İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,4421 %-0.15
38,2016 %0.79
3.367,24 % 0,52
93.540,00 %9.259
Ara

Kral ve karanlıkların prensi

YAYINLAMA:
Kral ve karanlıkların prensi

Aşırı yoğun bir haftayı geride bıraktık. İçeride Öcalan’ın PKK’ya silahları bırakın çağrısını tartışırken, dünyada bütün algıları değiştirecek şekilde bir Beyaz Saray trajedisine tanıklık ettik.

“Silahların nasıl bırakılacağı, PKK kalmış mıydı, bu işin sonu nereye varır?” tartışmalarının ucu açık ama şu an için her şey “Fırat’ın doğusunda ne olacağı?” sorusu ile ilintili gözüküyor.

Biz bugünün konu başlığı ile ilgili Beyaz Saray’da ne oldu? Böylesine diplomasi nezaketinden tamamen yoksun, alışılmış bütün uluslararası dengeleri yerle bir etme potansiyeline sahip Trump Zelensky kavgasını anlamaya çalışalım.

Son yazımız kendisini Beyaz Saray’da kral ilan eden Trump’ın Putin ile yakınlaşması ve üçüncü yılını bitiren Rusya Ukrayna savaşını bitirmek için sadece Rusya’yı muhatap alan stratejisinin olası sonuçları ile ilgiliydi. Yazının başlığını da “Kral” olarak koymuştuk.

Peki savaşın bitmesi için öngörülen koşullar neydi? Rusya’nın işgal ettiği topraklarla yetinmesi, geri kalan Ukrayna topraklarına da tabiri caiz ise ABD’nin çökmesiydi. Mafya jargonu kullandığım için özür dilerim, ancak yeni dünya düzenini tanımlayan bu ayki “the Economist”in kapağını hatırlayanlar, beni affedecektir.

Trump’ın iddiası “biz geri zekalı başkanımız (Biden’ı kast ederek) döneminde size 500 milyar dolar verdik, barış için gösterdiğimiz çabaların karşılığında bunu geri ödemeniz gerekiyor”. Geri ödeme nasıl olacak? “Topraklarınızın altında gizlenmiş olan nadir madenleri birlikte işletir, yarısına el koyarız.” Hani Osmanlı döneminden hatırladığımız kapitülasyonların ötesinde yeni emperyalizmin ağa babası. Zelensky’nin bu çözümü reddettiği için Beyaz Saray trajedyasının bütün dünyanın gözleri önünde oynandığına tanıklık ettik.

Peki nadir madenler kiminle ilgili? Örneğin bu madenlerin başında gelen lityum ne işe yarar? Öğrendiğimiz kadarı ile elektrikli arabalardaki, cep telefonlarındaki pil teknolojisinin temel elementi. Keza uzay teknolojisinin de önemli girdilerinden bir tanesi. Ancak bunların da ötesinde hızla ilerleyen yapay zeka teknolojisinin de ana unsurlarından bir tanesi. Bunları alt alta yazınca karanlıkların prensinin kimliği ortaya çıkmıyor mu? Trump’ın yanından ayrılmayan Elon Mask: “Evrenin doğasını kavramaya çalışan, mutlak doğruyu arayan bir yapay zekanın (TruthGPT) fitilini ateşliyorum diyeli yaklaşık 2 yıl geçti (Nisan 2023). Yapay zeka tartışmalarını bundan sonra fazlasıyla değerlendirme şansına sahip olacağız. Ama hemen ilk gözlemlerimizi belirtelim, mutlak doğru hangi amaçla kullanılacak? İyiye mi kötüye mi? Hani Trump’ın şu ana kadar yaptıklarına baktığımızda çok fazla iyi şeyler düşünemiyoruz.

Trump’ın yapay zeka teknolojisine 500 milyar dolarlık bütçe ayırması da, yine nadir madenlerin bulunduğu Grönland’a göz dikmesi de, rekabette geri kaldığına inandığı Çin’e karşı Panama kanalını kapatmaya gitmesi de bundan sonra olabilecekler konusunda yeterince fikir veriyor.

 Dönelim AB’ye. İkinci Dünya Savaşından bu yana ilk kez ABD ile yolların keskin çizgilerle ayrılma olasılığı hiç bu kadar gün yüzüne çıkmamıştı. Son yazımızda NATO’nun dağılma ihtimalinden ve yeni bir Avrupa güvenliğinin oluşturulması senaryolarında Türkiye’nin artacak öneminden bahsetmiştik.

Trump Zelensky’yi Beyaz Saray’dan kovarken, AB liderleri Zelensky’ye açıkça sahip çıktılar. Her ne kadar artık AB üyesi olmasa da ara buluculuk görevini üstlenen İngiltere’nin ev sahipliğinde Londra’da bir araya geldiler. Toplantı Ukrayna’nın arkasındayız mesajlarının verildiği, “ABD yoksa, biz varız!” şeklindeki bir havada sonuçlandı. Toplantıya Macaristan gibi pek de AB üyeliğine yakışmayan bir ülke haricinde kalan ülkelerin yanı sıra Türkiye’nin de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı temsilen, Dışişleri Bakanı Fidan’ın katılması da dikkat çekiciydi.

İster istemez 3 Ekim 2005’deki o meşhur müzakere çerçeve belgesindeki sözcükleri hatırladık: “…ucu açık tam üyelik müzakerelerinin sonunda, Türkiye tam üye olmasa da, mutlak surette AB limanına demir atmalıdır!”

Ne dersiniz? Demir mi atıyoruz?

Yine doğal olarak ortaya çıkan yeni senaryoların ışığında, ABD-Rusya, hatta İsrail cephesine karşı AB-Türkiye cephesi mi oluşacak? Bu cepheleşmede Çin’i nereye oturtacağız?

Peki ya adını tam olarak koyamadığımız yeni Kürt açılımı bu gelişmelerle ilgili olabilir mi?

Ömrümüz yeterse çokça değişkenin belirlediği günleri tartışmaya devam edeceğiz.

Sağlıcakla kalın.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *