Muhalif. Özel / Erdem Beliğ Zaman
Ne yalan söyleyeyim, 27 Mart Dünya Tiyatro Gününü evde müzik dinleyerek, kitap okuyarak ve pinekleyerek geçirecek; sonra da “tiyatroları yalnız bırakmayın!” diye ahkâm kesecektim! Allahtan tebrik telefonu açtığım çok sevgili Bay Tiyatro (Ali Poyrazoğlu) haber verdi de bu özel günde bir piyes seyretme şerefine nail oldum! Hemen hazırlanıp prömiyerini yapan “Operasyon Şeker Ahmet” oyununa gittim.
KATS Sahne, ismini sıkça duyduğum yalnız hiç gitmediğim (ki bu büyük bir ayıbımdır) genç bir sahne... Birkaç sene evvel geçmiş yılların namlı ses yıldızı Kamuran Akkor’un ve 2008’de kendi trupu “Tiyatro Şenay”ı kuran Onur Şenay’ın teşebbüsüyle perde açtı. “Perde açtı” dediğime bakmayın; post-modern usûle uygun, perdesiz bir sahnesi var. Küçük ama sıcak bir salona sahip. Biraz ses yalıtımında sorun var ama oyunu seyretmeye mani değil. Üstelik metroya da çok yakın. Gayrettepe Metro çıkışının yanı başında!
Yeni açıldığına aldanmayınız; bu kısa zaman zarfında, dünyayı eve kilitleyen salgına rağmen birkaç oyun birden çıkaran çalışkan bir ekip Kats Sahne grubu. Kamuran Akkor ve torunu Cengiz Orhonlu’nun oynadığı “Kelebekler özgürdür”, en revaçtaki piyesleri… Cemal Hünal ve Onur Şenay’lı “Patron”, gene Onur Şenay’ın “Seyirci zaman tamircisi”, Nur Gürkan ve Deniz Salman’ın rol aldığı “Sana bir sır vereceğim” oyunlarından birkaçı… Gittiğim “Operasyon Şeker Ahmet”, kumpanyanın yeni oyunu. Yazarı “Sana bir sır vereceğim” ile “Seyirci zaman tamircisi” piyeslerinin de yazarı olan Kaan Erkam…
Oynadıkları oyunlara kabaca baktığımda kumpanyanın komedi ağırlıklı bir repertuar oluşturduğunu gördüm fakat sulu-çırtlak komedilerden ziyade hafif komediler… Operasyon Şeker Ahmet piyesi de isminden ve afişinden anlaşılacağı üzere bir komedi. İki perde. Aslına bakarsanız iki perdelik piyesleri özlemişim çünkü tiyatroda temsil esnasında bir ara verilmesi kanaatimce seyircinin piyese karşı konsantrasyonunu arttırıyor.
İlk başta görünen dekor bir çizimden ibaretti. Esprili, karikatürize bir çizimdi. El ilanından öğrendiğime göre Ece Gizem Erikçi’ye aitmiş. İlk ânda kendimi bir eski Anadolu turne tiyatrosunda zannettim. Malumunuz vaktiyle Anadolu’ya dekor taşımakta zorluk yaşayan heyetler dekoru ekseriyetle çizdirirlerdi. Meğer bu çizimin önünde kısa bir tablo geçti. Işıklar kapanıp açıldığında gayet başarılı ve güzel bir ev dekoruyla karşılaşınca sevindim. “Hah, işte bu!” deyiverdim.
İlk tabloda detektif Osman rolünde Nur Gürkan’ı, eşi Serap rolünde Deniz Salman’ı ve hafifmeşrep kadın rolünde Aslı Şahin’i seyrettik. Birinci tabloda Aslı Şahin’in biraz kısık sesle konuşmasının dışında (hem de ilk temsil olmasına rağmen) hiçbir eksik yoktu.
Esas şamata seyircilerin içinde oyuna bir muhavereyle giren Onur Şenay ve Uluç Özkök geldiğinde başladı. Türk tiyatrosunun geleneğine âşık biri olarak bu tabloyu ayrıca beğendim. Böyle nüanslar seyircinin hem başkomiğe ısınmasını sağlar, hem oyuncunun seyirci nezdinde itibarını arttırır. Nitekim öyle de oldu. Onur Şenay’ı tanımayan bir seyirci bile onun piyesteki başkomik olduğunu kabullendi.
Oyunun konusu, zengin bir patronun evinden Şeker Ahmet Paşa’nın tablosunun çalınması ve patronun bu tabloyu çalan kişileri bulması için detektif Osman’ı görevlendirmesi… Başlıktaki Şeker Ahmet Paşa esprisi de bu sebepten… Oyunda hemen her şey kararındaydı: küfürler, erotizm, silahlı sahneler… Piyesin birkaç yerinde görünen silahın patlamaması ayrıca hoşuma gitti çünkü hakikaten ödümü koparıyor ve piyese ısınmamı engelliyor. Piyesin metni de “brif” gibi kulağımı tırmalayan birkaç kelime dışında Türkçeye uygundu. Olay örgüsü, basit konusuna nazaran oldukça sağlamdı. Heyecan ve merak unsurları barındırması piyesin başarısına bir yıldız daha ilave etti. Son âna kadar sıkılmadan ve daha da mühimi saate bakmadan seyrettim.
Oyundan çok memnun ayrıldığımı söylemeliyim. Fısıltı gazetesine ehemmiyet veren biri olarak seyircinin fikrini de öğrenmek adına sahneden epey geç çıktım. Arkamda oturan genç öğrenci grubu, bu oyunu çok beğendiklerinden konuşuyorlardı. Daha evvel “Kelebekler Özgürdür”e de gelmişler ve ondan da bu piyes gibi pek zevk almışlar.
Kendime gelecek olursam… Açıkçası son gittiğim kötü piyeslerden sebep beklentim pek yüksek değildi. Oyun, bırakınız beklenti sınırımı; beğeni sınırımı bile aştı. Dolayısıyla çok mutlu oldum. Hem ülkemizde, mevcut durumda böyle oyunların sahnelenebildiği gördüğüm hem de iyi bir tiyatro komedyeni seyredebildiğim için. Kats Sahne’nin memleketimizin gösteri hayatında bir boşluğu rahatlıkla doldurduğuna o gün şahitlik ettim. Başta kurucuları Kamuran Akkor ve Onur Şenay olmak üzere bütün ekibi yürekten tebrik ederim. Bundan sonra düzenli takipçileri olacağımı bilmelerini isterim.
Hani bayram sohbetinde adamın bir, “Ramazan’da bir gün oruç tutamadım…” diye hayıflanmış da bunu duyan Bektaşi, “Kederlenme efendi… O tutamadığın günü de ben tuttum..” demiş ya; işte o hesap, üç yüz altmış beş günün bir günü Kats Sahne’ye ben gittim. Artık geriye kalan üç yüz altmış dört gün, bu sahne sizlere emanettir kıymetli seyirciler… Böyle müesseseleri yaşatmak tüm tiyatroseverlerin boyunlarının borcudur.