Muhalif- Ankara
CHP’nin Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeleri, SSK ve Bağ-Kur emekli maaşlarına ek yüzde 5 artış içeren torba konun teklifine, “Bu düzenleme bir zam değildir. Emeklilerin kendi kök aylıkları değişmemektedir” gerekçesiyle şerh düştü. 10.000 TL altında kalan emekli aylıklarının Hazine katkısıyla 10.000 TL’ye tamamlanacağını ve yapılan işlemin 5510 sayılı yasanın 119. maddesine göre farkın Hazine tarafından karşılanması olduğunun atı çizilerek, “Burada da ince hesaplanmış bir “AKP klasiği” ile karşılaşılmaktadır. Emeklilerin kök aylıkları aynı kalacağı için normal zam dönemlerinde (Ocak ve Temmuz) emekli aylıklarına 10.000 TL üzerinden değil kendi kök aylıkları üzerinden zam yapılacaktır” denildi.
CHP’nin Bütçe Komisyonu’nda 12 madde olarak düzenlenen emekliye ek zam teklifine ilişkin muhalefet şerhinden bazı bölümler şöyle:
“Emekliler Yılına” uygun düzenlemeler değildir.
Emeklilerle ilgili olarak bu kanun teklifinde yer alan düzenlemeler Cumhurbaşkanınca ilan edilen “Emekliler Yılına” uygun düzenlemeler değildir.
Sosyal devletin görevi, yoksullara, esnafa, küçük çiftçiye, memurlara, işçilere ve emeklilere yönelik politikaları yine onların sesine kulak vererek yaşama geçirmektir.
Yoksulluk sınırının 47.009 TL’ye, açlık sınırının 14.431 TL.ye çıktığı, sansürlü TÜİK verilerine göre enflasyonun %64.77’ye e tırmandığı, küçük esnaf, çiftçi, memur-emekli ve tüm dar gelirlilerin durumlarının gittikçe kötüleştiği bir ortamda, kamuoyunda oluşan tepkiler nedeniyle en düşük emekli maaşının 7.500 TL.’den 10.000 TL’ye yükseltilmesi, SGK ve BAĞKUR emeklilerinin aylıklarında 2024 döneminin ilk yarısında yapılacak artış oranın 5 puan artırılarak %42.57 olarak tespit edilmesi yaşanan yıkıcı enflasyon ortamında, gelir ve servet eşitsizliklerinin gitgide arttığı bir ortamda tarafımızca yetersiz bulunmaktadır.
Bu düzenlemeler bir zam değildir. Emeklilerin kendi kök aylıkları değişmemektedir.
Teklifin görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerince verilen ve en düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine çıkarılması ile ilgili önergenin Cumhurbaşkanı tarafından “Emekliler Yılı” olarak ilan edilen 2024 yılında komisyonun AKP’li ve MHP’li üyelerince reddedilmesinin nedeni de anlaşılamamaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, sosyal devlet ilkesi doğrultusunda yıllarca primini düzenli bir biçimde ödeyen emeklilerimize, Anayasal hakları olan sosyal güvenlik hakkı çerçevesinde insanca yaşayabilmelerine olanak sağlayan bir emekli aylığına hak kazanabilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmaktır.
Asgari ücrete, memur ve emekli maaşlarına yapılan zamlar daha cebe girmeden eriyip gitmektedir. Emeğin yani iş gücü ödemelerinin millî gelir içindeki payı 2016 yılında olan yüzde 36,3 lük payı , 2022 yılında yüzde 26,5’e düşmüştür, yani 10 puan azalmıştır. 2023’de yükselen rakamlar EYT ödemelerinden kaynaklanmaktadır.
Çalışanların ve emeklilerin tasarruf ya da fedakârlık yapabilecek durumu yoktur.
Ülkenin karşı karşıya bulunduğu en önemli başlıca sorunlar işsizlik ve yüksek enflasyondur.
Bugün sabit gelirli kesimin, ücretle, maaşla geçinen kesimin enflasyona karşı bir savunma mekanizması, uyum yeteneği yoktur. Ücret ve gelir artışlarının hedef enflasyona göre belirlenmesi, böylesi yüksek bir enflasyon ortamında asgari ücretin yılda birden fazla kez gözden geçirilmeyeceğinin açıklanması AKP iktidarının bu konudaki yaklaşımını ortaya koymaktadır.
Ülkenin sınırlı kaynakları Kur Korumalı Mevduat, dövize endeksli KÖİ projeleri nedeniyle bir avuç mutlu azınlığa aktarılırken kaynak ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin ülkenin ekonomik ve sosyal yaşantısında neden olacağı tahribat göz ardı edilmektedir.
2013 yılından beri ekonomide ciddi bir performans kaybı bulunmaktadır, büyüme hızı yavaşlamakta, ekonominin istihdam yaratma kapasitesi azalmakta, cari açık problemi çözülememekte, aksine ağırlaşmakta, ekonomide yoksulluğun gittikçe yaygınlaştığı ve derinleştiğini müşahade etmekteyiz. 2018 yılında geçilen bu yeni hükümet sistemiyle birlikte sorunlar çok artmıştır. bugün içinde yaşadığımız krizin nedenlerinden biri de budur.
2021 yılının Eylül ayında enflasyonun yükselme eğiliminde olduğu bir konjonktürde Cumhurbaşkanının " Faiz sebep enflasyon neticedir.” tezi uygulanmaya konulmuş, onun sonucunda ekonomide yapısal problemler çözülmediğinden sorunlar daha da ağırlaşmıştır.
AKP iktidarı makro ekonomik politikalar itibarıyla yanlış bir kulvara girmiştir, bunun neticesinde de ekonominin bütün göstergeleri bozulmuştur.
Mayıs 2023 seçimleri sonrası geçmişteki hatalı ve yanlış ekonomi politikalarını unuttururcasına rasyonel zemine dönüş adı altında ortaya konulan politikalar geçmişte oluşan ve gizlenen yükü dar gelirliler, emekçiler, emekliler, küçük esnaf ve çiftçi, KOBİ’lerin sırtına yüklemektedir. Çalışanların Milli Gelirde aldığı pay sürekli düşmekte, şu an Türkiye’de yoksullaştıran bir büyüme süreci yaşanmaktadır.
Bu yasa teklifinde başta işsizlik ve enflasyon olmak üzere Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal sorunların temelden çözümüne yönelik herhangi bir öneri bulunmamaktadır.
24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra uygulanmaya çalışılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (?) ile kamu yönetim organizasyonunda yapılan kalıcı değişikler ve “atanmış bakan” müessesesi kamu yönetiminin çalışma tarzını olumsuz yönde etkilemekte, bu durum ayrıca kanun tekliflerinin hazırlanma ve T.B.M.M.’ne, komisyonlara sunum aşamalarında düşük profilli ve belirsiz bir yapının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Yasa önerisi aşamasında başlayan yasama zaafı, TBMM’yi nitelikli yasa yapma hak ve yükümlülüğünden alıkoymaktadır.
24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra yürürlüğe giren Anayasa’nın “Kanunların teklif edilmesi ve görüşülmesi” başlıklı 88. maddesine göre, kanun teklif etmeye milletvekilleri yetkili kılınmıştır. Ancak T.B.M.M.’nin yasama faaliyetlerinin nasıl gerçekleştirileceği konusunda yaklaşık 66 aydan beri yaşanan problemler güncelliğini korumaktadır.
Temmuz 2018 ortalarından bu yana 157 adet Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kamu yönetim organizasyonunda yapılan kalıcı değişiklerinin, “atanmış bakan” müessesesinin kamu yönetiminin çalışma tarzını olumsuz yönde etkilediği, ayrıca kanun tekliflerinin hazırlanma ve T.B.M.M.’ne, komisyonlara sunum aşamalarında düşük profilli ve belirsiz bir yapının ortaya çıkmasına neden olduğu gözlemlenmektedir.
“İstismarcı anayasa değişikliğinin istismarcı uygulanması”, Türkiye devletini, Anayasal devlet özelliğinden uzaklaştırmış bulunmaktadır.
2018 seçimlerinden sonra geçen 65 aylık süreç sonunda yasama sürecinde, kanun tekliflerinin, erkler ayrılığı ilkesine aykırı olarak yürütme tarafından TBMM’de en fazla üyeye sahip bulunan parti grubu üyeleri aracılığıyla “torba yasa” biçimiyle muvazaalı bir biçimde parlamentoya sunulduğu, kanun tekliflerinin komisyonlarda ve genel kurulda görüşülmesi aşamasında tam bir belirsizlik ve kargaşa yaşandığı, kanun teklifini hazırlayıp (!) komisyona sunan milletvekili veya milletvekillerinin teklif metninin içeriğinden dahi habersiz olduğu, teklif metninde yer alan hükümlerin komisyonlara anlatım ve sunumunda çoğu kez güç duruma düştükleri, konuya ilişkin olarak bürokrasiden ve yürütmenin diğer kademelerinden kendilerine sağlıklı bir bilgi akımının sağlanamadığı müşahede edilmektedir.
24 Haziran 2018 seçiminden sonra Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen tekliflerin tümü nerdeyse torba yasa teklifi niteliğinde bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye bir sistem yoktur, böyle bir realite, yasama-yürütme ilişkisi tarzına da uygun düşmemektedir. Yasama sürecinde tekliflerin yürütme tarafından torba kanun adı verilen yöntem ile çoğunluk partisi milletvekilleri aracılığıyla veriliyor olmasına rağmen, bu tekliflerde yer alan bazı düzenlemelerin kendi içerisinde ve daha yeni sayılacak Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile de çeliştiği açıktır.
Özet olarak, yasa önerisi aşamasında başlayan yasama zaafı, TBMM’yi nitelikli yasa yapma hak ve yükümlülüğünden alıkoymaktadır.
Bütün demokratik ülkelerde temel kuraldır, parlamentolar yasama yetkisi konusunda ortaksızdır ve yasama yetkisi sadece parlamentolar tarafından kullanılır.
Yeni sistemde bir nevi Meclisin yasama yetkisi elinden alınmıştır. Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri vasıtasıyla Meclisin yasama yetkisinin bir kısmını kullanmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile düzenlenemeyecek hususlarda dahi yetki aşımına gidilerek Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri yürürlüğe konulduğu görülmektedir.
2018 yılı temmuz ayından itibaren 66 ay geçmesine karşın TBMM’nin yasa yapma işlevinde gözlemlenen aksaklıkların çözümü konusunda henüz bir mesafe alınamamıştır.