Meşruiyet krizi

Türkiye’de azımsanamayacak oranda bir kesim, yaşanan olaylara ve gidişata bakarak Tayyip Erdoğan’ın anti demokrat olduğunu, adil olmadığını, özgürlüklere ve insan haklarına zerre saygı duymadığını uzun yıllardan bu yana ısrarla savundu. Özellikle 2010 referandumundan sonra belirginleşen, şiddetini gittikçe arttıran ve pervasızca gösterilmeye başlanan bu tavır günümüzde son noktasına ulaştı ve bu kesimleri haklı çıkardı.
Mevcut sistemin bir parçası olanlar ve ondan nemalananlar bir yana, yukarıdaki uyarılara senelerce burun kıvıranlar, eleştirileri görmezden gelenler ve alay edenler de bugün yaşananların en büyük sorumlularıdırlar.
Bu kişiler, ne anlama geldiği halen belirsiz olan “Vesayet kalkacak” sözüne inanarak Erdoğan rejiminin arkasına takılmışlar, “Ben değiştim” masallarına inanmışlar ve ülkenin bizzat Erdoğan tarafından kurulan vesayetle karşı karşıya kalmasına yardımcı olmuşlardır. Bugün muhalif olmalarının kendileri açısından son derece geç ve anlamsız olduğunu söylemeye gerek bile yoktur.
Yine yıllardır “Milli irade” sözünü ağzından düşürmeyen çevrelerin, milli iradenin Erdoğan kaybettiğinde ya da kaybedeceğini anladığında birden geçersizleşmesini artık nasıl savunabilecekleri de merak konusudur. 2017 referandumunda “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözüyle, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’daki İmamoğlu galibiyetinin iptaliyle ve şimdi de İmamoğlu’nun tutuklanması ve diplomasının geçersiz kılınmasıyla belirginleşen bu anlayış, cumhurbaşkanının demokrasiyi halen tramvay olarak gördüğünün bir başka kanıtıdır.
Fakat bütün bunlar, “Erdoğan’ın siyaset anlayışı böyle, ne yapılabilir ki” diyerek geçiştirilemez. Ortada ciddi bir meşruiyet krizi olduğu açıktır.
Ettiği yemine uymayan ve tarafsızlıkla zaten ilgisi olmayan, bunun da ötesinde muhtemel rakibini hukuku kendi çıkarlarına alet ederek yasadışı bir biçimde ekarte etmeye çalışıp demokrasinin gerektirdiği eşit şartlarda mücadele imkanlarını ortadan kaldıran Erdoğan’ın görevini layıkıyla yerine getirmediği ortadadır.
Cumhurbaşkanının, kurduğu hükumetin, partisinin ve ortaklarının bizzat kendi politikaları sonucu girdikleri meşruiyet krizine karşı bütün demokrat ve adaletten yana kesimlerin hayatın en mikro alanından başlayarak direniş göstermeleri artık haktan öte bir görevdir. Pasif direniş yolları, boykotlar, mitingler tam da bu günleri aşmak için vardır ve demokratik sınırlar içinde yapıldıkça buna kimsenin engel olmaya hakkı yoktur.