
Yönetmekle mahvetmek arasında liderler dünyası

Birinci dünya savaşının “savaşın kazananı olmaz” sözünü onaylarcasına tahrip ettiği dünya, savaş sonrasında artık o eski dünya değildi. Hangi tarafta olduğuna bakılmaksızın kazananıyla kaybedeniyle tüm dünya insanları için artık en öncelikli ihtiyaç güvenlikti. Savaş sonrasının bu harap günlerinde halkların dünyasında demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi kavramların yeri veya önceliğinin olması beklenemezdi elbette. Bu iklimde savaşı ve sonuçlarını en derinden yaşayan ülkelerin halkları kendilerine güç ve güvenlik vadeden güçlü, aşırı milliyetçi ve soykırımı dahi meşru gören ırkçı diktatörler etrafında kenetlendiler.
Güçlü liderler ve milliyetçi söylemleri insanların kendini güvende hissedecekleri ve buna bağlı olarak ırklarının güçlü ve güvende olduğu bir dünya vaat ederken aslında bir başka felakete doğru yolculuğun kapılarını da aralıyordu. İkinci dünya savaşı… Bir o kadar yıkımı da ikinci dünya savaşında yaşayan dünya, soğuk savaş döneminin iki kutuplu düzenin hakim olduğu özellikle 60’lı yıllarda halkların özgürlük ve bağımsızlık taleplerinin yoğunlaştığı bir döneme tanıklık etti. Dünya Sovyetler Birliği’nin dahi yıkılması sonucunu doğuran bağımsızlık, demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin yükselen değerler olduğu bir sürece girdi.
Maalesef yaşanan bunca felaket, kan, gözyaşı ve sefalete rağmen artık geride kaldığı düşünülen bu dönemsel ilkel yönetim anlayışını bugün dünyanın yeniden yaşamakta olduğunu görmenin üzüntüsünü yaşamaktayız.
Halkların ve yönetimlerin aşırı güvenlik kaygısı duyduğu, çok merkezlileşmeye doğru giden ve gücü yetenin kural tanımadığı yeni dünya düzeninde güç ve hakimiyet mücadelesine giren devletler için artık kendi ülkeleri dışındaki ülkeler hatta kendi ülkelerindeki azınlıkta olan kitleler dahi düşman tanımına girmekte.
Güvenlik kaygısının zirve yaptığı bu dönem bugüne kadar en azından son birkaç neslin pekte bilmediği bir lider profilini yeniden üretmeyi maalesef başarmış görünmekte. Zaman zaman halkların bu tehdit, güvenlik kaygısını besleyen ve yararlanan bazen popülist, bazen pragmatist hatta bazen de sağlıklı bir ruh haline dahi sahip olmayan liderler. Sayıları ve etkinlikleri gün geçtikçe artan bu liderlerle dünya gitgide daha güvensiz hale gelmekte. Ülkeler de kelebek etkisi ile kendi içlerinde benzer liderlere sarılmakta, birbirini besleyen bu güç yarışı maalesef her gün biraz daha artan savaş, kan ve gözyaşını kaçınılmaz hale getirmekte.
Uzun süreceği belli bu yeni dünya düzeninin bir sonucu olarak sınırlar yeniden çizilecek, toplu göçler olacak ve daha nice trajediler yaşanılacak kaçınılmaz olarak.
Barışın hakim olduğu bir dünya umuduyla…