İstanbul
Açık
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,4296 %-0.04
39,3084 %1.54
3.417,24 % -0,02
89.914,00 %1.813
Ara

Pratikte ne değişecek?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Pratikte ne değişecek?

Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat günü açıklanan çağrısında PKK’nın tasfiyesini istemesi hemen gündemin ilk sırasına yerleşti. Açıklamayla birlikte iktidar medyasının ikiyüzlü tutumu da tekrar su yüzüne çıktı. Düne kadar DEM Parti’nin kapatılmasını hararetle savunanlar, Öcalan’ın son çağrısından en çok memnun olanlardı. Yine düne kadar DEM Parti milletvekillerini kanallarına çıkarmamayı marifetmiş gibi anlatanlar, toplantıda en çok dikkat çekmeye çalışan medya mensupları olarak ekranlara yansıdılar.

47 yıl önce kurulan, ilk eylemini 41 yıl önce yapan bir örgütün bugün bizzat kurucusu tarafından tasfiyesinin istenmesi tarihsel anlamda önemli olmakla birlikte, yapılan çağrının pratikte de aynı derecede öneme sahip olduğunu söylemek zordur. Bu gerçek, Öcalan’ın çağrısına olumlu yanıt veren ve talebi üzerine alınmayan taraflara bakıldığında kolayca görülebilir.

Öcalan’ın isteğini kabul eder görünen Kandil’in, sıcak çatışmaların uzun yıllardan bu yana Suriye’ye kayması ve ilk açılımın sona ermesinden sonra Türkiye içinde etkinliğinin azalması gibi sebeplerle bugün elinin kolunun bağlı olduğu bilinen bir gerçektir. Bu sebeple Kandil’in çağrıya olumlu yanıt vermekten başka bir çaresi yoktur. Onlar için etkisiz kalmaktansa, en azından kağıt üzerinde barıştan yana görünmek daha doğru bir seçenektir.

Öte yandan SDG’nin Öcalan’ın çağrısını üzerine alınmaması da Suriye’deki etkinliğiyle, gücüyle ve kontrol ettiği bölgenin avantajlarıyla alakalıdır. Suriye’nin parçalanmış görüntüsünde böylesine avantajlı bir konumda bulunan bir gücün tasfiyeyi aklından geçirmesi düşünülemez.

Bu tablo ışığında Öcalan’ın tasfiye isteğinin pratikte hiçbir anlamının olmadığı açıktır. Öcalan’ın çağrısına kadar giden sürecin iktidar açısından tıpkı ilk açılımda olduğu gibi ömrünü uzatmak adına kurgulandığı rahatlıkla görülebilir. Erdoğan ve Bahçeli, en azından kağıt üzerinde PKK’yi bitiren liderler olarak kendilerine yeni bir propaganda alanı yaratmak istemektedirler.

Öcalan’ın süreci çok da uzatmadan Bahçeli’nin önerisine olumlu yanıt vermesi ise ancak aldığı muhtemel bir serbest bırakılma sözü ile açıklanabilir. Bir başka deyişle bu süreçten AKP-MHP-DEM Parti ortaklığında bir anayasa çalışması beklemek hayaldir. Ekim ayından bu yana gündemi meşgul eden bu sürecin, iktidara verilecek bir propaganda malzemesine karşılık 26 yılın sonunda serbest kalmaktan ibaret olması akla en yakın ihtimal olarak görünmektedir.

Özellikle Erdoğan’ın kendi çıkarı söz konusu olmadıkça bu konuda elini bile kıpırdatmayacağı ilk açılımda anlaşıldığı gibi, bunu Kürt hareketinin önde gelen isimlerinin göz ardı etmeleri de düşünülemez.

Eşit ve adil şartlarda gerçekleşen barış, olabilecek ihtimallerin en güzelidir. Ancak bu, samimi ve kendi çıkarlarından çok ülkesinin geleceğini düşünen bir siyasi iradeyle mümkündür.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *