İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,4655 %-0.09
38,2183 %0.85
3.372,43 % 0,67
93.074,74 %8.441
Ara

Oval Ofis’te diplomasi mi, güç gösterisi mi?

YAYINLAMA:
Oval Ofis’te diplomasi mi, güç gösterisi mi?

Trump’ın Beyaz Saray’daki son diplomasi şovu, yalnızca Ukrayna’nın kaderini değil, Avrupa’nın güvenlik mimarisini ve küresel güç dengelerini de değiştirebilir. ABD’nin katkısını azalttığı bir Batı güvenlik sistemi mümkün mü? Avrupa, kendi güvenliğini sağlayabilecek mi? Türkiye’nin artan stratejik önemi, Batı’nın Ankara’ya bakışını nasıl değiştirecek?

Uluslararası diplomasi genellikle perde arkasında yürütülen ince pazarlıklar, özenle seçilmiş kelimeler ve uzun vadeli hesaplarla ilerler. Ancak Beyaz Saray’da sahnelenen son olay, tüm bu kuralları çöpe attı. ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’ye açıkça “Rusya ile barış yap, yoksa yönetilecek bir ülken bile kalmayabilir” mesajını verdi.

Trump’ın çözüm formülü basitti: Ukrayna, işgal altındaki topraklarını Rusya’ya bırakacak, savaş sona erecek ve ABD, Ukrayna’ya daha fazla para harcamak zorunda kalmayacak. Trump’a göre, bu “hızlı çözüm” hem ABD’nin üzerindeki mali yükü azaltacak hem de küresel krizi sonlandıracaktı. Ancak gerçek dünya, Trump’ın iş anlaşmalarından alışık olduğu tarzda çözümler üretmeye pek uygun değildi.

Bu çıkış, yalnızca Ukrayna’nın geleceğini değil, Avrupa’nın güvenlik politikasını da doğrudan etkileyecek bir dönüşümün habercisi olabilir. Avrupa artık kendisine şu soruyu sormak zorunda: ABD’siz bir Batı güvenlik sistemi mümkün mü?

Zelenskiy’nin direnişi ve tarihin acı dersleri Trump’ın Oval Ofis’teki baskısına rağmen, Zelenskiy pes etmedi. Ukrayna Devlet Başkanı, geçmişte güvenlik garantileri olmadan Rusya ile yapılan anlaşmaların ülkesine neye mal olduğunu gayet iyi biliyordu.

Zelenskiy, “Daha önce de güvenlik garantileri olmadan anlaşmalar yaptık ve sonuçlarını gördük” diyerek Trump’a direndi. 1994 Budapeşte Mutabakatı, Ukrayna’nın güvenliği karşılığında nükleer silahlarından vazgeçmesini sağlamıştı, ancak bu garantiler kâğıt üstünde kalmış ve Ukrayna yıllar sonra Rusya’nın işgaline uğramıştı.

Ancak Trump için bu tür ayrıntılar gereksizdi. Ona göre mesele şuydu: ABD, Ukrayna’ya milyarlarca dolar yardım yaptı ve karşılığında hiçbir şey almadı. Trump, savaşın gereksiz yere uzatıldığını iddia ederek Zelenskiy’i ABD’yi manipüle etmekle suçladı. Başkan Yardımcısı JD Vance ise Zelenskiy’nin geçmişte Demokratların mitinglerine katıldığını hatırlatarak “ABD’ye ne kadar bağlı olduğunu herkes biliyor” yorumunu yaptı.

Bütün bu gelişmeler, ABD’nin Avrupa ve Ukrayna ile arasındaki gerilimi artırdı. Ancak asıl soru şuydu: Eğer ABD Ukrayna’ya desteğini keserse, Avrupa bu boşluğu doldurabilir mi?

Avrupa için yaşamsal bir dönüm noktası

Trump’ın Oval Ofis’te verdiği mesaj, Avrupa’nın uzun süredir kaçındığı bir gerçekle yüzleşmesine neden oldu: ABD’nin olmadığı veya katkısını azalttığı bir Batı güvenlik sistemi mümkün değil. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa, güvenliğini büyük ölçüde ABD’nin askeri varlığına ve NATO’nun caydırıcılığına emanet etti. Ancak Trump’ın mesajı netti: ABD artık bu yükü tek başına taşımayacak.

Bu durum, Avrupa’nın savunma politikalarında köklü değişiklikler gerektirebilir. Ancak burada büyük bir açmaz var:

1. Avrupa Birliği içinde ortak bir savunma ve dış politika belirlenemiyor.

• Fransa, daha bağımsız bir Avrupa savunması çağrısı yaparken, Almanya ve diğer birçok ülke hala ABD güvenlik garantilerine bel bağlıyor.

• Doğu Avrupa ülkeleri, NATO’daki ABD varlığını hayati görüyor ve tamamen Avrupa merkezli bir savunma sistemine sıcak bakmıyor.

2. AB içinde Avrupa’ya özel bir savunma ittifakı oluşturmak mümkün değil.

• AB ülkeleri arasında savunma harcamaları, endüstriyel iş birlikleri ve askeri koordinasyon hâlâ yetersiz.

• Avrupa’nın büyük askeri güçleri bile, ABD olmadan modern savaş yeteneklerini sürdürebilecek kapasitede değil.

Eğer ABD gerçekten Ukrayna’dan desteğini çekerse ve Avrupa bu boşluğu dolduramazsa, Rusya bundan en büyük stratejik kazancı sağlayacak.

Putin için büyük kazanç: ABD’siz Avrupa ne kadar dirençli?

ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğini azaltması veya tamamen kesmesi, Rusya için stratejik bir zafer anlamına gelir. Kremlin uzun süredir Batı’nın savaş yorgunluğu yaşamasını bekliyordu ve Trump’ın Oval Ofis’teki açıklamaları, Moskova için mükemmel bir haber niteliğinde.

Eski Rusya Devlet Başkanı Dmitry Medvedev’in olayla ilgili yaptığı alaycı yorum da bunu gösteriyor: “ABD desteği olmadan Ukrayna’nın ne kadar dayanacağını göreceğiz.”

Batı’nın Ukrayna’ya olan desteği azaldıkça, Rusya sahada daha güçlü hale gelecek ve müzakere masasında çok daha avantajlı bir konuma gelecek.

Çin’de durum ne?

Bu arada, Çin, bu gelişmeleri stratejik ve hesaplı bir sabırla izliyor. ABD’nin Ukrayna konusundaki kararsızlığı ve Washington ile Avrupa arasındaki derinleşen çatlaklar, Pekin’in uzun vadeli çıkarlarına hizmet ediyor; çünkü Batı’nın zayıflaması, küresel dikkatin Hint-Pasifik bölgesinden uzaklaşmasına neden oluyor. Dikkati dağılmış ve bölünmüş bir Batı, Çin’in özellikle Tayvan konusunda daha fazla baskı uygulayabileceği bir ortam yaratıyor. Eğer ABD, Ukrayna’da güvenlik taahhütleri konusunda tutarsız bir tavır sergilerse, bu durum Japonya, Güney Kore ve Filipinler gibi bölgesel müttefiklerin ABD’ye olan güvenini sarsabilir. Bu algı değişimi, Çin’in ekonomik ve askeri baskı yoluyla bölgesel etkisini artırmasına zemin hazırlayabilir.

Bunun yanı sıra, Batı’nın zayıflamasıyla Rusya’nın kazançlı çıkması, Çin için dolaylı bir avantaj anlamına geliyor. Ukrayna’da Batı’nın bölünmesi sayesinde Rusya’nın konumunu güçlendirmesi, Çin ve Rusya arasındaki ekseni Batı’ya karşı daha sağlam bir karşı denge haline getirebilir. Eğer Rusya, Ukrayna’da Batı’nın zayıflığından faydalanarak kazanımlar elde ederse, bu durum Çin’in küresel düzenin artık çok kutuplu bir yapıya evrildiği yönündeki tezini destekleyecektir. Aynı zamanda, Pekin diplomatik açıdan denge oyununu sürdürerek resmi olarak barışı savunurken, Batı’nın Ukrayna’ya odaklanmasından dolaylı olarak faydalanmaya devam edebilir.

Bu süreç, Çin’in küresel ekonomik nüfuzunu genişletmesine, Küresel Güney’deki konumunu güçlendirmesine ve askeri modernizasyonunu daha az jeopolitik baskı altında ilerletmesine olanak tanıyor. Özetle, Çin uzun vadeli bir strateji izleyerek Batı’nın tükenmesini beklerken, kendi hamleleri için en uygun zamanı kolluyor.

Türkiye’nin artan stratejik önemi ve Batı’nın yeni dengeleri ABD’nin Avrupa güvenlik mimarisindeki rolünün azalması, Türkiye’nin NATO içindeki stratejik önemini daha da artırıyor.

1. Türkiye’nin NATO’daki rolü güçlenebilir.

• ABD’nin Avrupa’dan çekilmesi veya Avrupa güvenlik mimarisinde ciddi bir katkı azaltmasına gitmesi, Türkiye’nin doğu kanadındaki konumu daha kritik hale gelebilir.

• NATO içindeki askeri planlamalar açısından Türkiye’ye daha fazla ihtiyaç duyulabilir.

2. AB’nin Türkiye’ye bakışı değişebilir.

• Avrupa’nın güvenlik eksenli bir iş birliği arayışına girmesi, Türkiye ile ilişkileri farklı bir boyuta taşıyabilir.

• Ancak bu, Avrupa’nın Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi konularına daha az odaklanmasına da yol açabilir.

3. Türkiye’nin jeopolitik pazarlık gücü artabilir.

• AB’nin güvenlik ihtiyacı arttıkça, Türkiye’nin dış politikadaki manevra alanı genişleyebilir.

• Ankara, Batı ile olan ilişkilerini kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda şekillendirme konusunda daha fazla fırsat bulabilir.

Batı’nın bölünmesi, yeni bir çağı mı başlatıyor?

Oval Ofis’te sahnelenen diplomatik gösteri, yalnızca Ukrayna’nın değil, Avrupa’nın da kaderini belirleyebilir. ABD’nin Ukrayna politikasındaki bu değişim, Batı ittifakının geleceğini ciddi şekilde tehlikeye sokabilir. Eğer Avrupa kendi güvenliğini sağlamada başarısız olursa, Batı’nın bölünmesi kaçınılmaz hale gelebilir. Ve bu bölünme, Putin’in elini güçlendirirken, Türkiye gibi bölgesel güçlerin de stratejik önemini artırabilir.

Tarih boyunca, güvenliğini başkalarına emanet edenler bir gün büyük bir bedel ödemek zorunda kaldı. Şimdi soru şu: Avrupa, bu dersi alacak mı?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *