“Sanatın Gözünden Ege” (8) - Nilüfer Açıkalın

“Sanatın Gözünden Ege” (8) - Nilüfer Açıkalın

Özgür Zeybek: Coğrafya kaderdir derler. Bu anlamda siz Ege ile bağınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Nilüfer Açıkalın: Yerleşik hayatla mülkiyetle bağları oldukça zayıf biri olarak her hangi bir coğrafyayla bağlarım da zayıf.

Gideceğim ve döneceğim zamanı kendim belirlemek koşuluyla nerede olursam olayım kolayca uyum sağlarım.

Balkan göçmeni bir ailenin kızı olarak İstanbul’da doğdum, büyüdüm. İstanbul aşkım bambaşka. Ama her hangi bir yerden farklı olarak Ege’yi, özellikle Eski Foça’yı çok ayrı seviyorum. Çeyrek yüzyıldır senemin yarısını Foça’da geçiriyorum.

Özgür Zeybek: Ege’nin kekik kokusu, nahifliği, içtenliği, hoş sohbet oluşu, biraz boş vermişliği sadece Ege insanına değil buraya sonradan yerleşenlere de bir zaman sonra sirayet eder.  Böylesi bir yerde yaşamak insana ve sonrasında bir sanatçıya ne katar?

Nilüfer Açıkalın: Eski Foça sükûnet ve inzivanın merkezi benim için. Ne zaman İstanbul’dan kaçma ihtiyacı hissetsem Foça’ya giderim. Boş vermişlik bana göre değil ama sakin kalmak ve dinginleşmek ruhuma ilaç gibi geliyor. Hızlı düşünen, hızlı davranan biriyim İstanbul zaman zaman hızımı kesiyor Foça gibi sakin bir yere geldiğimde yeniden ritmime dönüyorum

Özgür Zeybek: Ege’nin nahifliği şehirlerinden çok köylerinde kasabalarında yaşanır.
Şehirlerde hayat hızlı akar ve durup dinlenecek birbirini dinleyecek vakti yoktur insanın. Gülten Akın’ın da dediği gibi “ ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”

Fakat köylerinde kasabalarında yemekler pişer, mutfakları otlarla, peynirlerle süslüdür.
Şehirlerinde hoş sohbet insanlarını, biraz boş vermişliği görürsünüz ama o kekik kokusu içtenlik ve nahiflik tam da buralara aittir.

Ege’nin kasabaları her zaman ilgi çekmiştir. Yerleşme orada olma, orada yaşama isteği uyandırmıştır. Siz Ege’nin köylerini kasabalarını gezdiniz mi?  Hiç unutamadığınız, “işte burası” dediğiniz dönmek istemediğiniz bir yeri oldu mu?

Nilüfer Açıkalın: Ege’nin kentlerini, köylerini, kasabalarını karış karış gezdim. Aslında tiyatrocu olmam nedeniyle ülkemin neredeyse her köşesini bucağını gezip görme fırsatım oldu. Her yerin kendine has dokusu, güzelliği, ruhu var. Bir yerin suyu, diğer yerin ekmeği, bir başka yerin zeytini, hepsinin ille de karış karış taşı toprağı.

Özgür Zeybek: Ege'nin bu taşra kasabalarında olmak, taşralı olmak bir sanatçıyı nasıl etkiler.
Ege sizce taşra mıdır? Taşralı olmak nedir bir sanatçı için ya da sanatçının taşrası neresidir?

Nilüfer Açıkalın: Ege taşra değil. Taşranın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. İstanbul’un göbeğinde doğup büyümüş iki ayrı üniversite okumuş bir sanatçı olarak taşralı olmak artık benim için çok geç. Sanatçının taşrası kaçabildiği her yerdir sanki.

Özgür Zeybek: Coğrafyaları denizle birlikte andığımızda akla ilk gelen kanıksanmış ya da bir bütün olmuş anlamlar çağrışır. Örneğin Marmara ve Deniz, izlemektir, keyiftir. Karadeniz hırçındır. Akdeniz tatildir, yüzmek, güneşlenmektir. Oysa Ege açılmaktır denize… Yelkendir, pupadır.
Sizce de böyle mi? Hiç Ege’ den açıldınız mı denize…

Nilüfer Açıkalın: Ege’den denize açılmak her şeyden önce keyiftir. Ege Denizi, Akdeniz gibi müdanasız, Karadeniz gibi ürkütücü değil daha kişilikli, kendinden emin bir deniz. Yazları denizdeki ısı dengesini hiçbir denize değişmem. Hem serinletir hem insanı kendine getirir ama üşütüp kaçırmaz da, ısıtıp bunaltmaz da.

Özgür Zeybek: Edith Hamilton Mitologya adlı kitabında şöyle der “Aigeus günlerdir geminin yolunu gözetliyordu. Uzakta beliren kara yelkenleri görünce oğlunun öldüğünü sanıp kendini denize attı. O sulara da Aigae (Ege) Denizi adı verildi. Theseus böylece Atina kralı oldu. Akıllı bir insandı; öyle krallıkta falan hevesi yoktu. Halkı toplayarak kendisinin kral olmak istemediğini söyledi. "Ben yalnız Başkomutan olarak kalmak istiyorum." dedi. "Siz kendi kendinizi yönetirsiniz. Kimi başa geçirmek istiyorsanız kendi oylarınızla seçersiniz."

Ege’nin demokrasinin beşiği olduğu söylencesi eskidir. Peki gerçekten öyle midir?
Diğer bölgelerle kıyaslandığında, görece olarak insanların daha rahat nefes alabildiği, farklılıklarını daha rahat yaşayabildikleri, çok renkliliğin ve sesliliğin olduğu bu coğrafyanın öncesini, bugününü ve sonrasını nasıl değerlendirirsiniz?

Nilüfer Açıkalın: Nedense Ege’deki huzurun kaynağının mübadeleler sırasında oraya gelip yerleşmiş Balkan kökenli topluluklar olduğunu düşünüyorum. Tarihsel açıdan değerlendirecek bilgi donanımım yok sadece babamın annemin ve atalarımın doğduğu Balkan topraklarına olan tutkum nedeniyle pay çıkarma sevdasındayım. Bilgisizliğimi bir kenarı koyacak olursak dün-bugün-yarın değerlendirmeleri daha geniş ölçekte ele alındığında tüm olumsuzlukların Ege’yi de hatırı sayılır ölçüde etkilediği malum.

Özgür Zeybek: “Önü sıra sürüklediği kurşuni bulutlarla ufuktaki dağları silerek Ege Denizi'ne ağlamaklı bir şubat akşamı iniyordu”. diyor Kemal Tahir.

Özdemir İnce ise, “Ege, ey ölümsüz çıplaklığın efsunlu denizi, / kendimi bir ağustos aynasında aradığım deniz! / Ne mutlu seni ölmeden gezen insana !” dizeleri ile anıyor Ege’yi.

Ege biraz hüzündür, biraz mutluluk. Biraz nostaljidir biraz yenilik. Ege biraz şarabidir biraz harabi. Ben her mevsim ayrı anlamlar taşıdığına inananlardanım.
Siz hangi Ege'de yaşayıp üretiyorsunuz?

Güneşi ve ılıman iklimli ile elleri suya değen Ege'de mi; ayazın dondurup ve fırtınanın dağıttığı, dağlarından kekik kokularının yayıldığı alnı yeşile değen Ege'de mi?
Sizin Ege'niz nasıl ve neresi?


Nilüfer Açıkalın: Dünya’nın gerdanında eşsiz mücevherlerle bezenmiş bir gerdanlık gibi uzanan İstanbul’dan nefes nefese çıktığımda, güneşi ve ılıman iklimiyle elleri suya değen, her yolu huzura çıkan Ege’de soluklanıyorum.

Özgür Zeybek: Sanat ve estetik bir tanımlamayla sınırlandırılabilecek türden bir etkinlik ya da düşünce biçimi değil, aksine sürekli bir tanıma ve tanımlama arayışıdır. Üstelik her tanımlama öznel bir anlam yüklüdür. Bir yanıyla da tarihsel ve toplumsal koşullarla ilintilidir.
Bu bağlamda siz Ege’yi, özetle, nasıl tanımlarsınız? Ege’yi en iyi ne tanımlar?

Nilüfer Açıkalın: Benim evim İstanbul. Ege ise candan öte dostumun yaşadığı kapı komşum. Bazen günlerce evimden çıkmam sonra bir an gelir gönlüm bir kahve, bir muhabbet istercesine Ege’de bulurum kendimi. Tatlı bir sığınaktır Ege, derde devadır benim için.

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar