İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4588 %-0.06
36,5388 %-0.14
3.521.964 %3.474
3.054,31 0,03
Ara
MUHALIF GAZETECILIK GÜNDEM Nursun Erel yazdı: Dünyaya geldik bir kere!

Nursun Erel yazdı: Dünyaya geldik bir kere!

Şenay'ın 1970'lerde çıkan ve dillerden düşmeyen şarkısı "Sev kardeşim"den yola çıkan yazarımız Nursun Erel, o günlerden bugünlere nasıl geldiğimizin hikayesini kaleme aldı.

“Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Amaçlar hep bir olsun
Kalpler birlikte...” (*)

70’lerde çıkmıştı Şenay’ın seslendirdiği bu unutulmaz şarkı... Kuşkusuz pek çoğumuz hala hatırlıyoruz. Henüz doğmamış olanları bir kenara koyarsak, kimimiz çocuk, kimimiz yetişkindik o yıllarda, belki üniversitedeydik, kim bilir ne hayallerimiz vardı, hayata atılmak üzereydik.

Ama bu şarkı bana neler düşündürdü biliyor musunuz?

Çocukluğumuzu hatırladım, ilkokula başlar başlamaz pek çoğumuzun eline tutuşturulan nota defterini,  mandolini... Hayat BilgisiAritmetik ve Yurttaşlık dersiyle neredeyse eşdeğerdi Müzik dersi. Biz mandolin çalmayı öğrenirken pek çok arkadaşımız TRT’nin Çocuk Korolarına devam ediyordu, Hikmet Şimşek, Muzaffer Arkan ve başka ünlü şeflerin yönetiminde çok sesli müzik eğitimi verilirdi küçük çocuklara. O korolara herkes giremese de, Cumartesi günleri radyodan 1 saat boyunca yayınlanan programdaki birbirinden güzel kayıtları dinler, bizler de öğrenmeye, eşlik etmeye çabalardık.

Ana okulları pek yaygın değildi o zamanlar, çalışan anne babalar bu yüzden büyük sıkıntı çeker, büyükanneler, büyükbabalar imdada yetişirdi. O yıllarda  büyük kentlerde Kur’an Kursları nadirdi. Dindar anne babalar çocuklara evde din eğitimi verir, “Allah korkusu”nu küçük yüreklere yerleştirmeye çabalardı. “İyi insan olmak” ana öğretiydi...

12 Eylül Darbesiyle “muhafazakarlar” her alana el attılar, “zorunlu din dersi” tartışmasını onlar başlattı, İmam Hatipleri yaygınlaştırıp, kimsenin meselesi olmayan “başörtüsü”nü “mesele” haline getirip toplumu ayrıştırdılar. Üniversite yıllarımızda kimsenin sorunu değildi “başörtüsü”, az sayıda arkadaşımız bu şekilde gider gelirdi okula. Okulun yakınlarındaki kahvelere birlikte gider, sohbet eder, King oynayanlara takılır, bir şeyler, hatta bira içerdik. 

Peki insanların “gözüne sokarak” aşırılığı yaygınlaştırmak kime ne fayda sağladı? İnsanları ayrı mahallelerde toplamak ileri mi götürdü toplumu?

Soruyorum size, çağdaş ortamın dışında kalmak ne sağlar çocuklara, gençlere?

Güzel bir müzik dinlemek, hatta bir çalgı öğrenerek onu icra etmeye çalışmak, şarkı söylemek insanı mutlu etmez mi? Geriye mi  götürür ileriye mi?

Güzel giyinmek, güzel bir koku sürmek, zarif bir görünümle sokağa çıkmak fenalığa neden davetiye çıkarsın?

Kadını neden arka plana atmak, görünmez kılmak istiyorsunuz? Kendinize güveniniz mi yok acaba? O halde kadınla, yani annenizle, eşinizle, kızınızla, komşunuzla, üst yöneticinizle  eşit koşullarda diyalog kurmayı, yaşamayı, onu yüceltmeyi neden istemiyorsunuz?

Hurafelerle doldurulan genç kafalar, karanlık hedeflere şartlandırılmış o güzelim insanlar keşke silkinip, yanlış öğretilerden geri dönebilse, yapay bariyerlerle bölünmüş mahalleler yeniden bir araya gelebilse ve kucaklaşabilse.

Dileğim bu.

(*) https://youtu.be/B_jgYzkX5kM

"bennursunerel.blogspot.com"

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *