İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,5594 %0.16
36,5618 %-0.36
3.734.704 %1.222
3.081,85 -0,38
Ara

Sinmemek ve Umutlanmak

YAYINLAMA:
Sinmemek ve Umutlanmak

Malumunuz, bu aralar siyasi gündem bir hayli yoğun. “Ne zaman yoğun olmadı ki?” diye sorguluyorum kendimce ama bu sefer sanırım biraz farklı. Anayasa tartışmaları, gözaltına alınan belediye başkanları, kayyumlar ve yeni bir “barış” denemesi. Bu karmakarışıklığın üzerine siyasi aktörlerin oksimoronlaşan söylemleri sanırım hepimizin kafasını biraz bulandırdı.

Çok değil, üç ya da dört ay önce tahayyül bile edemeyeceğiz hadiseler şu anda gündemimizi işgal ediyor. İktidar partisinin küçük ortağı, ülkede terör ve şiddet denince akla gelen ilk ismi ülkedeki terör ve şiddeti bitirmek için meşru bir siyasi aktörmüş gibi görür ve gösterirken; muhalefetin meşru seçilmişleri “terörist” ilan ederek hapse atıyor. Bütün bu sanrı hali yaşanırken öte taraftan dar gelirliye ve emekliye, hükümetin tekelinde güvenirliğini kaybeden TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyon rakamından çok daha düşük bir zam yapılıyor ve nasıl oluyorsa, yaşananlara karşı muhalefet gündeme sadece suni bir sembol sokabiliyor; “kırmızı kart”.

İtiraf etmek gerekir ki 2023 seçimlerinin yarattığı travmayı muhalif seçmen hala daha aşamadı. İyi, kötü, doğru, yanlış bir şekilde bloklaşmayı başaran muhalefetin yaşadığı öngörülemeyen mağlubiyet; sanıyorum hepimizde bir yara olarak kaldı ve kalacak. Halbuki 31 Mart 2024 seçimlerinin sonuçlarından sonra kendisini yenilemesi beklenen yeni heyecan ve umut dalgası sanki doğamadan dağıldı.

31 Mart’ın akabinde gündemimize yeni bir kavram oturmuştu; “normalleşme”. Naçizane o dönem kendi iç dünyamda çok eleştirmiştim bu girişimi. Nihayetinde normal olmayan bir iktidarla neyi normalleştirecektik? Anayasayı keyfi bir şekilde uygulamayan, yıllarca toplumsal muhalefeti sistematik olarak bastıran ve ucube bir siyasi sistemi ülkenin kurtuluş reçetesi gibi sunup bugünün kaosunu yarının karanlığını yaratan bir iktidarla nasıl normalleşecektik?

Açıkçası bu sorularımın cevabını erişemeden iktidarın niyeti, bana kalırsa bugüne gelinen süreçte biraz olsun anlaşıldı. En başından beri iktidarın zaten normalleşmek gibi bir derdi yoktu. 31 Mart’ın muhasebesini yaparken vakit kazanmaya ihtiyacı vardı. Yeni politikalar, yeni gündemler üretebilmek için içine çekilmesi gerekiyordu. Ve bunu yaparken çevrelenmek ve kuşatılmak istemiyordu.

Erdoğan’ın on yılları aşan iktidarının en önemli enstrümanlarından biri şüphesiz gündemi istediği gibi belirleyebilme ve oluşturabilme gücü. Muhalif seçmen sıfatımla kendimce bir özeleştiri yapmam gerekirse, çok uzun yıllardır toplumdan gelen siyasi talepleri analiz edebilme konusunda sınıfı geçemiyoruz. Bu durum muhalif siyasilerin pusulasız bir denizci misali istikrarsız söylemler üretmesine neden oluyor. Üretilen bu kararsız ve istikrarsız söylemler, muhalif seçmenin kafasını iyice karıştırırken iktidarın da siyasal gündemi istediği gibi kontrol etmesini kolaylaştırıyor. Bu noktada muhalefetin toplumsal gerilimleri daha iyi okuyabileceği yeni mekanizmalar oluşturması gerekiyor.  

Bütün bu gevelemelerimin neticesinde değinmek istediğim yeni bir nokta var. Olumsuz ekonomik göstergeler ve çatışmalı siyasi gündeme rağmen muhalif seçmen içindeki alevi kaybetti. Aktörlerin birbirleriyle olan güç çatışmaları, muhalif bloklar arasındaki dağınık görünüm ve partilerin seçmenini heyecanlandırabilecek yeni bir anlatıdan yoksun oluşu; kaotik gündemin keşmekeşinde muhalif seçmenlerin kaybolmasına neden oldu. Bir şeylerin daha iyi olabileceğine, bir şeylerin değişebileceğine veya bir şeylerin yeniden inşa edilebileceğine duyulan umut, giderek sönümleniyor sanki.

Peki ne yapmak lazım? Erken seçim mi talep edelim? Kırmızı kart mı gösterelim? Yoksa sinen muhaliflere tepki mi gösterelim?

Açıkçası partisiz, “tuzu kuru” bir genç muhalif seçmen olarak yeni diyalogların, yeni söylemlerin, yeni anlatıların inşa edilmesi gerektiğine inanıyorum. Ana muhalefet partisi içerisindeki bütün siyasi güç merkezleri ve aktörler; iç çatışmalarını askıya alıp aralarında sağlıklı ve yapıcı diyalog kanalları inşa etmeli. Bu kanallar aracılığıyla iktidarın samimiyetsiz girişimleri karşısında bütün partililerin benimseyebileceği yeni söylemler üretilmeli. Bu söylemler ışığında seçmene yeni, ilkeli, samimi ve net bir politik duruş gösterilmeli. Ve bu duruş en nihayetinde umutlu ve ışıklı yeni bir Türkiye’nin var olabileceğini anlatan yeni bir hikâyeye dönüştürülmeli.

Geçtiğimiz ay hayatını kaybeden eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Jimmy Carter, yapmış olduğu bir konuşmada lise öğretmenini alıntılayarak “Değişen zamanlara değişmeyen ilkelerle uyum sağlamalıyız” demişti. Siyaseti makyavelist bir çekişme sahası olarak kabul eden illüzyonu bir kenara atıp; dünü, bugünü ve yarını tekrardan düşünmeli ve belki de bugünün en acı sorusunu kendimize sormalıyız; alım gücündeki düşüşe, kamu kurumlarının yozlaşmasına ve iktidarın oksimoronlaşmasına rağmen muhalif seçmen, neden eskisi kadar heyecanlı ve alevli değil?

Muhaliflere kendimce çağırımdır; siyasal sistemdeki bütün bu olumsuzluklara rağmen, yeniden umutlanmak ve yeniden heyecanlanmak ve yeniden mücadele etmek gerekiyor. Sinmeden, vazgeçmeden, kabullenmeden; her şeyde, her yerde, hep beraber diyebilmek için yeniden başlamak ve gerekirse yeniden inşa etmek gerekiyor.

Muhalefeti oluşturan kurumlarda bulunanlara kendimce çağırımdır; çatışmalarınızı, kavgalarınızı “değişmeyen ilkelerinizin” ve “değişen zamanların” çerçevesinde gerçekleştirin. Çıkarılacak politikaların tek girdisi anket sonuçlarının yapaylığı olmasın. Sivilleşin ve hatta siyasal sistemi sivilleştirin. Gerekirse yeni düşünce kuruluşları kurun, gerekirse yeni tüzükler yazın, gerekirse yeni siyasi metotlar oluşturun ama sivilleşin. İktidarın kurumsallaştırdığı bu yozlaşmış düzene ortak olmayın. Sivilleşin ve öfkesini, kinini ve buhranını içinde biriktiren bu insanlar bütününe; yeni bir mücadeleyi, yeni bir umudu ve yeni bir heyecanı vaat edin. Ve naçizane, bu vaadi ve inancı yaratmadan suni semboller oluşturmaya kalkışmayın.

Son olarak; sinmemek, korkmamak ve tahammül edebilmek lazım. Umutlanmak, heyecanlanmak ve inanmak lazım. Ringo’nun dediği gibi:  

Live to fight another day

Good things are gonna come your way

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *