İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4679 %-0.04
36,6762 %0.23
3.511.629 %2.251
3.057,91 0,15
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Köyleşen kent; köylüleşen kentli…

Köyleşen kent; köylüleşen kentli…

Yazımın başlığı bazılarına ayrımcı gelebilir, hâlbuki bu şekilde yorumlanmamalıdır. Nitekim köyün kuralları ayrıdır, şehrinki ayrı… Bizim bugün yapmak istediğimiz; köyden getirdiğimiz kaideleri birebir şehirde tatbik etmektir…

İstanbul’da, çağrılmadığım zaman dışarıya adım atasım gelmiyor! Ne bahtsızım ki hemen her gün çağrılıyorum ve sokağa adım attığım andan itibaren İstanbul’un keşmekeşiyle güreşmeye başlıyorum! Yağlı değil, karbondioksitli güreş bu… Küfürlü, hakaretli güreş bu!... Saygısız; adeta karşısındaki herkese düşman muamelesi edilen bir güreş bu! İki taraftan biri kazanmıyor üstelik.. Her seferinde kazanan hödüklük oluyor!

Karşıdan karşıya boş bir yolda geçmeye çalışıyorum. Bir araba son sürat fırlıyor. Kendimi bir anda kaldırıma attığımda süratli şoför başlıyor cilaya: “Sağına-soluna baksana öküz herif!..”.. Aldırmıyorum tabii.. Öküz sıfatını üzerime alınacak kadar düşmedim çünkü henüz.. Bu aldırmayışım şoför hanımı (evet, hem de hanımdı ne yazık ki!) daha da çıldırtıyor ve bu kez  başka türlü bir hakaret başlıyor, “Kibirli… Monşer kılıklı herif!..”!

Birkaç yüz metre sonra, aynı istikamette yürüdüğüm yolda bana hakaretler yağdıran şoförün kullandığı arabayı trafiğe takılmış görüyorum! Adabın ve hayatın bu şehirdeki özeti gibi bir hadisedir bu yaşadığım…

Gene başka bir gün yol vereyim istiyorum dar bir kaldırımda… Her gelen geçiyor… Teşekkür hak getire! Bana yol veren mi?! O da hak getire… Kibarlığımı bozuk on dakika sonra tekrar yürümek için hareketlenmesem bütün günüm yol vermekle geçecek!

Kaldırımlara şöyle bir bakınız… Dökülen içeceklerin izleriyle, atılan sakızların gölgeleriyle, af buyurun tükürülen balgamların sarılığıyla dolular! Bu mudur arzuladığımız ideal şehrin sokakları?!

Geçen gün arkadaşlarım Kadıköy’e çağırdı. Gittim. En işlek sokağı, şehrin bu en kalabalık zamanında inşa halinde, inanabiliyor musunuz? Koskoca yaz, belediyenin tatiliyle mi geçti diye sorar aklı başındaki her vatandaş… Aksine hava yağmurluydu. Yağmur suyu kum ve toprakla birleşince feci bir çamur halinde ayaklara yapışıyordu. O ayaklar da, belediyenin armağanı bu çamuru şehrin muhtelif yerlerine bir berat nişanı gibi taşıyorlar; münasip gördükleri yere bir de kendileri yapıştırıyorlardı. Metroların ve otobüslerin tabanlarındaki pislikler nerelerden geldi sanıyorsunuz? Hemen hepsi böyle bir belediyenin nişaneleridirler!

Bu örnekler böyle uzar gider… Olumlusunu bulup da anlatamam… Otomobil kullananı otobanda ayrı bir hödüklükle karşılaşır, yaya olarak yürüyeni kaldırımda! Çünkü şehirleşme kültürünü bir türlü edinememişizdir!

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *