İşte Tugay Uluçevik'in o paylaşımı;
Ocak 1986’dan Ekim 1989’a kadar Devletimizi nezdinde temsil ettiğim Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Türkiye’ye Kıbrıs konusunda en fazla anlayış gösteren ve destek veren başlıca devletlerden biri olmuştu.
1988'de KKTC Dışişleri Bakanı Abu Dhabi'yi ziyaret etmişti.
BAE Devlet Başkanı merhum Şeyh Zayed bin Sultan al Nahyan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Arap Devletlerindeki ilk temsilciliğinin açılması direktifini o dönemde vermişti. KKTC Temsilciliği Abu Dhabi’de 1990 Ocak ayında fiilen açılmıştı.
O yıllarda BAE’de ile GKRY arasında diplomatik ilişkiler kurulmamıştı. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler 2007’de kuruldu.
GKRY’nin mukim Büyükelçiliği Abu Dhabi’de 2009’da açıldı.
BAE mukim Büyükelçiliği GKRY’de 2015 yılında faaliyete geçti.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Lideri Nikos Christodoulides 11 Eylül 2024’te Abu Dhabi’yi ziyaret etmiş ve BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed al Nahyan ile görüşmüştü.
Yapılan açıklamaya göre, görüşmede, Şey Muhammed GKRY Liderine ziyaretin iki ülke arasındaki işbirliğini birçok düzeyde güçlendireceğine olan güvenini ifade etmişti. Ayrıca, her iki taraf da BAE-“Kıbrıs” ilişkilerini ve özellikle ekonomi, ticaret, yatırım, enerji ve her iki ülkenin halklarına fayda sağlayan diğer alanlarda bağları ilerletmeye yönelik ortak çabaları gözden geçirmişlerdi.
9 Ocak 2025 günü BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed al Nahyan’ın GKRY’ne ani bir ziyaret yaptığını medyada okudum. Şeyh Abdullah GKRY Dışişleri Bakanı ve GKRY Lideri ile görüşmüş.
BAE Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre, görüşmede “BAE ile ‘Kıbrıs’ arasındaki işbirliği ilişkileri üzerinde durulmuş ve başta Orta Doğu'daki durum olmak üzere çeşitli bölgesel ve uluslararası karşılıklı çıkar konularının gözden geçirilmiştir."
Dış politikamızın baş önceliğini İsrail’in Gazze’deki soykırımın ve Suriye’deki gelişmelerin aldığı, kamuoyumuzun da ilgisinin dış olaylarda bu konulara teksif edildiği, ancak halkımız için ana güncel konunun geçim sıkıntısı olmağa devam ettiği bir dönemde Millî Davamız Kıbrıs konusunun dikkat odağımızdan kaymaması sanırım hayatî önemdedir.
Çünkü, Türkiye’ye dost gibi görünen ve hattâ müttefik olan aktörlerin ülkemizi Kuzey Suriye’de mümkün olduğu nispette güney kara hudutlarımız boyunca uzanan, oradan denize çıkıp Kıbrıs adasından geçen ve kuzeye kıvrılarak Ege’de ilerleyen bir hat üzerinde çevreleme niyet ve düşünceleriyle PKK/PYD/YPG gibi terör yapılarını, İsrail, GKRY ve Yunanistan gibi hasımlarımızı ve çeşitli sebep ve saiklerle çıkarlarımızın ve siyasî görüşlerimizin, davranışlarımızın uyuşmadığı bazı bölge ülkeleri kullanarak kurdukları tezgâh durmadan çalışmaktadır.