Röportaj: Gülru Çongar Gezen
Büyük şehirlerde Ege hayali kuranlar, ailesiyle karavan yaşamını merak edenler, gelecekte Bodrum’u planlayanlar… Biz düşünmeye devam ederken bugün sizi bunu başarmış bir aile ile tanıştırmak istiyorum. Muhtemelen kendisini Bir Başkadır’ın Hilmi’si, Kırmızı Oda’nın Recai’si, Behzat Ç’nin Muzo’su veya bir türlü izleyici ile salonda buluşamayan ama adı şimdiden dillere pelesenk ‘Seni Bulacağım Oğlum’ ’un yıldızı olarak biliyorsunuz. Gökhan Yıkılkan.
Şimdi Yıkılkan Ailesi’ni daha yakından tanımak üzere Bodrum Bitez’de, sahile birkaç dakika mesafede, dönümlerce uzanan bir mandalina bahçesine davetliyiz. Yoldan bahçeye giriş yaptığınızda önce karavanları karşılıyor bizi, hemen çaprazında ise son derece sade bembeyaz bir köy evi. Ve işte karşımızda Gökhan & Belgin ve Can Yıkılkan.
Seviyoruz zor şartlarda hayatta kalmayı!
Çok kişi hayal ediyor ama siz gerçekleştirdiniz. Bugüne gelmeden geçmişi konuşalım. Nasıl bir çocukluk?
Gökhan: Ankara’da büyüdüm, küçükken hep inşaatlardan tahta-tuğla toplayayım, kulübe yapayım hevesim vardı ama bahçede çardağın altına ip gerip çadır yapıp arkadaşları toplamanın ötesine geçemedim. Karavanla tanışana kadar bu işin tam benlik olduğunu anlamamıştım. Ama belki de küçükten sevmek, hayalini kurmak gerek.
Belgin: Ben 5 yaşındayken ailemle Almanya’dan İstanbul’a döndük. Silivri’de yazlığımız vardı ama sık sık kampa gider çadır kurardık. Benim çocukluğum kamp hayatı ile geçti. Gökhan da hep gençlik kamplarına gitmiş. Kimisi dayanamaz börtü böceğe, konforuna düşkündür, denemeye bile çekinir. Oysa çadır ve kamp hayatı farklı bir zevktir. Herhalde biz zevk alıyoruz zor şartlarda hayatta kalabilmekten.
Fazla eşya yük, eşyaları azalttık hafifledik.
İstanbul’u bırak gel Bodrum Bitez’e yerleş. Nasıl oldu bu iş?
Gökhan: İstanbul Feneryolu’nda oturuyorduk. Can henüz yok, ben bu karavan sevdasına tutulmuşum, gittim bir karavan aldım. Belgin önce hoşlanmadı, dahil olmak istemedi ama Can doğduktan sonra ilk karavan tatilimizde iş değişti. O da sevdi evimizle beraber gezme fikrini. Bunun üstüne pandemi oldu evlere tıkıldık, yasaklar geldi, zorlanıyoruz, en fazla otoparka kadar çıkıyoruz. Bir izin oluştu, karavanla İstanbul’dan kaçtık.
Belgin: Aslında her şey pandemiden önceki yıl arkadaşlarımızın mandalina bahçesindeki 15 gün ile başladı. Ardından Gökhan’ın filmi için Marmaris’e geçtik ama Bodrum aklımızda kaldı bir kere.
Gökhan: 4 ay kadar Marmaris’te karavanda yaşadık ardından İstanbul’a döndük ama hep ah keşke oralarda olsaydık dedik. Üstüne pandemi başlayınca biz de çıktık geldik aynı bahçeye, park ettik. Ve dedik ki biz İstanbul’da ne yapıyoruz. Aniden karar verdik İstanbul’u bırakıp buradan bir yer bulmaya ama evdeki hesap çarşıya uymadı, istediğimiz gibi bir şey bulamadık.
Belgin: Yüksek fiyatlara daireler buluyorduk ve Bodrum’da dairede yaşamak istemiyorduk. Vazgeçmeye yaklaşmışken bir arkadaşımızın ev sahibi bize bahçe içinde köy evi kiralamayı teklif etti.
Gökhan: İstiyoruz dedik. Görmediniz dediler olsun dedik ve tuttuk. Karavanla gelmişiz buraya, dairede yaşamak için değil. Aradığımız şey bahçeydi.
Belgin: Eşyamızın çeyreğini buraya getirdik. Azalttık birçok şeyi. Ve zorlanmadım biliyor musun azaldıkça hafifledim. Hala çok eşyam var gibi hissediyorum. İstanbul’da kullanmadığım bir sürü eşyanın altında boğuluyormuşum. O yüzden benim için taşınmak çok keyifliydi. Satıyoruz, dağıtıyoruz hala azaltmaya devam ediyoruz.
Gökhan: Karavanda yaşayınca özellikle ne kadar fazla kıyafetin olduğunu anlıyorsun ve hatta bir sürü ıvır zıvırın. Karavanın içindekilerle hayatı sürdürebiliyorsan eğer o zaman diğerleri ne. Fazla eşya yük. Aman kırılmasın aman dökülmesin dediğimiz işe yaramayan çok şeyimiz olduğunu keşfediyoruz. Karavanda eşyadan ziyade o ana değer vermen gerektiğini anlıyorsun.
Küçük mutfak büyük rahatlık
Karavanınız dekor gibi, çok şık ama biraz da küçük, yetiyor mu size?
Gökhan: Karavanlar ikiye ayrılıyor motokaravan ve bizim kullandığımız çekme karavan. Motokaravanlar daha hızlı hareket olanağı sunarken, çekme karavanlar bir yere kurulup uzun soluklu park etmeyi gerektiriyor. Bizimkinin küçük oluşu hızlı toparlanma ve çekme özgürlüğü veriyor ama içeride ayakta durabilmemize izin vermiyor.
Belgin: Önceleri çocukla zor olur sanıyordum ama asıl anne olunca avantajlarını yaşadım. Ben karavanda kalırken dinleniyorum, Can çok keyif alıyor, doğayı keşfediyor. Küçük mutfak meğer alışınca büyük rahatlıkmış. Temizlik ise çok kolay, faraşla ıslak mendille çözülüyor. Yerleri Gökhan süpürüyor yaklaşık bir buçuk dakika sürüyor. Dezavantaj olarak sadece çamaşır makinesi olsaydı keşke derim.
Karavan eskiden hobiydi artık lüks
Karavan sahibi olmak için zengin olmak mı gerek? Nedir bu işin bütçesi?
Gökhan: Zenginlik kime göre, ne kadar bilmiyorum ama karavanlar çok arttı. Motokaravan 100-120 bine bulunurdu, şimdi 250-350 ve hatta 500 bin TL. bandında. Yerli çekme karavanlar da 100 bin TL.’den başlar. İç aksesuarlarla yine 200’ü gözden çıkarmak gerekir. Birçok şey de fırsatçılığa döndü, karavan için 400 TL. otopark parası isteyen var. Gecelik kişi başı 120 TL. isteyen var. Karavan eskiden hobiydi artık lüks.
Bir de “Karavandayım” isimli youtube kanalın var, benim gibi tecrübeli değil ama meraklı kişiler için hoş bir rehber olmuş. Artık abonen oldum.
Gökhan: Bu karavanı aldığım zaman bildiğimi paylaşayım diye öylesine bir kanal kurdum ama epey ilgi çekti. İlk video 1.5 milyon izlendi. Hırslı değilim, karavan hayatına dair videolar çekip takip edenlerin meraklarını karşılamaya çalışıyorum.
Ben ne bileyim işin tutup tutmayacağını?
Merakları gidermek adına son filmin “Seni bulacağım oğlum” Ne zaman buluşacak izleyicisiyle?
Gökhan: Pandemiden önce Mart ayında girecekti, epey rötar oldu ama sonbaharda izleyiciyle buluşacağız.
Peki Bir Başkadır’dan sonra bir başka izleyici kitlen oluştu diyebilir misin?
Gökhan: Bir Başkadır’ın çekimlerini bitirdiğimde arkadaşlarıma bahsetmiştim ama iş izlendikten sonra anlaşıldı. Neden böyle bir iş olduğunu söylemedin diye tepki aldım. Ben ne bileyim işin tutup tutmayacağını, karakterin sevilip sevilmeyeceğini? Kırmızı Oda’ya 3 bölüm diye girdim 10 bölüm oynadım. İşler bir anda değişebiliyor. Düşük bütçeli bir komedi filmi yaptık, youtube’da Türkiye’nin en çok izlenen filmi oldu ama o tarzı da herkes sevmez. Onu seven Bir Başkadır’ı sevmez, Bir Başkadır’ı seven Kırmızı Oda izlemez, bunları bilen Behzat Ç’yi bilmez. Zevkler farklı, ben elimden geldiğince çeşitli bir oyuncu olmaya çalışıyorum. Mesleğimin gerekliliklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Yaptığım her işten keyif almaya çalışıyorum.
Belgin sen de sektördensin ama uzun süredir ekranda yoksun. Oyunculuğa devam edecek misin? Özledin mi setleri?
Belgin: Doğal hayatı seviyorum, burada mutluyum. Planlarım var ama bu daha çok doğal ürünler ve gıdalar üzerine olur gibi geliyor. Şu an önceliğim Can.
Hayalimiz kendi küçük evimizi yapmak
Bodrum emlak fiyatları çok gündemde, sizin izlenimleriniz nasıl?
Gökhan: Şöyle özetleyebilirim, biz ilk geldiğimizde baktığımız boş bir tarla vardı, 2 milyon diyorlardı, 2 milyon 750 bin TL’ye çıktı. 2 ay sonra alan kişi 5.5 milyona satışa koydu. Şimdi yeniden satıştaymış bir daha da fiyatını sormadık. Hadi alsınlar lafımız yok ama geçen gün gördüm bahçenin içindeki ağaçların yarısını kesmişler. Dağın başında bir arazi vardı 700.000 TL’ye. Kim oturur burada? dedik. Biri almış ev yapmış da alt katını 1 milyon 750 bine satıyor, üst katı ayrı fiyata. Şu an buradaki fiyatlar böyle ama sakinleyeceğini düşünüyorum.
Belgin: Yatırım yapalım bir yer alalım istedik olmadı. Kısa süre içinde bile geç kaldık. Alanlar topraktan aldı yaptı sattı bile. Biz pandeminin bitişini ve hayatla beraber fiyatların da normale dönüşünü bekliyoruz. Anormal şu an fiyatlar. Ama hayalimiz bir arazi alıp kendi küçük evimizi yapmak.
Pandemi sonrası Egedekiler geri döner mi? Öngörünüz nedir?
Gökhan: Bilmiyorum ki gelenler ne düşünüyor. Şaka bir yana burası çok kalabalık. İstanbul’da trafikten kaçtık inan orayı aratmaz durumda bir kalabalık var. Sezonun başlamasıyla normalde tam 5 dakika süren yer git gel 2 saat sürdü. Dün 16.30-18.30 arası trafikteydik.
Peki İstanbul’u özlediniz mi?
Belgin&Gökhan: Hayır, keyfimiz yerinde. Dayanabildiğimiz, gücümüz yettiğince de buralarda yaşamak istiyoruz. Bir tane hayatımız var onu da tatlıca yaşayalım. Hayalleri ertelemeye gerek yok.
Not: Uzun bir molanın ardından ilk röportajım Muhalif’te ve ne mutlu ki çok samimi, enerjik, misafirperver bir aile ile oldu. Hem Belgin &Gökhan Yıkılkan çiftine, hem beni bu çok keyifli ve özgür ruhlu aile ile tanıştıran dostum Gözde İndelen Kurt’a, hem de desteklerinden dolayı Muhalif takipçilerine teşekkürler. Hoşça kalın.