Uluslararası Ceza Mahkemesi Erdoğan’dan hesap sorabilir - Büyükelçi Süha Umar

Uluslararası Ceza Mahkemesi Erdoğan’dan hesap sorabilir - Büyükelçi Süha Umar

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri artık gündemimizin baş köşesine oturdu. Meslektaşlarımız her gün yeni bir şark kurnazlığı olayının peşinde koşuyor. Bense gelişmelere daha küresel açıdan bakma yanlısıyım. Dış dünyadaki olayların Türkiye’ye olası yansımalarını yakından izlemeye çalışıyorum. Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta, merkezi Hollanda’nın başkenti Lahaye’de olan  Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Rusya Lideri Vladimir Putin hakkında Ukrayna Savaşı’nda ağır savaş suçları işlemek, çocukları cepheye sürmekten yakalama ve tutuklama kararı aldı. Aynı mahkeme Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında da Suriye İç Savaşı’na müdahale ettiği gerekçesiyle iddianame hazırlamıştı. Bu gelişmelerin olası sonuçlarını emekli büyükelçi Ahmet Süha Umar’la konuştuk. Umar 2008-2011 yılları arasında Belgrad Büyükelçisi olarak görev yapmış, Bosna Savaşı sırasında işledikleri insanlık suçları nedeniyle  ağır hapis cezalarına çarptırılan Bosna Kasabı lakaplı Slobodan Miloseviç, Radovan Karadzic ve Ratko Mladic’in yargılanma sürecine tanık olmuştu. Umar’la bu süreci de konuşurken bellekleri tazeledik. Görüşmemiz sorulu-yanıtlı şöyle gelişti:

-Siz Bosna katliamı suçluları Sırbistan’ın eski devlet başkanı Slobodan Miloseviç’in yargılanıp hapse atılması, Radovan Karadzic ve General Ratko Mladic’in Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından yargılanıp cezalandırıldıklarında Belgrad Büyükelçisiydiniz. O dönem neler yaşandığını anlatır mısınız?

S.U.- Ben Türkiye Cumhuriyeti Belgrad Büyükelçisi olarak Nisan 2008’de Sırbistan’a gittim. Biliyorsunuz, Yugoslavya’yı kana bulayan ve yedi ayrı devlete bölen iç savaşın baş sorumlularından biri olan Cumhurbaşkanı Miliseviç yönetimi Sırp halkının günlerce sokaklarda şarkılar söyleyerek yönetimi protesto etmesi sonucunda devrilmişti.

Miloseviç Lahey’deki Eski Yugoslavya Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından 66 ayrı savaş suçundan yargılandığı 4 dava sürerken 11 Mart 2006 tarihinde Hollanda’nın Scheveningen kentindeki BM cezaevinde bulunan hücresinde ölü bulunmuştu. Mezarı, Sırbistan’ın bizim tarihimizde de önemli bir yer tutan Pozarevac-Pasarofça  kentindeki evinin bahçesindedir. Pasarofça’ya bir gittiğimde Miloseviç’in evinin bahçesindeki kabri başında Tanrı’nın taksiratını affetmesini diledim.

Miloseviç’i mahkemeye teslim eden Başbakan Zoran Dindic 2003 yılında kiralık bir katil tarafından öldürüldü. Sırp halkı hala Dindic’e yanar.

- Siz Belgrad’a gittiğnizde Karadzic ve Mladic hala yakalanmamıştı. Yakalanmaları nasıl oldu?

S.U.- Ben Belgrad’a gittiğimde yeni seçilen Cumhurbaşkanı Boris Tadiç ve ekibi Sırbistan’ın AB’ye katılmasından yana bir yönetimdi. Sırbistan’ın AB’yle ilişkilerinin önündeki en büyük engellerden birisi Bosna’daki büyük katliamlardan sorumlu tutulan Sırp liderler Radovan Karadzic ve Ratko Mladic’di. AB bu iki çete reisinin mutlaka Lahaye’deki mahkemeye teslim edilmesini istiyor ve bu konuda Sırbistan’ı çok sıkıştırıyordu. Ama bu ikilinin nerede oldukları bir türlü saptanamıyordu.

-Neden?

S.U.- Bunda şaşıracak bir şey yok. Çünkü Sırbistan’da hala çok sayıda destekçileri vardı. Ancak, o sırada artık onları mutlaka ele geçirip Lahaye’e teslim etme kararlılığında olan bir hükümet işbaşına gelmişti.

Benim açımdan ilginç olan bir nokta, hükümetin bu konuda, başta AB olmak üzere uluslararası toplumla, mahkemeyle ilişkilerini yürütmek amacıyla kurulmuş uzun isimli bir konsey vardı. Eski Yugoslavya Savaş Suçluları Uluslararası Ceza Mahkemesi ile İşbirliği Konseyi’nin Başkanı ise Boşnak Bakan Rasim Ljajiç’ti. Kaderin böyle garip cilveleri vardır,  veya “Yaşam sürprizlerle doludur,” diyebiliriz.

11 Mayıs 2008 seçimlerini takiben, benim açımdan yine ilginç bir hikayesi olan yeni hükümetin kurulmasından kısa bir süre sonra, 21 Temmuz 2008’de, “Bosna Kasabı” diye anılan Radovan Karadzic yakalandı. Bu, Sırbistan’ı rahatlattı. AB’yle ilişkiler biraz daha yumuşadı.

Ratko Mladic ise ben Sırbistan’dan ayrıldıktan yaklaşık sekiz ay kadar sonra 26 Mayıs 2011’de Lazarevo-Sırbistan’da yakalanıp Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim edildi. Böylece Sırbistan’a AB aday üye statüsü verilmesinin önündeki önemli bir engel ortadan kalktı. Sırbistan bugün AB’yle tam üyelik müzakerelerini yürüten bir ülkedir. Belgrad’dayken de düşündüğüm gibi, korkarım Türkiye’den önce AB’ye tam üye olacaktır.

HOLLANDALI KOMUTAN YARGILANMADI

Bu hikayenin ibret verici Bir diğer yönü de Bosna katliamlarının sorumlusu olan tüm kişilerin Hollanda’nın başkenti Lahaye’deki mahkemede yargılanmış olmaları ama Srebrenica katliamı sırasında bu katliama göz yuman hatta teşvik ettiği söylenen BM Barış Gücü’nün Hollandalı komutanını yargılamayı hiç kimsenin aklına getirmemiş olmasıdır.

-Herkese insan haklarına saygı ve demokrasi dersi verme cesaretini kendinde bulan Hollanda’nın askerleri nasıl böyle bir şeyi yapabildi?

S.U.- Hollanda birliğinin başında General Thorn Karremans vardı. Hollandalı askerler General Karremans’ın emriyle kenti boşaltıp 25 bin mülteciyi ve şehri Sırplar’a, yani Bosna Kasabı Karadzic’e teslim ettiler.

Olay ortaya çıkınca Hollanda Başbakanı istifa etti. Sonra, Hollanda Yüksek Mahkemesi Hollanda’nın katliamdan sorumlu olduğuna karar verdi.

Yakın bir zamandaysa Hollanda Hükümeti o gün orada görev yapan Hollandalı askerlerden özür diledi ve hepsine binlerce Euro ödül verdi. Gerekçe de o askerlerin oraya yeterli donanım , silah olmadan tehlikeli bir göreve göndermiş olmaktı.

-Şimdi de merkezi Lahaye’de olan Uluslararası Ceza Mahkemesi Ukrayna Savaşı’nda işlediği benzer suçlardan dolayı Rusya Lideri Putin hakkında yakalama ve tutuklama kararı aldı. Bu kararın uygulanabilirliği var mı? Rusya Başbakanı Dmitri medvedev karar hakkında, “Bu, bizim için tuvalet kağıdı hükmündedir,” dedi.

S.U.- Sorunuzu yanıtlamadan önce mahkeme hakkındaki bilgimizi tazelemekte yarar olabilir.

Lahaye’de bulunan ve savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) 1998’de BM önderliğinde Roma’da toplanan konferansta hazırlanan Roma Statüsü’nün 60 ülke tarafından onaylanmasıyla 1 Temmuz 2002’de kurulmuş ve 11 Mart 2003’te çalışmaya başlamıştır.

UCM sadece gerçek kişileri yargılayabilir. Devletleri yargılama yetkisine sahip değildir. Yargılanacak kişinin Statü’ye taraf ülke vatandaşı olması gerekir. Devlet Başkanları dahil, hiç kimse için ve bu arada hiçbir üst düzey görevli bakımından yargı bağışıklığı söz konusu değildir.

Bir devlet kovuşturma yapmak istemez ya da o konuda sessiz kalırsa UCM’de açılan davada mahkemenin ulusal mahkemelerin tamamlayıcısı olması nedeniyle devlet olarak sahip olduğu öncelikli yargılama yetkisini ileri süremez.

UCM hukuki kişiliğe sahiptir. Yetkilerini üye devletlerin toprakları üstünde kullanabileceği gibi ayrı bir anlaşmayla diğer devletlerde de bu yetkisini kullanabilir.

Mahkemede gıyabi yargılama kabul edilmez. Hakkında duruşmada bulunmama kararı alınması hali hariç, fail duruşmalarda hazır bulunmak zorundadır.

Roma Statüsü, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüleri’nde olduğu gibi iki devlet arasındaki suçluların iadesinden farklı bir durum olduğunu vurgulamak için iade (extradition) yerine teslim etme (surrender) deyimini kullanmıştır. Bu yüzden, istem halinde, vatandaş da dahil tüm istenen kişilerin mahkemeye teslimi zorunludur.

Taraf ülkelerin devlet sınırları içinde veya bir taraf ülke vatandaşı tarafından işlenen Statü’de belirtilen suçlar  UCM’nin yetkisindedir. UCM, ulusal mahkemelerin kendi vatandaşlarını veya yüksek makamlardaki sanıkları yargılamak istememesi veya iç çatışmalar nedeniyle yargı sisteminin çökmüş olması gibi durumlarda devreye girebilir.

KARAR PUTİN’İN BAŞINI ÇOK AĞRITIR

-Peki, Roma Statüsü’ne göre dava konuları UCM’nin önÜne nasıl bir prosedürle gelebilir?

S.U.- Üç farklı şekilde:

1. Mahkeme savcısı, UCM’nin söz konusu suçu ya da bireyleri yargılama yetkisi varsa herhangi bir kaynaktan gelen bilgiye dayanarak soruşturma başlatabilir.

2. Roma Statüsü’nü onaylayan devletler, sadece UCM yargılama yetkisine sahipse suçun soruşturulması için savcıdan talepte bulunabilirler.

3. BM Güvenlik Konseyi, işlenen suçu soruşturması için savcıdan talepte bulunabilir. Bu durumda suçlar Roma Statüsü’nü onaylamayan bir devletin topraklarında vuku bulmuş veya böyle bir devlet vatandaşı tarafından işlenmiş olsa bile, BM Güvenlik Konseyi olayı savcıya bildirdiği zaman UCM yargı yetkisini kullanabilir. Soruşturmaya ve sonucunda dava açılıp açılmayacağına karar vermek, devletlerin ya da BM Güvenlik konseyi’nin değil, UCM savcısının takdirine bağlıdır.

Bütün bu bilgiler ışığında, Putin hakkında verilen yakalama kararı UCM savcısının takdirindedir. Bu karara karşı Rusya’nın ileri sürdüğü “Devlet başkanları yargılanamaz” savı yanlıştır. Ancak, Rusya Roma Statüsü’ne taraf  değildir. Bu açıdan UCM’ye karşı ahdi bir yükümlülüğü, örneğin Putin’i teslim etmek yükümlülüğü yoktur.

Her ne kadar Roma Statüsü, daha önce işaret ettiğim bazı koşullarda taraf olmayan ülkelerde de mahkeme kararlarının uygulanabileceği durumları öngörmekteyse de gidip Putin’i yakalamak herhalde pek de gerçekçi bir eylem gibi gözükmemektedir.

Ancak, bu karar ortada dururken Putin’in Rusya dışına çıkması kendisi için sıkıntı yaratabilir. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir bu endişe nedeniyle yıllarca ülkesinden çıkamamış, sonunda da UCM tarafından hakkında tutuklama ve yargılama kararı alınmış, Sudan’da kurulan UCM’de yargılanmıştı.

ERDOĞAN DA  HESAP VERMEK ZORUNDA KALABİLİR

-Aynı mahkeme Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında da Suriye Savaşı2nda benzer suçları işlediği gerekçesiyle iddianame hazırladı. Türkiye Roma Statüsü’ne taraf değil. O zaman ne olur?

S.U.- Putin hakkında verilen yakalama kararı, kararın bugünkü koşullarda uygulanabilirliğiyle ilgili olarak UCM’nin görevi, yetkileri ve organları, bu mahkemeye başvuruların niteliği gibi tüm unsurlar ve değerlendirmeler Cumhurbaşkanı Erdoğan için de geçerlidir. Dikkate alınması gerekir.

Gene bununla ilgili olarak, Türkiye’nin de UCM Roma Statüsü’ne taraf olmadığı akıllarda tutulmalıdır.

Anımsadığım kadarıyla 2015’den bu yana Erdoğan hakkında UCM’nin müdahalesini isteyen çeşitli başvurular ve talepler dile getirilmiştir. Gene anımsayabildiğim kadarıyla, Suriye bu konunun BM Güvenlik Konseyi tarafından ele alınmasını talep etmişti. Son olarak geçtiğimiz günlerde basında, aralarında Amerikalılar’ın da olduğu çok sayıda kişi ve kurumun UCM’ye kapsamlı bir dosyayla baş vurduğu yönünde haberler yer aldı.

Bu başvuruların gerek Türkiye’nin UCM’ye taraf olmaması, gerek bugünkü siyasi koşullar ışığında bir sonuç vermesini uzak bir olasılık olarak görüyorum. Ancak, “Keser döner sap döner, gün olur devran döner” öz deyişini unutmamalıyız.

Koşulların ne yönde değişeceğini bilemiyoruz. Unutmayalım ki Eski Yugoslavya ve Ruanda Savaş Suçluları Mahkemesi’nde yargılanan kişilerin hepsi ve nihayet Ömer El Beşir koşullar değiştiğinde UCM’ye teslim edilmiş ve yargılanmışlardır. Mahkeme savcısının yapılan başvurular konusunda soruşturma ve dava açma, yakalama vb kararı alması halinde Erdoğan için en azından Türkiye dışına çıkma konusunda sıkıntılı bir dönem gündeme gelebilir. Bu, hiçbir Türk vatandaşının arzu etmeyeceği bir durumdur. Ama siyasetçilerin ve askerlerin de dünyada yalnız olmadıklarını, görevleri ve rütbeleri ne olursa olsun koşullar uygun düştüğünde bir yere hesap  vermek zorunda kalabileceklerini düşünmeleri gerekir.

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar