İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara
Muhalif. GÜNDEM Amini’nin ölümü “şüpheli” olamaz

Amini’nin ölümü “şüpheli” olamaz

Okunma Süresi: 3 dk

Türkiye medyası İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ölümünü fark ettiğinde İran’da eylemler başlamıştı bile. Ama ilk haberlerin çoğunda “şüpheli bir ölüm” gibi sunuluyordu.

Sözcü’de ise ilk gün “Başını tam örtmedi diye döve döve öldürdüler” başlıklı haberde genç kadının cinayete kurban gittiği net bir dille aktarılmıştı. Aynı şekilde Cumhuriyet’te de Zülal Kalkandelen birinci sayfaya da alınan “Ahlak polisi öldürdü” başlıklı yazısında “din polisi”nin cinayet işlediğini anlatmıştı.

Doğru yaklaşım da buydu. Sapasağlam bir genç kadın olan Mahsa Amini’nin gözaltında fenalaşıp ölmesi “şüpheli ölüm” olamaz. Genç kadının saçını “İslami kurallara göre” örtmediği için dövülerek gözaltına alındığını gösteren görüntüler vardı; şiddet gözaltında da devam etmişti. İslami rejimin “Gaşt-e Erşad” (irşad devriyesi) denilen ahlak polisi tarafından öldürüldüğü açıktı.

Eleştirel medyanın günlerdir geniş yer ayırdığı bu olayı, iktidar medyası başlangıçta görmezden geldi.18 Eylül’de sadece Hürriyet ve Milliyet’in iç sayfalarında küçük haberler vardı. Onlar da açıkça “cinayet” demek yerine, gözaltında meydana gelen “şüpheli ölüm” olarak yazmışlardı haberi. Hürriyet’in dili o kadar özensizdi ki, “Tesettür kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınırken DAYAK YEDİ” yazıyordu. Dayak atılmamış, o dayak yemişti!

Fakat Hürriyet, sonraki günlerde ayrıntılı haberler yaparak ilk günün hatasını büyük ölçüde telafi etti. Hürriyet dışındaki iktidar medyası CNN Dış Haberler Şefi Christiane Amanpour’un, İran Cumhurbaşkanı Reisi ile röportajının iptali pahasına başını örtmeyi reddetmesinde de “haber değeri” görmedi. Oysa İran’daki kadınların özgürlük mücadelesine destek ve gazeteciye dayatmaya karşı durmak açısından değerli bir davranıştı.

İktidar medyası sadece İran’da ülke geneline yayılan eylemleri haber yapmaya başlasa da hâlâ “şüpheli ölüm” gibi yazıyorlar, cinayetin adını koyamıyorlar, cinayetin nedeni faslına hiç giremiyorlar. Gazetecilik niye yapılır ki?

Sedat Peker ile görüşme suçu!

Emre Olur’un kendisini “Sedat Peker’in basın danışmanı” olarak adlandırmasının nedeni, kendisiyle gazetecilik kuralları çerçevesinde ilişki kurulmasıymış. Emniyet ifadesinde anlattığına göre, gazeteci Barış Pehlivan, Sedat Peker hakkında bilgi almak için Emre Olur’u aradığında “Haberi yaparım ancak seni Sedat Peker ile nasıl ilişkilendireyim?” diye sormuş haklı olarak.

Emre Olur da “basın danışmanı diyebilirsin” karşılığını vermiş; ondan sonra da haberlerde hep “Basın Danışmanı” olarak anılmış, zamanla kendisi de benimsemiş bu unvanı. Emre Olur, sorguyu yürüten polislerin, gazetecilerle ilişkisini isim isim sorması üzerine anlatıyor bunu.

Polislerin gazeteciler hakkındaki soruları, Emre Olur’un “Bak İbrahim, Yılmaz Özdil gerçek gazetecidir” şeklindeki paylaşımı gösterilerek “İbrahim Varlı isimli şahsı tanıyor musunuz?” ile başlıyor. Emre Olur da BirGün Yayın Koordinatörü İbrahim Varlı ve Yılmaz Özdil’i “şahsen tanımadığı” yanıtını veriyor.

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *