İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4692 %0.01
36,6496 %0.22
3.538.711 %2.562
3.075,89 0,05
Ara

Bizim “Hermanos” (kardeşler) acep nerelere gitti?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bizim “Hermanos” (kardeşler) acep nerelere gitti?

Sokrates, “hayatta bir tek şey biliyorsam o da hiç bir şey bilmediğimdir” demiş ya, bizimkisi de aynı hesap… Hiç bir şey bilmediğimi bilmekle beraber, doğduğum, bunca zaman yaşadığım kent olan Ankara’ya dair de meğer “hiiiç bir şey bilmiyormuşum.” Çocukluğumda, gençliğimde de kulağıma “Yahudi Mahallesi”“Samanpazarındaki Sinagog” lafları ara ara çalınırdı ama yıllar sonra  bir gün oraları ilk kez detaylı olarak gezip fotoğraflayabildim.

Artık kimselerin oturmadığı, yıkık dökük konakları, evlerin sağlı sollu sıralandığı daracık sokakları, yerinde yeller esen ünlü okulun otlar bürümüş bahçesini gezerken o sessizlikte aklımdan kimi hayali seslenişler geçti:

-Baciiika baciika (ev işlerini gören Kürt bacılar) bize biraz odun kessen sonra da çeşmeden su taşısan olur mu?

-Hermana (kızkardeş) yarın ne yapıyorsun? Hamama gidecektik, vazgeçmedin değil mi?

-Bizim oğlanın Bar Mitzvah’ı (*)  yaklaşıyor, oturup da neler yapacağımızı bir konuşalım

Oysa o sesler çoktan susmuştu. 

İshak Alaton’un doğduğu ev yıllar önce yıkılmış, Yahudi çocuklarının Fransızca eğitim gördüğü ünlü okulun “ahşap giriş kapısı” bir polis noktasına monte edilerek bunca yıldır ayakta tutulabilmiş, Sinagogun cümle kapısına ise asma kilit asılmıştı. 

Soğuk kış bitmeden Birlik Mahallesinde bir pırasa köftesi veya şambrak (**)  yapacak Yahudi komşular çoktan, önlüklerini duvardaki çiviye asıp, Ankara’daki mutfaklarına, evlerine veda etmişti. 

Neyse ki tarihi Şengül Hamamı hala bakımlı, ayakta ve çalışır durumdaydı ama diyelim ki bir gün hamama gittim, Davut Yıldızlı  (***) göbek taşına uzandım, sonrasında ortak kullandığımız kurnadan bir Yahudi hermana (kızkardeş) ile birbirimizin sabunlu başına pirinç taslarımızla sıcak su dökebilecek miydik? 

Peki ama, ezelden beri Denizciler Caddesi ile Anafartalar Caddesi arasında yerleşik yaşayan bizim Yahudi komşular, yüzyıllar sonra nerelere göçüp gitmişti? 

Ta, Romalıların kenti fethedip, Galatlılardan ele geçirdiği sıralarda bile buradaki beş mahallenin yerleşik halkının tümü Yahudilerden oluşmuyor muydu?

Evliya Çelebi, 18. Yüzyılda Ankara’yı gezdikten sonra “Seyahatname”sine “bu şehrin Yahudisi çoktur, oniki  mahalleyi birden kaplarlar” notunu düşmüş ise, sonra neler olmuştu da bizim Yahudi kardeşlerimiz (hermanos) bizi terketmişti?

Yazık ki o kadim Yahudi mahalleleri çoktandır direnmeyi bıraktı, artık hepsi birer birer enkaza dönüşüyor, tabii zaman her şey gibi onların da en büyük düşmanı. Hükümetten ya da kent yöneticilerinden nadiren “buraları yenileyip kültür geçmişimize kazandıracağız” tarzında açıklamalar gelse de tarihi mahalleler çoktan yok olmaya teslim olmuş… 

1843’de büyük tadilat gören, 1900 başında da yeniden düzenlenen Sinagogun kapısı artık Ankara’da cemaat kalmadığı için çok nadir  açılıyor, Türk-Yahudi topluluğuna sahip çıkan Can Özgön’e göre, kentteki ailelerin sayısı iki elin parmaklarını bile bulmuyor. 

Varlık Vergisinin gadrine uğrayan (****)  ailelerin bir kısmı İstanbul’a göçmüş, kimileri de 1948 sonrası İsrail’e nakletmiş. Hahambaşı Rav İsak Aleva, bir süre önce Ankara’daki Sinagogu ziyaretinde, “yıllarca devletimiz yok diye üzülenler vardı ama aslında bizim devletimiz Sinagoglarımızdı” dese de bilmem  ki gerçekçi miydi?

1900 başlarında Sinagogun tam karşısına İtalyan mimarların tasarlayıp inşa ettiği Araf ve Albukrek ailelerine ait güzelim konaklar da şimdilerde zamana yenik düşmek üzere… 

Hüzünlü bir Pazar gününü geçirdiğim tarihi semtin fotoğraflarını çekerken  sürekli kafa yorup durdum:

“Neden yaşanmışlıklara sahip çıkamıyoruz? Kaybetmekte olduğumuz geçmişimizden sadece yetkililer mi sorumlu? Yahudi-Türk girişimciler bu işlere bir el verse olmaz mı?”

(*) http://www.turkyahudileri.com/index.php/tr/yahudilik/100-bar-mitzva

(**) https://www.avlaremoz.com/2017/06/29/musevi-sefarad-mutfagi/

(***) https://tr.wikipedia.org/wiki/Davud%27un_Y%C4%B1ld%C4%B1z%C4%B1

(****) https://www.salom.com.tr/haber/120319/varlik-vergisi-gercegi

 

Okumak isterseniz:

http://enverarcak.blogspot.com/2010/04/yahudi-mahallesi.html

 BAHAR, Beki L., Efsaneden Tarihe Ankara Yahudileri, Pan Yayıncılık, İstanbul, 2003.

https://www.youtube.com/watch?v=DW4VGAyJKIY

http://www.salom.com.tr/haber-67774-ankara_yahudileri.html

https://bennursunerel.blogspot.com/

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *