Yeni Dünya Düzeni

Dünya gündeminin seyri uzun bir zamandır lunapark trenlerinden farksız. İnişler, çıkışlar, ekonomik krizler ve savaşlar devam ederken kendi ilgi alanım olan iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik konularında yazmak oldukça zorlaştı. Büyük resme baktığımda, küresel çapta mevcut sistemin çöktüğü ve güçlünün yeniden şekillendirmeye çalıştığı yeni bir düzenin oluşum sürecinden geçtiğimizi düşünüyorum. Bu değişimi anlamlandırmaya çalışırken siyasal (Trump, Putin, Xi Jinping), ekonomik (Musk, Bezos) ve teknolojik (Zuckerberg, Tim Cook) güç sahiplerinin yeni düzen çerçevesinde nasıl konum almaya çalıştıklarını görebilirsek bizi ilerleyen yıllarda siyasal, ekonomik ve aynı zamanda temiz enerji, iklim değişikliği gibi konularda nelerin beklediğini tahmin edebiliriz diye düşünüyorum.
Öncelikle önümüzdeki 5-10 yıllık süre için konuşmak gerekirse kilit kelimenin “GÜÇ” olduğunu düşünüyorum. Artık dünya genelinde güçlü olanın gücünü her alanda empoze etmeye çalıştığı, farklılıklara tahammülün azaldığı, sağcı ve ulusçu yaklaşımların yükselişe geçtiği ve belki de en önemlisi demokratik özgürlüklerin dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile ikinci plana atıldığı zorlu bir süreçten geçmekteyiz. Tabi bu zorlu süreçten geçerken ülkemiz de bu yeni akımdan payını almıyor değil. Tam bu satırları yazdığım sıralarda maalesef ki İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu asılsız iddialarla tutuklanarak hapse gönderiliyor ve Türk yargı sistemi ve demokrasisi bir güç gösterisine kurban gidiyor.
Şimdi yazımızın asıl konusuna gelirsek, 2022 yılından itibaren patlak veren savaşların ve sadece Türkiye’de değil dünyanın her köşesinde, Avrupa kıtası, Amerika Kıtası ve Asya kıtasında yaşanan siyasi gelişmeleri ve çatışmaları yeni oluşan terazi dengesinin etkileri olarak görüyorum. Güç kelimesinden bahsetmiştik, peki günümüzde güç nasıl elde ediliyor? İşte bana göre özellikle devletler önümüzdeki süreçte aşağıdaki başlıklarda hakimiyet kurarak güçlerini empoze etmeye ve pekiştirmeye çalışacaklardır.
Enerji ve Doğal Kaynak Politikaları
Çağımızın en değerli varlığı kesinlikle para değildir. Para, enerji ve doğal kaynaklara erişmek için sadece bir araç olarak sınırlı kalır. İşte bu yüzdendir ki okyanuslar ötesindeki ülkeler Ortadoğu’da, Doğu Avrupa’da ve Afrika’da güçlerini kullanarak pay sahibi olmak isterler. Enerji ve doğal kaynaklara erişmek üzere şu yıllarda Amerika, İsrail ve Rusya gibi ülkeler belirli miktarlarda yatırım yapmakta ve su kaynakları, mineraller gibi değerleri elde etmeye çalışmaktalar. Tabi bu yaptıkları yatırımlar ülkeleri ilhak etmek üzere savaşlara harcadıkları yüz milyonlarca dolar olmasaydı hiçbir problem yoktu. Yakından incelersek, Ukrayna savaşında Trump’ın gelmesi ile açığa çıkan gerçek isteğin Ukrayna’da bol miktarda bulunan Titanyum, Lityum ve nadir toprak elementleri gibi özellikle askeri ve endüstriyel üretime girdi sağlayabilecek kaynaklara el koymak olduğu, Amerika-Ukrayna arasında imzalanması planlanan maden anlaşması ile ortaya çıkmış oldu.
Nitekim İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırım politikasının sebeplerinin başında da Filistin’deki Batı Şeria ve kıyı yeraltı su havzalarına erişim isteği bulunmaktadır. İsrail’in suya muhtaçlığını rakamlarla anlatmak gerekirse Türkiye’nin 2023 yılında kişi başına düşen su miktarı 1000 metreküp iken İsrail’de bu rakam sadece 172 metreküptür.
Demografik Yapı
Uluslararası politika savaşlarında bir diğer önemli koz ise ülkelerin demografik yapılarıdır ve doğru göç politikası uygulanmayan ülkelerde bu koz çok etkili bir silah haline gelebilir. Son yıllarda uluslararası medyada da takip edebildiğimiz üzere bu konunun önemini kavramış olan Macaristan, Polonya, Rusya ve Amerika gibi ülkeler içişlerindeki mülteci politikalarını son derece katı bir şekilde düzenleyerek demografik yapının bozulmaması için çaba sarf etmekteler. Özellikle bölgesel çatışmaların yoğun yaşandığı bu dönemlerde bir ülkenin demografik yapısının değişmesi demek aslında dışarıdan gelebilecek müdahalelere son derece zayıf yakalanmak anlamına gelir. Bizim ülkemiz bu konuda ne derece güvenlidir, bunun getirebileceği tehlikelere ne derece hazırdır? Sizlerin yorumuna bırakıyorum.
Medya Hakimiyeti
Günümüzde bir toplumu etkilemek ellerinde bulunan telefonlara bir haber bildirimi, bir tweet bildirimi göndermek kadar kolay. Güç sahipleri de bunları farkında. Artık hükümetler aynı bir bakanlık kabinesi üyesi gibi görevlerine gelirken özel medya sektörü patronlarını yanlarına çekmekte geri durmuyorlar. Bunun en somut ve çarpıcı örneği “Özgür” Amerika’da yaşanıyor. Trump, başkanlığa geldiği ilk günden beri dünyanın en büyük medya kanallarından birine dönüşen “X”i Elon Musk ile olan yakınlığı sayesinde kendi propaganda aracı olarak kullanmakta çekinmiyor. Üstelik bu da yetmezmiş gibi Trump’a en yakın duran isimlerden olan Amazon’un kurucusu Jeff Bezos da hali hazırda Washington Post gazetesinin sahibi konumunda. Tüm bu medya gücü sayesinde Trump gibi alışılmışın dışında bir karakter bile hiç olmadığı kadar pozitif görünebiliyor.
Amerika’da durumlar böyleyken dünyanın diğer bölgelerinde durum farklı değil. Rusya, Çin ve kendi ülkemiz gibi ülkelerde de medya özgürlüğünden bahsetmek imkansız. Tüm bu ülkelerde ortak tek bir nokta var, yönetenler sonsuz güç hissederken halk bu gücün altında eziliyor.