyerek iklim krizine dikkat çekti. Bu durum açısından İzmir özelinde değil, genel düzlemde baktığımızda belediyeler ne tür politikalar üretmeliydi?
“Aslında Tunç Soyer’in söylediği şey çok ciddi bir bilgi yanlışlığı. Çünkü iklim krizi ve sel felaketini yaratan neden aynı ve ikisinin ortak çarpanlarından bir tanesi asfalt beton belediyeciliği. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Tunç Bey imzalı bolca “asfalt dökmekte rekor kırdık” diye ilanlar yayınladılar. Bunu hepimiz biliyoruz. Dolasıyla buradaki sel felaketinde altında imzası olan çok fazla isim var. Aslına bakarsanız sadece biri Tunç Soyer. Aziz Kocaoğlu ve merkezi hükümeti de bunun bir parçası. Muhalif belediyeler ne yapabilirlerdi? Sosyal demokrat belediyecilik için çok büyük bir fırsat ve ikinci yılına geldik. İkinci yılının ilk yılı, politika dönüşümü ve stratejik planlar için iyi bir şey. İkinci yıl ise pandemi yılıydı. Bunu özellikle Ankara ve İstanbul için söylüyorum. İzmir’de yine sosyal demokratlar vardı. İlk yıl iktidarı aldınız… İklim krizlerini dikkate alıp, ikinci yılda hekimleri dinlemiş olsalardı şimdi çiçek gibi bir dizi belediyemiz olurdu ama çiçek gibi bir belediyemiz yok. “
“BEN OLSAM TOPLU TAŞIMACILIĞI ÜCRETSİZ YAPARDIM”
“Ne yapmaları gerekirdi? Ben olsam; toplu taşımacılığı ücretsiz yapardım. Asfalta harcadığım parayı toplu taşımaya harcardım. Yaya kaldırımlarını genişletirdim. Yeni yol yapmak yerine yol bakım işlerine girerdim. Çünkü bu bile asfalt dökme işlemini yarıdan fazla azaltıyor. Bunun için de çok fazla kaynak vardı. Bakıyoruz, Sayın SOYER, Sayın YAVAŞ, Sayın İMAMOĞLU rekor miktarda asfalt döküyorlar ve otomatik olarak petrol tüccarlarına, otomobil şirketlerine, uluslararası petrol şirketlerine ve devletin kasasına çalışıyorlar. Sosyal demokrasinin görevi petrol şirketlerine mi çalışmaktır? Ya da devletin vergi kasasına mı? Yoksa halka mı çalışmaktır? Halka çalışmadığını görüyoruz. Ne yazık ki bundan daha fazlasını yapamıyorlar. Çok ciddi bir fırsattı, çok ciddi politikalar üretilebilirdi. Bu kenti daha hijyenik, daha kadın dostu, daha çocuk, daha kedi, daha kuş dostu, daha doğa dostu yapabilirlerdi. Yapmadılar.”
“BU İKİ YILI BOŞA HARCADILAR”
“Basit bir örnek vereyim; kabaca bir sene içinde İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir meclisleri 1000-1500 arası meclis kararı aldı. Bu kararların içinde kaç tane Kadın Sığınma Evi kararı vardı? Sıfır. Bu üç şehrin nüfusunun toplamı 25 milyon. 25 milyonu ilgilendiren bir konuda sıfır karar. Kaç tane yayalaştırma kararı vardı? Sıfır. Kaç tane Covid-19 bütünsel politika kararı vardı? (Sosyal yardım, desteklerinden bahsetmiyorum) Sıfır. Peki kaç tane imar kararı vardı? 600, 700, 800 kadar. Yani Covid-19’da, Covid’in adı yok. Covid-19’da kadının adı yok. Covid-19’da çocuğun adı yok, doğanın adı yok ama müteahhidin adı var; her yerde var. Dolasıyla bu iki yılı boşa harcadılar. “
“Şimdi diyecekler ki asfalt beton dökülmesin mi? 2002 yılı AK Parti iktidarından bu zamana 550 milyon ton asfalt dökülmüş. Türkiye’nin yıllık buğday ithalatı 20 milyon ton. Biz yemeyip içmeyip biriktirseydik yıllık toplasan 350 milyon ton buğday yapıyor. Bizim yemeyip içmeyip 350 milyon ton buğdayımız olacakken, 550 milyon ton asfalt dökmüşüz. Ne kadar çimento dökmüşüz biliyor musunuz? Bir milyon ton! Onun üzerine 500 milyon ton kömür ithal etmişiz. Onun da üzerine 1,7 katrilyon ton kömür yakmışız! Bu halde Türkiye yaşayamaz. Biz feci kanseriz. Bardak bu kadar zehirle dolmuşken, üzerine bir damla koyacak yerimiz var mı? Yok. Kurtarmamız gerekiyor mu? Aslında iklim krizi 150 senelik bir uyarıydı. Siyaset bunu dikkate almıyor. Koronavirüs çok ciddi bir uyarı, dikkate alınmıyor.”
“Ben bu dönemde özellikle Covid-19 yazılarımı iklimle birleştirirken halk sağlığı uzmanlarının bu konudaki bulgularını kullanmaya özen gösterdim. Aslında çok büyük bir fırsattı. Muhalefet belediyeciliği, iktidarın asfalt-beton belediyeciliğine alternatif koymayarak, bu dönemi (iki yılı) kaybetti… Ama hala kazanabilir; önümüz yaz ve çok ciddi fırsatları var. Muhalefet belediyelerinin bunu hızla telafi etmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Sayın Algedik, sorularımızı yanıtlayıp tecrübenizi bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ederim, iyi yayınlar diliyorum. Çok güzel sohbet oldu, sorular çok güzeldi. Sağ olun.
ÖNDER ALGEDİK KİMDİR?
Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı, aktivist. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. Tüketici ve İklimi Koruma Derneği yönetim kurulu üyesi olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Yaptığı çalışmaları ve değerlendirmeleri daha önce Cumhuriyet Enerji'de kamuoyu ile paylaşırken, aynı zamanda yesilekonomi.com'da da yazmaktadır.