İstanbul
Parçalı az bulutlu
11°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,6972 %0.17
37,4988 %0.75
105.111,10 %3.127
3.181,61 0,84
Ara

Sadece gerçek sevgi halleder

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sadece gerçek sevgi halleder

Kötülüğe karşı iyiliğin, toplumun en küçük birimi aile tarafından ifade edilişi, karşımıza yeni “Kurt Adam” olarak çıkmakta.
15. ve 16.yy dan beri süregelen anlatılar, 2025 Dünyasında bizi, vefat ettiği düşünülen/kaybolan babasının evine ve hatta çocukluğu ile yüzleşmeye, Oregona giden Yazar ve işsiz Blake (Altın Küre adayı; Poor Things ve It Comes at Night filmlerinden anımsayacağımız, Christopher Abbott) ile Gazeteci eşinin, tatlı kız çocuklarına rağmen tükenmekte olan evliliklerini kurtarmak umuduyla, aynı zamanda yazar ve yönetmen olan, Leigh Whannell, filmin başında açılış sekansı ile başlayıp, aynı sahne ile sonuçlandıracağı süre kapsamında esas mevcut hayatı, ailelerin çocuklar üzerinde hüküm sürüşleri ile seyircinin hiçte gözüne sokmadan ustaca vermekte.


Hayvan ile İnsan arasındaki görüş farkını, insanda vazgeçilmez şekilde olan “sevgi” gerçeği anlattığı, üç sahne ile Dünya var olduğundan beri, insana itaat etmeyen tek hayvan Kurt’u, toplumun ataerkil düzeni içerisinde, sadece kendi sözünün geçmesini isteyen eril ile finale doğru, anne-kız duruşu ile doğaya bakışları üzerinden sadeleştirdiği ve kimin doğasının güçlü olduğunun aktarımı oldukça naif olarak sunulmakta.
Film başladığında, ağır akan ve sıradan bir konu gibi gelse de özünde korku filminden çok psikolojik gerilim unsurlarını ön plana çıkarmakta.
Böylelikle eşinin, kızlarına “Babasından aldığı hastalığı taşıyor maalesef” sözü, öfke dolu ve korumacı bir babanın evlat yetiştirmede yansımaları, bireylerin içsel korku ve travmaları ile tetiklenir hale geldiğini aktarmakta.
Böylelikle yönetmen, soyunma odasından gelen sesi, canavar zannederken karşısına çıkan örümceğin yürüyüş sesindeki gücü, giderek kurt olmaya yönelen insana dönüştürürken;
Diğer yandan ise çocukluğunda cezalandırılmış çocuğun, kapalı alanda canavarlaşarak içinde gizli büyüttüğü öfkesini ise izleyicinin takdirine bırakıyor.
Kurt Adam, filmine bütünsel baktığımızda, ana faktörün her ne olursak olalım, başta insan olmak üzere bizi bir arada tutan unsurun, sadece sevgi olduğu gerçeğini, hiçbir şeyin değiştiremeyeceğini oldukça net olarak sunmakta.
Sevgi varsa her şey aşılabiliyor ya da varlık içindeki biriktirdiği ve büyüttüğü kötücül var oluş ile tıpkı çürümeye yüz tutmuş, et misali yavaş yavaş önce kendisini sonra da çevresini yok ediyor.
Korku filmi değil ama anlamları keşfedebilen seyirci için ailenin öneminin de altını, kalın bir kalem ile çizen, başyapıt olmasa da emek verilmiş bir film olarak izlenir, kılıyor.
Özellikle başrol oyuncusu, Abbott’n, yavaş yavaş yara aldıktan sonra duvar arkasından diğer Kurt Adam ile birbirlerinin aynıdanlığını, hissetmeleri ve fiziksel hareketlerindeki ahengin yavaş yavaş oyunculuğa yansıması oldukça başarılı.
Bu kadar durağan bir karakteri bana izletmekte katkısı olduğunu düşündüğüm diğer önemli unsurda kadın oyuncu, Emmy Ödüllü Julia Garner’ n, seksenli yılların sonunda Madonna’nın(1986), Papa Don’t Preach, şarkısı ile Dünyayı sarstığı albüm kapağındaki hali gibi olmasıydı.
Ve de bizi her şeyden alıp götüren o muhteşem doğaya sahip Yeni Zelenda’nın çekim platosunda tercih edilmesi de güzel.
Bu sözümü yineliyorum, Hollywood artık mekân olarak epey süredir tercih olarak Yeni Zelenda’yı tercih etmeye başladığının, teyidini bir kez daha Kurt Adam ile yinelemiş olayım.
Bu arada makyaj, tasarım harika!
Jane O’Kane, imzasını The Lord of the Rings ve Guardians of the Galaxy ve iki kez Oscar’a aday gösterilen protez tasarımcısı, Arjen Tuıten’de, Pan’s Labyrinth ve Maleficent: Mistress of Evil’den hatırlanacaktır.
Önümüzdeki hafta Oscar için aday gösterilen filmler dâhil olmak üzere iki önemli film izleyeceğiz. Takipte kalınız, lütfen.
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *