Muhalif. Özel - Erdem Beliğ Zaman
Türk mizahının tartışılmaz en büyük isimlerinden Aziz Nesin’in mizah ve taşlama hakkında şöyle bir tespiti vardır: “Mizah genellikle zihinsel bir sanat işlemidir. Mizah da, karamizaha ve yergiye dönüştükçe, zihinsellik artar. Taşlama ise mizahın en acı, en düşünülerek, tasarlanarak yapılan türüdür.”. Bu tespitten hareketle aklıma gelen ilk misal Ⅱ. Abdülhamid’in istibdat devrinde Jön-Türklerin yazılarından ziyade korkulan Şair Eşref’in hicviyeleri oldu… Öyle ya, o devrin insanlarının zihinlerinde Jön-Türklerin gazetelerde yazdığı yazılarda belki de bir cümle bile kalmamıştır ama Eşref’in hicviyeleri hâlâ daha söylenmektedir! Dolayısıyla şairinden fazla tanınan, “Ne derlerse huu.. diye salla hemen başını / Gerdan kır, belini bük al gitsin maaşını…” beytine sahip bu taşlama ve nevinden eleştirel şiirler daima halkın ilgisini çekmiş muhayyilelerde yer edinmiştir.
Taşlamanın etkileyiciliği hem büyük bir tasarı mahsulü olmasında hem de zihinde kalıcılığını sağlayan vezin ve kafiye gibi özelliklerinin bulunmasındandır. Hem bu izahtan hem de Aziz Nesin’in tespitinden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki besteli hicivler ve eleştiriler, halk üzerinde taşlamadan da büyük etki yapar. Çünkü eleştirisini yaparken bir defa edebiyat şöyle dursun; sanatın bir diğer dalı müzikten de yardım almaktadır. Müzik deyip geçmeyiniz, hele de satirik tiyatroda… Bertolt Brecht’i dünyaca meşhur Brecht yapan hususiyetlerden başlıcasıdır piyeslerindeki müzik! Müziğin seyirciye tesiri hakkında düşününce Ferhan Şensoy’un o lafı geliyor hatırıma, “Telefon numarasını bile besteyle söyleseniz seyircinin aklında kalır!”.
Neden mi girişi bu kadar uzun tuttum? Tarkan’ın “Geççek” şarkısının neden bu denli el üstünde tutulduğunun sebeplerinden birini rahatça açıklayabilmek için! Türkiye’de şöhreti tavanda bir şarkıcının dilinden böyle ortamda; üstelik mevcut durumu eleştiren bir şarkı duymak dinleyicinin, halkın hoşuna gitmiştir ve eşyanın tabiatidir ki daima gider de…
Halk beğenmesine beğenmiştir de takdir edersiniz ki şarkının beğenmeyeni de bir o kadar çok çıkmıştır. Ritim bozuk, prozodi hataları, var, sözler Türkçeyi katlediyor gibi onlarca eleştiri okudum gerek gazete köşelerinde gerekse sosyal medyada. Evet, Türkçesinin pek aranılan Türkçe olduğunu iddia edemeyiz fakat Tarkan’ın bu şarkıyı yapmaktaki gayesi Türkçe miydi? Tabii ki değildi. Gayesi bir siyasî tenkitti ve o gayesine de ulaştı.
Edebiyatımızda bu Türkçe bozukluklarının elenikası vardır. Bilhassa şiirde. Divan Edebiyatında bir bakarsınız vezne uysun diye o çok sevdikleri İstanbul dahi “Stanbul”a dönüşür. Kırk bin yıllık Platon, Felâtun olur; cihanı titreten Büyük İskender’se büyüksüz “Skender”… Bu örnekler benzer cümlelerce çoğaltılabilir. Üstelik şairleri arasında İstanbul şivesinin en büyük temsilcilerinden kabul edilenler bile vardır. Bu hata şairleri küçültmüş müdür; elbette ki hayır. Sanatlı sözlerini vezne uydurmak istemişler, belki tarihe yazılmayı ümit etmişler ve bunu başarmışlardır.
Tarkan da temas etmek istediği hususa çok iyi temas etti. E her başarılı sanatçı gibi gündeme oturma arzusu da duymuştur muhakkak. Halkın sıkkınlığına, bıkkınlığına ve yılgınlığına ilaç olmak istedi. Nihayetinde şunları söyledi:
“Geççek geçek elbet bu da geçek
Gör bak umudun gününü gün etçek
Oh oh zilleri takıp oynıycaz o zaman
O çiçekten günler çok yakın inan”
Yakın dönem pop müziği dinlemiyorum, şarkı hazzettiğim bir türe mahsus da değil ama itiraf etmeliyim beğendim ve çıktığı günden itibaren de birkaç defa dinledim. Dışarıda şahitlik ettiğim kadarıyla pek çok kişinin de beğenisini kazanmış; gittiğim birkaç davette çalındı çünkü…
Netice itibariyle Tarkan’ın açtığı yolu umut verici buluyorum. Bir dönem memleketimizde böyle şarkılı hicivler modaydı ve kültürümüze Ateşböcekleri, Balarıları, Celal Şahin, Öztürk Serengil, Antenler gibi sanatkârlar kazandırdı. Bahsettiğim sanatkârların hicivlerinden kimler nasibini almadı ki: İsmet Paşa, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Erdal İnönü… Bu hicivlerin çoğu tornistan dediğimiz, yani meşhur bir besteye söz yapmak suretiyle meydana getirilen parçalardı. Bir kısmı da orijinal bestelerdi. Her halükarda demokrasi eğitimimize katkı sağladılar ve toplumdaki hoşgörü anlayışını pekiştirmeye yardımcı oldular.
Velhasıl Tarkan’ın şarkısına Türkçe minvalinde yaklaşmak yanlıştır. Rapçilerin sınırlı kitlelerine sunduğunu kendi geniş kitlesine sunmayı denemiştir. Şu an için başarılı olduğunu da söyleyebilirim. Kendisini tebrik ederim. Unutulmamalıdır ki bir denemeyle mutlak ideal bulunamaz; deneye yanıla bu türün de daha başarılı örnekleri karşımıza çıkacaktır. Yeter ki hoşgörümüzü ve sağduyumuzu kaybetmeyelim!