“Sessizlik lütfen”. Aslında görevlinin bu uyarıyı yapmasına hiç gerek yoktu. Gece mavisi duvar kağıtlarıyla kaplı salonu dolduran insanlar, ‘O’nun saatinin geldiğini bildikleri için, bir anda derin bir sessizliğe bürünmüşlerdi zaten.
Lambalar söndürüldü. Masalardaki soluk kehribar rengi mumların hüzünlü ışıkları eşliğinde yarı saydam bir karanlık oldu. İnsanların ve vazolardaki krizantemlerin gölgeleri, ince uzun çizgiler halinde duvarlara yansıdı. Salondaki bütün sesler kesildi.
Tek bir ramp ışığı, uzun huzmelerle sahneyi şöyle bir kolaçan etti. Sonra sahnenin tam ortasına konulmuş iskemlenin üzerinde odaklandı. Işığın parlaklığı arttı ve iskemleye yarı yatar bir şekilde oturmuş kadını aydınlattı.
Kadın güzeldi. Yüksek iskemleye ilişmiş, bacaklarını, ramp ışığının aydınlatamadığı bir yerlere doğru uzatmıştı. Başında beyaz kaşmirden silindir bir erkek şapkası vardı. Schiaparelli tasarımı bir erkek yeleği giymişti.