“Sanatın Gözünden Ege” (10) - Nurdan Özgür

“Sanatın Gözünden Ege” (10) - Nurdan Özgür

Özgür Zeybek: Coğrafya kaderdir derler. Bu anlamda siz Ege ile bağınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Nurdan Özgür: Egenin beni çağırdığını düşünüyorum. Bu çağrıya kulak verip Ege’ye yerleşmeyi istesem de iş nedeniyle bir türlü bunu gerçekleştiremedim. Aklım Ege’de uzun zaman Bursa’da yaşadım. Emekli olur olmaz da Ege’ye koşmak istedim. Tam o sırada pandemi başlayınca Ege’ye taşınma planlarımı bir süreliğine erteledim. Yine de Ege düşlerimden ne olursa olsun vaz geçmedim. Planladığım zamandan çok sonra Ege’ye ulaşmam kaderimle savaştığımı gösteriyor.

Özgür Zeybek:   Ege’nin kekik kokusu, nahifliği, içtenliği, hoş sohbet oluşu, biraz boş vermişliği sadece Ege insanına değil buraya sonradan yerleşenlere de bir zaman sonra sirayet eder. Böylesi bir yerde yaşamak insana ve sonrasında bir sanatçıya ne katar?

Nurdan Özgür: Şehirler her geçen gün insanı yutan bir canavara dönüşüyor. Bir sanatçı olarak her zaman doğadan ilham almışımdır. Şehrin uğultusu ister istemez insanı doğadan koparıyor. Sessizliğe çılgın gibi özlem duyduğum bir zamanda Selçuk’a taşındım. İzmir’in merkezini düşünürsek dev bir canavar. İzmir’den İzban’a binip yola koyuldunuz mu canavarı geride bırakıyorsunuz. Selçuk’a yaklaştıkça, yeşili, alı, turuncusu, özetle renk cümbüşü sizi karşılıyor. Bir anda nefes aldığınızı hissediyorsunuz. Hele Selçuk’un içinde yürüyerek mandalina, şeftali bahçelerine ulaşmak benim için dünyanın en büyük hazinesi oldu. Selçuk’a taşındığımdan beri şehrin beni saran griliğinden arındığımı hissediyorum. Huzurla kitap okumanın mutluluğu içinde yeni üretimlerin peşinden koşuyorum.

Özgür Zeybek: Ege’nin nahifliği şehirlerinden çok köylerinde kasabalarında yaşanır.
Şehirlerde hayat hızlı akar ve durup dinlenecek birbirini dinleyecek vakti yoktur insanın.
Gülten Akın’ın da dediği gibi “ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya

Fakat köylerinde kasabalarında yemekler pişer, mutfakları otlarla, peynirlerle süslüdür.
Şehirlerinde hoş sohbet insanlarını, biraz boş vermişliği görürsünüz ama o kekik kokusu içtenlik ve nahiflik tam da buralara aittir.

Ege’nin kasabaları her zaman ilgi çekmiştir. Yerleşme orada olma, orada yaşama isteği uyandırmıştır. Siz Ege’nin köylerini kasabalarını gezdiniz mi?  Hiç unutamadığınız, “işte burası” dediğiniz dönmek istemediğiniz bir yeri oldu mu?


Nurdan Özgür: Ege’ye yerleşme planı aklımdayken nereye sorusuna bir türlü cevap bulamadım. Çünkü şehirden uzaklaşıp kopmak istesem de bir yanım da şehirden uzaklaşmak istemiyordu. O yüzden bir türlü neresi olacağına karar veremiyordum. Bunun için bir Ege gezisi yapmaya karar verdiğimde pandemi başladı. Bir anda gözümü kapatıp İzmir ve çevresini düşününce aklıma Selçuk geldi. Uzun yıllar önce Efes’i gezmiştim, Selçuk’la ilgili hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Hiç görmeden gelip Selçuk’a yerleştim. Tarihiyle, doğasıyla, insanıyla vazgeçemeyeceğim bir yer oldu. Çevreyi araştırdığımda Bayındır ilgimi çekti. Sanki zaman orada donmuş gibi, her şeyden uzak kendi halinde yaşayıp giden insanların dünyası. Her oraya gittiğimde başka bir zamana gitmiş gibi hissediyorum. İnsanlarıyla sohbet edince bugün yitirmekte olduğumuz kalpten iletişimin sıcaklığını yaşıyorum. Ayrıca çiçek diyarı oluşuyla Bayındır benim için başka bir dünya.

Özgür Zeybek:  Ege'nin bu taşra kasabalarında olmak, taşralı olmak bir sanatçıyı nasıl etkiler.  Ege sizce taşra mıdır? Taşralı olmak nedir bir sanatçı için ya da sanatçının taşrası neresidir?

Nurdan Özgür: İklimin etkisi sanırım, Ege’nin taşrası aydınlık. Toprağın bereketi insanına da yansıyor. Çalışkanlığıyla, üretkenliğiyle taşrayı sarabilecek gri bulutları kovalıyor. Şehirden uzaklaştıkça taşra sizi karşılıyor. Bu anlamıyla Ege’nin taşra kasabaları da gülen yüzüyle sanatçıya ve herkese ilham oluyor. Benim için taşra doğayla uyumlu olmaktır. Modernlik adı altında alışveriş merkezlerinin kapladığı şehirlerden uzaklaşmaktır. Biraz da çocukluğuma dönmektir. Bir sanatçının kalple duyup görebildiği her yer taşradır.

Özgür Zeybek: Coğrafyaları denizle birlikte andığımızda akla ilk gelen kanıksanmış ya da bir bütün olmuş anlamlar çağrışır. Örneğin Marmara ve Deniz, izlemektir, keyiftir. Karadeniz hırçındır. Akdeniz tatildir, yüzmek, güneşlenmektir. Oysa Ege açılmaktır denize… Yelkendir, pupadır. Sizce de böyle mi? Hiç Ege’ den açıldınız mı denize…

Nurdan Özgür: Karadenizin hırçınlığı beni her zaman cezbetmiştir. Bu açıdan Ege bana uslu bir çocuk gibi görünür. Deniz dediğin azıcık da yaramaz olmalı. Ilıca’nın Yıldız Burnu’nda denize açılmak ayrı bir keyif. Menderes Yonca Köy’ün kayalık tarafında denizle buluştuğunuz an sizi özgürleştiriyor. Ege’nin sizi çağıran birçok koyu olsa da bu iki yerin benim için ayrı bir yeri var.

Özgür Zeybek: Edith Hamilton Mitologya adlı kitabında şöyle der “Aigeus günlerdir geminin yolunu gözetliyordu. Uzakta beliren kara yelkenleri görünce oğlunun öldüğünü sanıp kendini denize attı. O sulara da Aigae (Ege) Denizi adı verildi. Theseus böylece Atina kralı oldu. Akıllı bir insandı; öyle krallıkta falan hevesi yoktu. Halkı toplayarak kendisinin kral olmak istemediğini söyledi. "Ben yalnız Başkomutan olarak kalmak istiyorum." dedi. "Siz kendi kendinizi yönetirsiniz. Kimi başa geçirmek istiyorsanız kendi oylarınızla seçersiniz."

Ege’nin demokrasinin beşiği olduğu söylencesi eskidir. Peki gerçekten öyle midir?
Diğer bölgelerle kıyaslandığında, görece olarak insanların daha rahat nefes alabildiği, farklılıklarını daha rahat yaşayabildikleri, çok renkliliğin ve sesliliğin olduğu bu coğrafyanın öncesini, bugününü ve sonrasını nasıl değerlendirirsiniz?

Nurdan Özgür : Bu toprakların her parçasından özgürlük türküleri dökülür. Yine de özgürlük deyince aklıma önce Ege gelir. İnişleriyle çıkışlarıyla zamanın içinde sürüklenirken özgürlük ruhunu kaybedebiliyoruz. Ege o ruhu yeniden alevlendirmek için kıvılcımı tutuşturandır. Dün nasılsa bugünde öyle. Bazen gri bulutlar kaplar gökyüzünü. Gri bulutların erişemediği yerlerden biridir Ege. Belki de bugün özgürlüğe dair son parçamız. Ve onu yarına taşıyacak olan.

 

Özgür Zeybek: “Önü sıra sürüklediği kurşuni bulutlarla ufuktaki dağları silerek Ege Denizi'ne ağlamaklı bir şubat akşamı iniyordu”. diyor Kemal Tahir.

Özdemir İnce ise, “Ege, ey ölümsüz çıplaklığın efsunlu denizi, / kendimi bir ağustos aynasında aradığım deniz! / Ne mutlu seni ölmeden gezen insana !” dizeleri ile anıyor Ege’yi.

Ege biraz hüzündür, biraz mutluluk. Biraz nostaljidir biraz yenilik. Ege biraz şarabidir biraz harabi. Ben her mevsim ayrı anlamlar taşıdığına inananlardanım.

Siz hangi Ege'de yaşayıp üretiyorsunuz?

Güneşi ve ılıman iklimli ile elleri suya değen Ege'de mi; ayazın dondurup ve fırtınanın dağıttığı, dağlarından kekik kokularının yayıldığı alnı yeşile değen Ege'de mi?
Sizin Ege'niz nasıl ve neresi?

Nurdan Özgür: Dağ başlarına vurgunum. Ama bir yanım ille de mavi diyor. Bu açıdan ılıman iklimiyle Selçuk tam aradığım yer. Bir yanı dağ bir yanı deniz. Merkezinde deniz olmasa da çok kolay bir şekilde Pamucak’a Yonca Köy’e ulaşıyorsunuz. Hem dağ havası, hem deniz havası yanında tarih kokusuyla özlediğim kasaba Selçuk.

Özgür Zeybek:  Sanat ve estetik bir tanımlamayla sınırlandırılabilecek türden bir etkinlik ya da düşünce biçimi değil, aksine sürekli bir tanıma ve tanımlama arayışıdır. Üstelik her tanımlama öznel bir anlam yüklüdür. Bir yanıyla da tarihsel ve toplumsal koşullarla ilintilidir.
Bu bağlamda siz Ege’yi, özetle, nasıl tanımlarsınız? Ege’yi en iyi ne tanımlar?

Nurdan Özgür: Birinci soruda coğrafyanın kader olduğuna değindiniz. Ege’nin de kaderi bu açıdan cıvıl cıvıl oluşu. Mitlerin beşiği, uygarlığın ateşinin tutuştuğu topraklar. Efes, Pirene, Milet, Didyma, Bergama ve bir çok antik şehrin vatanı Ege. Anadolu-İonia’nın bilge insanları. Felsefe’nin anavatanı. Selçuk olunca da “Güneş her gün yenidir” diyen Efesli/İonia’lı Herakleitos. Ege varoluşundan bu yana taşıdığı bilgelik özgürlük ruhunu hep canlı tutacaktır.

 

Nurdan Özgür Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi “Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği” mezunu
Pedegog, Dramaturg, Yazar.

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar