Trump’ın dönüşü ve Türkiye-Yunanistan ilişkilerindeki belirsizlik
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkiler hakkında “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” başlığı altında bir yazı kaleme almıştık. Yazı 18 Aralık 2020’de yayımlanmıştı.
İlk paragrafta şöyle demiştik:
“ ‘Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir’ atasözünü her dönemde Türkiye- Yunanistan ilişkilerinin geleceğinin tahmininde kullanmak mümkündür. Çünkü Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik emel ve hedefleri değişmezdir, bellidir. Bu gerçeği göz ardı edip Yunanistan ile dostluk için yola çıkılması çoğu kez aleyhimize sonuç vermiş; bizi hüsrana uğratmıştır. Gerçekten de Yunanistan’ın dostluğu aleyhimize istismar edebildiğinin somut örnekleri Türk – Yunan ilişkilerinin akışı içinde mevcuttur.”
Yazının devamında şunlara yer vermiştik:
“Yunanistan Başbakanı Tsipras Ekim ayı ortasında ABD’yi ziyaret etmiştir. Tsipras’ı 17 Ekim’de (2017) Beyaz Saray’da kabul eden ABD Başkanı Trump ortak basın toplantısında yaptığı uzun konuşmada Yunanistan’a övgüler yağdırmıştır. Yunanistan’ın ve Yunan Silâhlı kuvvetlerinin bölgesinde oynadığı önemli rolü vurgulamıştır. Yunan Hava Kuvvetleri’nin güçlendirilmesine ve F-16 savaş uçaklarının geliştirilmesine yönelik 2,4 milyar dolarlık bir proje için Kongre’den talepte bulunduğunu söylemiştir.
Ciddi ekonomik ve malî sıkıntılar içinde bulunan Yunanistan’ın F-16’ların geliştirilmesi için 2,4 milyar dolarlık bir harcama yapması ve buna ABD’nin arka çıkması hayra alâmet değildir. Acaba Yunanistan geliştirilmiş F-16 savaş uçaklarını hangi düşmanına karşı kullanmak üzere bu projeyi uygulamaktadır? Bunun Yunan tarafına sorulmasında fayda vardır.”
Aynı yazıda Trump’ın uzun konuşmasının ve sorulara verdiği cevapların ilgili bölümünden bazı alıntıları şu şekilde kaydetmiştik:
“Başbakan ve ben, savunma, enerji, alım satım ve ticaret konuları da dahil olmak üzere, ülkelerimiz arasındaki işbirliği konusunda çok verimli bir görüşme yaptık. Souda Körfezi'nde ABD deniz kuvvetlerine nazik ev sahipliği yapan Başbakan ve Yunan halkına teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca Yunanistan'ı şu anda GSYİH’nin en az yüzde 2'sini savunmaya harcayan birkaç NATO ülkesinden biri olduğu için takdir ediyorum. Yönetimim ayrıca Kongre'ye F-16 uçağının geliştirilmesi (upgrade) için Yunanistan'a yapacağımız olası bir satış hakkında bilgi vermiştir. Yunan Hava Kuvvetlerini güçlendirmeye yönelik bu anlaşma 2,4 milyar dolara varan bir değere sahiptir ve binlerce Amerikalıya iş yaratacaktır.
Yunanistan’ın bölgenin istikrarında büyük rolü olduğunu düşündüğümü söylemeliyim. Daha da güçleneceğini seziyorum. Çok istikrarlı insanlar…Yunanistan’ı askerî açıdan ve her bakımdan çok önemli görüyoruz.
Yunanistan'a millet olarak büyük güven duyuyoruz. Ordularına oranla çok büyük işler yaptıklarından eminiz…uzun yıllar boyunca müttefikimiz olacaklarını biliyoruz. Yunanistan her zaman bizim için güvenilir bir müttefik oldu ve biz onlar için her zaman çok güvenilir olduk…Uzun yıllar istikrarlı biçimde dost kalacağız.”
Basınımız Trump ve Tsipras’ın ortak basın toplantısında söylenenleri ve Yunanistan’ın silâhlanma çabasına girişmiş olması konusunu değil, Tsipras’ın Trump ile buluşmasından sonra Türkiye’nin AB üyeliğini Yunanistan’ın desteklediğine dair bir demecini ‘Türkiye’nin AB rotasını destekliyoruz’ şeklindeki başlıklarla Türk kamuoyunda Yunanistan hakkında olumlu kanaat uyandıracak şekilde haber yapmışlardır.”
4 yıl 1 ay önceki bu yazımız bugün için de geçerlidir.
İlişkilerimizde gerginlik devam ederken 6 Şubat 2023 büyük deprem felâketinden sonra Türkiye ile Yunanistan arasında başlayan ve adına “yumuşama” denen süreç Yunan resmî şahsiyetlerinin demeçlerine göre Türkiye’nin Yunanistan’ı rahatlatan bazı tutumlarıyla devam etmektedir (Türkiye’nin Yunanistan'a yönelik düzensiz göçü önlemesi; askerî uçaklarımızın Yunanistan'a ait adaların hukuk dışı 10 mil hava sahasını ihlâl etmemesi; Türkiye'nin Yunanistan’ın adalardaki sözde egemenlik tasarruflarını sorgulamaması -adaların gayrı askerî statüsünün Yunanistan tarafından ihlâli konusu -, Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan’da gerginliğin ortadan kalkması (Barbaros Hayreddin Paşa Sismik Araştırma Gemisi, Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi, Yavuz Sondaj Gemisi, Fatih Sondaj Gemisi'nin bölgeden ayrılması).
Ayrıca, 2017’de Yunanistan Başbakanı Tsipras’ı Beyaz Saray’da kabulünde “Yunanistan’ın bölgenin istikrarında büyük rolü olduğunu düşündüğümü söylemeliyim…Yunanistan’ı askerî açıdan ve her bakımdan çok önemli görüyoruz” diyen Donald Trump “Bidenopulos” veya “Bidenakis’in” yerine yeniden geçmiş bulunmaktadır.
Dünya’da “savaşları sona erdirme” iddiasıyla işe başlamış olan “öngörülemez” Trump’ın Türkiye’yi Yunanistan ile kendisine göre bir barışa ve Kıbrıs’ta da çözüme zorlaması ihtimal dışı tutulabilir mi?
Donald Trump ilk Cumhurbaşkanlığı döneminde dış politika alanındaki tutum ve davranışları bakımından, başta İsrail olmak üzere belirli istisnalar dışında, dünyada eleştirilere maruz kalmıştı. Eleştirilerde başlıca Trump’ın uluslararası barış ve güvenlik için tehdit teşkil ettiği, ilişkililerde belirsizliklere yol açtığı ve antlaşmaları hiçe saydığı belirtilmişti.
Kaynaklara geriye dönük olarak göz attığımız zaman Donald Trump’ın ilk Başkanlık dönemindeki dış politikasının belirgin vasıflarının başlıca öngörülemezlik, önceki uluslararası taahhütlere riayetsizlik, diplomatik anlaşmaları altüst etme, rakip ülkelerle siyasî ve ekonomik çatışma pozisyonunu benimseme olarak vurgulandığını görmekte ve çeşitli somut örneklerini hatırlamaktayız.
Trump’ın ilk Başkanlığında Şubat 2017’de bir Bildiri yayımlayan Dünya Barış Vakfı, diğer hususlar meyanında, “ABD'nin mevcut Başkanı’nın açıklamaları ve eylemleri göz önüne alındığında, ABD Başkanı Donald Trump'ı küresel barışa yönelik büyük bir tehdit olarak adlandırmak gibi eşi benzeri olmayan bir adım atmak zorundayız” demişti.
Günümüzde de ABD ve dünya basınında Trump’ı uluslararası barış ve güvenlik için “tehdit” unsuru olarak gören yazılar okumaktayız. Bazı alıntıları zikrediyoruz:
“Salı günü Mar-a-Lago'da düzenlenen basın toplantısında konuşan yeni ABD başkanı, Panama ve Grönland'la ilgili planları konusunda baskı yapıldığında askeri veya ekonomik baskıya karşı güvence vermeyi açıkça reddetti.”
“Trump'ın Grönland ve Panama Kanalı Tehditleri Eski, Yanlış Yönlendirilmiş Dış Politikaya Bir Geri Dönüştür.”
“Müdahaleci Monroe Doktrini'nin yeniden canlandırılması ABD dış politikasına ve küresel düzene derinden zarar verecektir.”
“Küresel hukuk düzeni bir tür kolektif inanç eylemine dayanmaktadır. Bunun işe yaraması için ulusların kendi ilkelerinin diğer uluslar tarafından da kendi ilkeleri gibi önemseneceğine güvenmesi lâzımdır. Sistem bu bakımdan dolardan pek de farklı değil: Yalnızca onu kullananların çoğunun öyle olduğuna inandığı zaman ve yalnızca bu nedenle değerlidir.
"Donald Trump'ın yeniden Amerikan başkanlığına seçilmesinin küresel barış ve güvenliğe yönelik büyük bir tehdit olmasının nedeni budur. O, seçilmiş bir yetkili ve bir kişi olarak ilkeleri sürdürmeye değil, çiğnemeye kararlıdır. Doların değerini anlıyor ve takdir ediyor ama küresel hukuk düzenini pek değil.”
Başkan Trump’ın göreve başlar başlamaz telefonla aradığı ilk yabancı kişinin Suudî Arabistan Veliaht Prensi olması, Trump’ın neye değer verdiğine, nasıl bir değer yargısına sahip olduğuna işaret etmektedir.
Trump’ın, Grönland ve Panama Kanalı'nın kontrolünü ele geçirmek için askerî güç kullanma seçeneğini masada tuttuğunu ve Kanada'nın ABD'ye katılması için baskı olarak "ekonomik güç" kullanacağını söylemesinin, ayrıca Meksika Körfezi'ni yeniden adlandırmak istediğini açıklamasının BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesini gerektiren yeterli sebepler olduğunu düşünüyorum.
Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması teklifi de, Trump’ın ilk Başkanlık döneminde Kudüs’ü İsrail’in Başkenti olarak tanıması, ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıması ve İsrail’in Suriye’nin Golan tepelerindeki egemenlik iddiasını tanıması gibi Orta Doğu’da çatışmaları körükleyen, böylece barış ve güvenliği tehdit eden bir gelişme olarak değerlendirilmelidir.
Trump’ın bu beyanları BM Yasası’nın menettiği “tehdit” unsurunu içermektedir.
BM Yasası’nın 1’inci Maddesi’nin 1’inci fıkrası BM’nin temel amaçlarından birini ve birincisini “Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak...” şeklinde tarif etmektedir.
Yasa’nın 2’nci Maddesi’nin 4’üncü fıkrasında “Tüm üyeler, uluslararası› ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar” hükmü yer alır.
39’uncu Madde’nin âmir hükmü “Güvenlik Konseyi, barışa yönelik herhangi bir tehdidin, barışın ihlalinin veya saldırı eyleminin varlığını tespit edecek ve uluslararası barışı ve güvenliği korumak veya yeniden tesis etmek için tavsiyelerde bulunacak veya 41. ve 42. maddeler uyarınca hangi önlemlerin alınacağına karar verecektir” şeklindedir.
BM Yasası’nın 99’uncu Maddesi’nde “Genel Sekreter, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye düşürebileceğini düşündüğü herhangi bir konuyu Güvenlik Konseyi’nin dikkatine sunabilir” hükmü vardır.
Bu konularda BMGS Guterres’e görev düşmektedir.
Görüşüme göre Dünya’nın önüne “Beşlerden büyük olduğunu” gösterecek bir tarihî fırsat çıkmıştır.
Başkan Trump’ın demeçleriyle tehdide maruz kalan Devletler durumu resmen BM Güvenlik Konseyi’nin dikkatine sunmalıdırlar.
BM’de Âcil Özel Genel Kurul talebi yapılması tezekkür edilmelidir.
Chatham House’da yer alan 15 Ocak günkü makalede şöyle denilmektedir:
“Başkan Donald Trump'ın ABD diplomasisinin kurallarını yeniden oluşturma cüreti baş döndürücü bir hal almıştır. Amerika'nın dostlarına gümrük vergisi koyma tehdidi kötü bir zamanda gelmiştir. Birçok G7 ülkesinde büyüme durmuş durumdadır, devletler enflasyonla başa çıkmakta zorlanmaktadır ve gümrük vergileri ticarete bağımlı sektörlere zarar verecektir.
Trump'ın jeopolitik kumarları kategorik olarak daha kötü. Ukrayna ve Tayvan gibi ABD'nin güvenlik yardımına bakan ülkeler zaten terk edilmekten korkmaktadır. Şimdi Grönland ve Kanada'ya, ABD'nin toprak iktisabı listesinde yer aldıkları bilgisi verildi. Meksika, Kanada ve Avrupa'daki ulusal liderler yeterli bir tepki gösterebilmek için çırpınıyorlar...”
Kaynak: soyledik.com