Türkiye gündemine aniden giren Montreaux Sözleşmesi üzerinde yaygın bir kafa karışıklığı var. Günlerdir tartışılan, hepimizin aklını kurcalayan soruları bir de emekli Amiral Deniz Kutluk’a soralım dedik, şu yanıtları aldık:
-1936 tarihli sözleşme bugün neden gündeme geldi?
KUTLUK: İstanbul Kanalı Projesi, Montreux Sözleşmesi ile ilişkilendirildi. Öncesinde İstanbul Sözleşmesi Anayasaya rağmen bir Kararname ile yürürlükten kaldırıldı, TBMM Başkanı Prof. Mustafa Şentop, “TBMM’nin onayladığı diğer Anlaşmalar, hatta Montreux Sözleşmesi de tek başına yürürlükten kaldırabilir” mi şeklindeki soruya, “elbette kaldırabilir” yanıtı verince tartışma alevlendi, daha sonra “yanlış anlaşıldığını” ifade eden beyanlarıyla Şentop bu görüşünü geri çekti.
-Sizce 85 yıllık anlaşma ülkemiz çıkarlarını bugün hala koruyor mu?
KUTLUK: Evet, hem de mükemmel şekilde. 1. Dünya Harbine girişimize yol açan büyük devletlerin çıkar çatışmasından bugün de bizi, ülkemizi, halkımızı, devletimizi uzak tutmakta. Ayrıca Montreux, Lozan Andlaşmasının Boğazlar Eki yerine geçmiştir. Bu yönüyle Boğazların her iki yanındaki 20 km genişlikteki karasal alan uluslararası kontrolden geri kazanılıp Türkiye egemenliğine girmiş, benzer şekilde Marmara Denizi de sahiplenilmiştir. Ayrıca yılda 150 Milyon dolar gibi önemli bir getiri de sağlamaktadır. Bu getiriler, bugün için navigasyon ve geçişte önemi azalmış hatta kalmamış Bulaşıcı Hastalıklar Beyannamesi ve Fenerlerden Yararlanma Rüsumu karşılığıdır. Değişiklik istemiyle bu gelirlerin gerekçesinin de tartışmaya açılabilir olduğu akılda tutulmalıdır. Bu gelirlerin 50 kat artırılabileceği savunulsa da Deniz Ticaret hukukçusu Prof. Tahir Çağa’nın önerileriyle 1983’te denenmiş olan bu yöntem duvara çarpmış ve imzacıların kabul etmemesiyle geri alınmıştı. Ayrıca, bu yöndeki girişim, bir “değişim” sürecini tetikler ki nerede biteceğini kestirmek mümkün olmaz. ABD 30 yıldır bu yönde bir değişikliğin veya buna dair tartışmanın başlatılmasında ısrarlı, çeşitli baskılar veya kurduğu oyunlarla bu noktaya erişmek istiyor. Ancak Türkiye’de konunun uzmanları tam bir görüş birliği ile 30 yıldır bu ABD çabalarını engellemeyi başarmıştır.
-Elimizde sihirli değnek olsa sözleşmenin neresi değiştirilebilirdi?
KUTLUK: Değiştirilme şartları 29’uncu maddesinde yer alır ki 85 yıldır tüm imzacılar bu yöne gitmemişlerdir. Değişiklik, Karadeniz Güvenliğini olumsuz yönde etkileyecek bir sürüklenmeye ve de kaosa yol açabilir, bu görüş BBC’nin geçen haftaki yayınında da yer aldı. Son üç günde Rusya Federasyonu Dış İşleri Bakan Yardımcısı, Dış İşleri Sözcüsü, Savunma Bakanı ve nihayet Devlet Başkanı Putin, Montreux Sözleşmesinin önemini ve korunması gerektiğini açıklayan beyanlarda bulundular. Ortada hem hassas dengeler var hem de anlamlı bir değişiklik nedeni yok.
-Bir eleştiri de yıllar içinde Boğaz trafiğinin artmış olmasına karşın, Türkiye’ye bir getirisi olmayışı?
KUTLUK: Boğazlar trafiğinin yıllar içinde çok arttığı doğru değil. Son 11 yılda Boğazlar trafiği yüzde 17-22 arasında azalmıştır ve bu eğilim devam etmektedir. Tehlikeli gemi trafiği (tankerler) ise 10 bin adet geçiş/yıl oranından 8.500 adet geçiş/yıl limitine gerilemiştir. Diğer tedbirlerle (Kanal Projesi bağlamında düşünülen konteyner taşıyan raylı sistemler ile boru hatları tesisi yoluyla İstanbul Boğazının kuzey ve güneyinin bağlanması) bu tehlikeli ve diğer taşınacak malzeme yoğunluğu daha da azalacak görünmektedir. O halde neyi tartışıyoruz?
-Geçiş ücretlerinin artırılması mümkün görünmüyor mu sizce?
KUTLUK: Geçiş ücretlerinin artırılması, buna dair “gerekçelere” bağımlıdır. Bu yönde gerekçeler var ise rüsum artırımı diğer devletlerle “yazışmalar” yoluyla uzlaşma sağlanarak elbette yerine getirilebilir. Ancak bu gerekçeler gemilerde yaygın kullanılan GPS’e dayalı navigasyon sisteminin Fenerlerlere ihtiyacı çok azaltmış olması, VTS- Vessel Traffic System- Boğaz Trafik Sisteminin geçen gemilere yol göstermesi gibi nedenlerle varlığını tehdit etmektedir. Varlığını koruyamayan bir gerekçe nasıl artırım istemine konu edilebilir? Benzer şekilde Veba, Kolera salgını dönemlerde oluşturulmuş Sağlık Patentası Rüsumu, dünyada salgın hastalıkların kontrol rejimlerinin yerleşik hale gelmesiyle varlığını önemsizleştirmiştir. Bu gerçek karşısında bu rüsum nasıl artırılabilir? Bu dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak benzeri sonuç verebilir görünmektedir. Altın Frank tartışması ise dünyada altın ile ilgili iktisadi faaliyetlerin değişim geçirmesi ile etkisizleşmiştir. Altın değeri 50 kat artıp kambiyo işlemlerini yürütemez hale gelmiş ise bunun terse çevrilmesi mümkün değildir. Kaldı ki artık dünyada rezerv para rolü dolara geçmiştir (II. Dünya harbi kazanımı), olsa olsa ABD dolarına göre bir güncelleme gündeme getirilebilir. Görülmelidir ki bunun da yolu yöntemi zaten bulunmaktadır.
-Neden Montreaux sadece İstanbul Boğazı’na ilişkinmiş gibi değerlendiriliyor?
KUTLUK: Hayır. Sözleşmenin Giriş-Dibaçesinde de belirtildiği üzere bu düzenlemede Türk Boğazları üç parçadan oluşmaktadır (Çanakkale-İstanbul Boğazları ve Marmara Denizi) ve Türkiye’nin güvenliği ile Karadeniz kıyıdaşlarının güvenliklerini dengeli şekilde korumak için yapılmıştır.
-Yani geçiş izinleri, tonaj kısıtlamaları ve Karadeniz’de kalış süreleri bakımından Çanakkale Boğazı ve Marmara da işin odağında mı?
KUTLUK: Evet odağında. Ticaret gemileri geçiş iznine tabi değil. Savaş gemileri ise ön ihbar ile konulmuş sınırlar içinde geçiş yapabilirler. Azami 21 gün Karadeniz’de bulunabilirler ve toplam yabancı tonaj 45 bin tonu geçemez.
-Montreaux Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin de taraf olduğu bir anlaşma, ancak 1936’da imzalanmış olduğu dikkate alındığında geçen zamanda Sovyetler Birliği dağıldığına göre yeni “zuhur eden” devletler açısından durum nedir?
KUTLUK: Sovyetler Birliği dağılınca haklar bakımından devamı yani “succesor states” olanlar haklarını talep etmekte ve almaktadırlar. Örneğin Karadeniz’deki Kıta sahanlığı ve EEZ/MEB paylaşımları bu esasa göre devam eden kıyıdaşlarla sağlanmıştır. Montreux imzacıları yönünden ise bir kıyıdaş hariç durum öncekinden farksızdır. Romanya ve Bulgaristan taraftır. Gürcistan ise Sözleşmeye önceden ve sonradan da taraf olmamıştır.
-Türkiye Montreaux ile ilgili en sıcak durumu şimdilerde yaşayacak gibi görünüyor, Ukrayna’daki durum nedeniyle... Daha önce buna benzer sıcak-kritik durumlar yaşanmış mıydı?
KUTLUK: Soğuk Savaş boyunca bir gerginlik yaşanmamıştı. Şu anda ise durum gergin ve tırmanma eğilimi gösteriyor. Çatışma ihtimalinin denizlere taşınması düşük ihtimal olmakla beraber bu ihtimal halen var. Sözleşmenin 21’inci maddesine göre Karadeniz’de çatışmayı tetikleyen ülkeler Türkiye’nin harbe yakın konuma sürüklenmesine yol açarlarsa Karadeniz’den çıkıp başlangıç üs ve limanlarına geri dönemezler. Türkiye’nin Rusya-ABD arasında Ukrayna odaklı emrivakiler veya askeri gerginlikler ile sıkışmadan ve 1. Dünya Harbine giriş şartlarını da unutmadan etkin ve tarafsız bir politika izlemesi gerektiği açıktır.
-ABD Ukrayna’yı ve kimi sonradan zuhur eden devletleri NATO’ya dahil etmeye çalışıyor, bu durum Rusya ile sıcak çatışmaya yol açabilir mi?
KUTLUK: Ukrayna’nın NATO üyeliğinden önce, henüz tamamlamadığı ev ödevleri var. Ayrıca toprak bütünlüğü olmayan bir devletin NATO içine alınması prensip olarak uygun değil. Hangi toprakları NATO Andlaşması ile koruma altına alınacak? ABD’nin aksi yöndeki oyun planına rağmen Ukrayna’nın NATO’ya kısa sürede alınabilmesini imkanlı görmüyorum. Gürcistan için de bu durum geçerlidir. Kimi değerlendirmelere göre Ukrayna’nın NATO’ya alınması bir kısım Rus parçasının da isteği dışında NATO’ya alınması anlamına gelir ki bedeli büyük olabilir. Neticede Rusya Federasyonu hem bir süper (nükleer) güç olmaya devam etmektedir hem de 85 Federal yapıdan (22 Cumhuriyet, 47 Oblast, 9 Kray, 4 Özerk Okrug) oluşmakla federal küçük yapıların merkezi devlete bağlılığı veya oralardan ayrılmasının mekanizmaları üzerinde oldukça tecrübelidir. Donbass bölgesinde Lugansk ve Donetsk Oblastlarının Kiev ilişkileri son 6 yıldır düzenlenemediği için tekrar başlamakta olan çatışmaların yönetiminde bu durumun da dikkate alınması yerinde olacaktır.
-İktidar yanlıları Kanal İstanbul projesini savunurken, Montreaux’dan bir kaçış alternatifi olacağı şeklinde savlar ileri sürüyorlar. Çanakkale Boğazı giriş-çıkışta kilit konumda değil mi? Mantıklı mı aksini savunmak?
KUTLUK: İstanbul Kanalı birçok konuyla ilgilidir ama Montreux ile ilgisi yok sayılacak kadar azdır. Yukarıda açıklandığı gibi Montreux’un hem Marmara denizini hem de Çanakkale boğazını kapsamakta olduğunu ve de sadece Türkiye’yi değil Karadeniz kıyıdaşlarını da ilgilendiren kaspayıcı bir anlaşma olduğunu anımsatmakla yetineyim.
-Türkiye’nin NATO üyeliği ve S-400’ler pozisyonu dikkate alınırsa Karadeniz’de Montreaux karşısında içine girdiği durum ABD ve Rusya karşısındaki durumu nasıl değerlendirilebilir?
KUTLUK: İkisi arasında dengeleyici bir konumda kalmak politika mecburiyeti olmalıdır. ABD ittifak adına değil Rusya’yı çevrelemek politikası adına Karadeniz’de varlık göstermek peşinde koşmaktadır. Türkiye’nin çıkarı Rusya Federasyonu ile iş birliğini zorunlu kılar ki yeni bir durum değildir. ABD’nin aksi yöndeki istek ve baskılarına uygun yanıtlar verilerek zarar görmeden ilişkiler yürütülebilir.
-Türkiye Montreaux’dan çıktım diyebilir mi? Şuralarını değiştireceğim diyebilir mi? Bunun sonuçları ne olur?
KUTLUK: Bu andlaşmalar hukukunun kapsamlı konuları içinde yer alan bir yanıt bekler. Çok taraflı andlaşmalar bir devlet ayrıldı diye yürürlükten kalkmaz. Türkiye, Milletler Misakında (önceki BM) uzun süre Lozan Andlaşması Boğazlar ekinin yeni bir Sözleşme ile değiştirilmesi yolunda kulis yapmış ve devletlerin savaş ve silah yarışı içinde olduğu kritik bir dönemde sonuç almıştır. Bundan vazgeçilmesinde çıkarı yoktur. Yenisini yapacak siyasi konjonktür de bulunmuyor. Değişen deniz hukuku kavramlarına rağmen Türk Boğazlar bölgesi, Montreux Sözleşmesi ile güvence altındadır. Türkiye’nin Marmara ve Karadeniz’deki güvenlik başta olmak üzere diğer çıkarları da bu Sözleşmenin sağladığı güvenceler içindedir. Bundan daha iyisi mümkün görünmüyor.
EMEKLİ AMİRAL DENİZ KUTLUK KİMDİR?
Dr. A. Deniz Kutluk – 39 yıl Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yaptıktan sonra 2008 yılında TSK’dan ve son görevi olan Genelkurmay Savunma Planlama ve Kaynak Yönetim Daire Başkanlığından Tümamiral rütbesi ile emekli oldu. Askerî akademik kurumların tamamından üstün derecelerle mezun oldu. Askerlik yaşamı boyunca eğitim aldığı Deniz Harp Okulu (1969); Deniz Harp Akademisi (1980); Silahlı Kuvvetler Akademisi (1984); İngiliz Kraliyet Akademisi’nden (1987) üstün derecelerle mezun oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi bölümünde Deniz Hukuku ve Kamu Yönetimi alanında yüksek lisans çalışması yaptı. Ardından doktora çalışmasını Ankara Üniversitesi’nde sosyal çevre alanında tamamladı. Petrol boru hatları, deniz hukuku, çevresel güvenlik alanındaki doktora tezi yayınladı. TSK’dan emekliliği sonrası özel sektörde çalışırken FETÖ marifetiyle Balyoz Davası içine sokularak yargılandı, dört yıla yakın bir süre Silivri Cezaevi’nde kaldıktan sonra beraat etti. O dönemde başladığı Hukuk Ön Lisansını 2016’da Anadolu Üniversitesi bünyesinde üstün derece ile bitirdi. Halen iki üniversitede (A. Ü. ve MSB) yüksek lisans programlarında Deniz Hukuku dersi veriyor, aynı zamanda Anka Strateji Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığını (Ankastrader) yürütüyor.