İstanbul
Rain and snow
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,9976 %0.22
37,2320 %-0.56
96.110,92 %-1.228
3.308,28 0,37
Ara

Masum

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Masum

“Hırs, mutlaklığın güvesidir.”

(Mutlak: Mutlak;sınırsız, sonsuz, koşulsuz, değişmez, zorunlu olduğu varsayılanı anlatan felsefe terimidir. Felsefi anlamda mutlak kavramı, bu bilinen genel anlamıyla eş fakat kısmen daha kompleks bir anlaman katmanına sahiptir. Buna göre, mutlak, her şeyi kuşatan, en temel gerçeklik anlamındaki felsefi ilkedir.)

Dünya var olduğundan beri, en masumlar faturayı ödemek zorunda kaldı. Olay, öyle sadece -Filler tepişir karıncalar ezilir-faslından da ileri.

Çünkü kirlenmiş bir alan temizlenmeden, üstüne kirletilme de devam ederse, kokusu ile ortamı zaten öldürür ve mevcudiyetiyle de yok etmesi, kaçınılmazdır.

Kirli zemine çiçek ekilemez.

Gelelim, Dünya da en popüler insanlardan, bu kadar korunaklı yaşasalar bile söz sahibi olabilen, Din aracılığı ile hükmeden, Kutsal Kâse’nin, sahibi Vatikan ve konsey üyelerine.

Neticede Konsey, son zamanlarda izlenen türden çok uzakta. Bir kere insanlığın çoktan tükettiği “Dürüstlük İlkesini ve o olmazsa olmaz, domina taşları gibi toplumların nasıl çökeceğinin ve işlerin ne şekilde yürümez hale geleceğini, yeniden hatırlatmakla mükellef bir iş) Filmin görevi baştan ağır. Çünkü önce izleyiciyi vicdan koltuğuna oturtup, insan olabilmek gözlüğü ile baktırtıp, Tanrı’nın mutlak varlığını ve birliğinin, esasında ne olduğunu; tek tek anlatıyor.

Ders alınması gereken nadir başyapıtlar, kategorisinde. İnce ve derin işleyiş, sunum ve ustaca aktarım.

Bize İtalya, Vatikan ve içerideki işleyişi, hiçte şaşırmayacak şekilde açan ve dört Oscar Ödül sahibi Yönetmen, Tanrı’nın gözünden, gözbebeğini izleyiciye ve tamamen dışarıdan bir yüzleşme ile hesaplaşma yaptırıyor.

Şaşırmıyoruz çünkü Vatikan ile ilgili türlü sansasyonlar, tam anlamıyla açıklanmasa da kokusu duyuldu.

YÜZLEŞME ARINMA ve GERÇEK VAR OLUŞ

Çağın değil çağların unuttuğu; Ahlak, Edep, Vicdan, Erdem, Eşitlik, Evrensellik gibi bir insanı, olmazsa olmaz, yapacak değerler sistemini, Vatikan üzerinden açıyor.

Kurgusu ustaca, filmin içinde yavaş yavaş karan, bir başyapıt olarak karşımıza çıkıyor, KONSEY Filmi.

Eğer bir yaratıcı var ise ve insanlıkta var olduğundan beri hangi dine mensup olsa bile hatta kimisi inanmama hakkını tercih etse de. Ortak bir yerden baktıran o büyük güç, doğanın tam kendisi ya da herkesin ne şekilde tasvir ya da tanımlayabileceği, hepsi bu filmde.

Her karesi, başka bir anlam bütünlüğü taşımakta.

Kapılar dâhil olmak üzere; renk kartelâsından yayılıveren, Kırmızı ve Siyah, yer yer Kırmızı ve Sarı renkler, finale doğru yağmur altında şemsiyeleri ile Beyaz ve Kırmızı olarak şahane görüntüleri ile bizi yer yer Asya Kültürüne götürüp. Adeta bir Samuray duruşu gibi erkek egemen ve güç odaklı, duruşu Ralph Fiennes’in, bu yıl En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ına, haklı götürüşündeki “Kardinal Lawrence” ile büyüyor.

Tanrı bakışından, Papa’nın, vefat etmeden önce kendisini sistemden (sisteme yanlışlar dolayısı ile uyumlanamamasından dolayı) azat etmek isteyen, Kardinal, rolü ile kendisine söylenen “Sen, idarecisin, kalman lazım” sözünün içini fazlasıyla dolduruyor.

Dolan kutsal kâseden taşan; sevgi, bilgelik, hoşgörü, kardeşlik, eşitlik, etik değerler, evrensel bakış açısının Dünya var olduğundan beri Tanrı/ Yaradan/ Allah tarafından da böyle istenildiğini sunmakta. Buna bağlı olarak otorite sahibi gücü elinde tutanın; doğru bilgeliği, tüm konsey üyeleriyle de yaymakla mükellef olduğunu ve ancak bu şekilde toplumun bireylerini yönetebileceklerini, sunması eşsiz.

Özünde her bireyin; hangi konumda ya da hangi işi yapıyor olursa olsun, esas yapması gereken görevin; dürüstlük ve günün sonunda kendine vereceği hesabı, vicdan ile eşitliyor.

Papa’nın vefat etmesine ve kendisine yakın iki dostunun, önce bir dostlarını kaybetmiş olmanın hüznü ile açıyor, yönetmen filmi. Kardinal’n, olay yerinde birlikte oynadıkları satranç taşını, hatıra olarak saklamak isteyişi, gibi film ilerledikçe, birbiri içinde geçen ama sonunda en başından beri çirkin ve etik olmayan olaylara, kendi çıkarları için onay veren, sözde ehil insanların arasında zirveye ulaşıyor. Belge bulmaya çalışırken, Papa’nın gözlük camlarına bakarak ağlayan, Kardinal’n film boyuncu sunmuş olduğu liderlik, zaten alkışı çoktan hak ediyor. Yeryüzünde otorite / erk böyle birkaç kişi olsa, Dünya’mız, ne kadar yaşanılır bir hal olabilirdi, dedirtiyor.

SEÇİMLER VE TEMİZ OLMAK

Konsey toplanarak, en iyi olanı seçecektir. Üst üste, beş kez seçim yapılır, hiçbir aday tam ve yeterli oyu alamaz. Vatikan’a yakın yerde meydana gelen, terör saldırısı ve içerde devam eden olaylar bir yandan, bu kadar korunaklı ortamda Dünyayı yönetecek yeni Papa’nın doğru seçim olabilmesi için usul gereği tecrit hali gerekli iken argümanların sunulmasının kısıtlılığı.

Her ne olursa olsun, asıl gerçek belgenin, insan varlığının sarsılmaz dürüstlüğü olacağının, altını filmin tamamında, satır satır çizer.

Vefat eden Papa’nın da öngörmüş olduğu şekilde, Kardinal Lawrence’n idareci olmasını isterken; Kardinal,kendi hiç hırs yapmamış olsa bile herkes kendi bakış açısından baktığı için, suçlanması/ yargılanması kaçınılmaz olduğu aktarılırken. Kardinal’in de bir idareci sıfatı ile aynı zamanda –tarafsız olma ilkesi- ustaca işlenmiş.

Dürüst olmanın, geleceği ne şekilde şekillendireceğini, Afganistan’dan gelen ve son dakika Konsey’e, Papa’nın da gizli tutarak katılmasına razı olmayanlara, yine hayatta ne olursa olsun “adalet, eşitlik ve şeffaflık” ilkesi ile yaklaşılması gerektiğini, yine bir nevi, Mesih gibi Kardinal yani baş sorumlu olarak aktarılır.

SON DAKİKA ŞAPKADAN ÇIKAN TAVŞAN NE SÖYLÜYOR

Sadece konsey üyelerinin, ne derse doğru kabul edileceği ortamda, farklı çıkan seslerin ise sadece iktidar ve güç savaşından kaynaklı olduğuna dair cevabı ise İtalya kökenli aday dile getirecektir. Bunu da Latince dilin yine eskisi gibi kullanılması gerektiğini savunurken. Bir diğer Papa adayı, “Kadın olmasın!” diyen, Konsey üyelerinin, her birinin içindeki bir diğerine ön yargı, koşul ve öteki muamelesine, cevabı finale saklayan yönetmen, filmin sonunda öyle bir şapka çıkarır ki; Tavşan o kadar büyük ve güzeldir.

İçerde, ruhlarda olan patlama ile insanların bir başka canlıya verdiği zararın patlaması, adeta Ortaçağ karanlığındaki, İskenderiye Kütüphanesinin, yok edilişini anımsatır.

Hypatia, gibi bir Bilim Kadınını yok sayan zihniyet, Vatikan’da da olsa yine sonuçta Galileo Galilei’ de yargılayan, aynı düşünüş biçimi olduğunu, yıllar sonra ekranda izleyeceğimiz Kız kardeş’te sunar.

Başrahibe olarak karşımıza gelen ve annesinden aldığı mirası satır satır mimikleri ve güçlü oyunculuğuyla; hem az ama hem de öz olarak sunan, İsabella Rosselini’dir.

Hem İtalyan, hem Amerika vatandaşı olan ve kendisine iş verilmediği sürede çiftliğine yerleşip, Tavuklarım ve Ben, adında kitap yazıp çok konforlu bir çiftlik, tarımcılık hayatı yaşayıp, daha önce de tasarım kitabı olan, güzel oyuncu; kardeşliği ve dürüstlüğü, muazzam işliyor.

Seksenlerin sonlarına doğru “Mavi Kadife” ile herkesin aklına kazınan oyunculuğu ile (burada yakın zamanda kaybettiğimiz, dehâ David Lynch’de anmak lâzım) Ralph Fiennes ile birlikte, En İyi Kadın Oyuncu adaylığına talip, umarım ikisi de alır.

Aynı zamanda Tiyatro da yapmış iki güçlü oyuncunun, kariyerleri boyunca ve bundan sonra da adlarından en çok söz ettirecekleri, en iyi çalışmaları kesinlikle “Konsey” Filmi olacağı açık ara aşikâr.

Isabella, geçtiğimiz yıl Vouge kapağında, estetiksiz ve makyajsız hali ile hayatta neyin önemli olduğunun altını, bir kez daha çizdi. Bu arada filmlerden, çıkaramayanlar geçmişte Lancome’n 14 yıl marka yüzü olduğunu söylersek, her parfüm ya da makyaj malzemesi alan, onu hemen anımsayacaktır.

Ayrıca o duru güzellik, hiç akıldan çıkabilir mi? Üstelik bu kadar da kendisi ile barışık.

Böylelikle, bu derece nitelikli film izleyince, yine izlemek isteyeceğin, arşivlik bir yapıt kaçınılmaz oluyor. Konuşması ve de yazması da aynı derece haz veriyor. Çünkü zaten yeterince kaliteli iş bulmak neredeyse imkânsız. Sabun köpüğü işlerde artık gerçekten zaman kaybı.

Netice de üretilen her ne ise, üstelikte bu bir sanat koluysa, insanı beslemeli ve besleyerek, bir ileri taşımalı.

İdarecinin işi nedir? İdare etmek ama susmak değil!

Bütünün hayrına, en doğru olanı oluşturmaya, tüm olgulara rağmen ortaya çıkarmak.

TANRI SADECE DOĞRUYU İSTER ve DOĞRUYU BİLİR

Doğru yerde doğru zamanda bulunan, seçilmiş Kardinal Lawrens’n, her olayı ve sonrası tam bitti dediği anda, karşısına çıkacak olan; komplo, skandallar, ittifaklar, bölünme, ayrışma gibi gerçeklerin sadece Vatikan merkezli ortamlarda değil; insanoğlunun var olduğu her yerde, içindeki vicdanını susturduğunda, ne şekil tezahür edebildiğini gün ışığı gibi kesintisiz aktarması, aktarılışındaki hüner, gerçekten ayakta alkışlanası.

2025 Oscar ödül törenine, kırmızı halıdan değil Kırmızı / Ateşi, evrende ateşin sadece cehenneme taşınabilecek odunlar kadar değişip, dönüştürmeye ön ayak olan ateş elementinin rüzgârı, kırmızı ile seslenmekte.

Öyle büyülü şekilde, adeta bazen yer yer Kırmızı bir gelincik tarlası oluverirken; ödüllü yönetmen Edward Berger’n, ellerinden ansızın ölüm kokusu yayabilen bir renk yelpazesi olabiliyor.

Ve böylelikle tam sekiz (8) dalda adaylık elde eden “Conclave / Konsey” bu Cuma, vizyona olacak. Ne yapın edin, kaçırmayın! Derim.

12 dalda BAFTA

11 dalda CRITICS CHOICE

6 dalda ALTIN KÜRE

Tüm Sinema ve Festivaller birlikteliklerinden bakıldığında da; şu ana dek:

56 ÖDÜL ve 278 adaylığa layık görülmüş.

Bir film, eğer yavaş yavaş içinize işliyor ve zamanın herhangi bir yerinde, herhangi başka bir iş yaparken, bir sahne ya da bir söz ile aklınıza geliveriyorsa, o film başarılıdır.

Bu film, bunun da çok ötesinde.

Vaktim olduğunda bir daha izleyeceğim. Ve umarım ki uzun yıllar sonra içine elbette, The Return- Bir Kral performansını da katarsak. Peş peşe çıkarttığı, ortaya koyduğu oyunculukla, üstelikte “Brutalist” filmindeki rakibine rağmen, benim gönlüm, Ralph Fiennes’ten yana.

Hadi finali biraz magazin ile kapatalım.

Ralph Fiennes, bir Oğlak burcu ve bu yıl kariyerlerinde ciddi ve uzun yıllardır bekledikleri hak edişleri alacaklar’ mış! Neden olmasın? Her şey mümkün hele hele böyle güzel işlerle, aksi hata olur.

Netice de tüm astrolojinin kabul ettiği; öncü ve dürüstlük abidesi, rol model tek burç Oğlak.

Buna rağmen, siz dürüst olun. Tanrı, mükâfatını her şekilde sunar.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *