İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,4688 %-0.07
38,1963 %0.78
3.370,38 % 0,61
93.169,08 %8.622
Ara

Pazarlık kokan süreç; Anayasanın değiştirilemez maddeleri tehlikede…

YAYINLAMA:
Pazarlık kokan süreç; Anayasanın değiştirilemez maddeleri tehlikede…

Ülkemizde siyasi gündem çok dinamik...  Bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan partisi erozyona uğrasa da bir şekilde erken veya zamanında yapılacak seçimlerde yerinde kalmak istiyor. Öte yandan 22 yılı geçen AK Parti iktidarının miadının çoktan dolduğunu düşünen bir büyük seçmen kitlesi var. Hep söylüyorum; 2023’te bu düğüm çözülmeliydi, Erdoğan-Kılıçdaroğlu sun’i dengesi bozulmalıydı. Fakat nedenleri malum, çözülemedi, olamadı. Hem de yüzde 60-40 muhalefet lehine olan tabloya karşın! Şimdi daha zor değişim. Ancak 2023’teki ikinci turun hemen ardından, ertesi sabah “partide değişim olmadan ülkede değişim olmaz” diyen İmamoğlu kararlı. Kılıçlar çekildi. Erdoğan-İmamoğlu arasındaki siyasi mücadele mertçe bir zeminde olsaydı keşke. Hakkındaki beş dava ve bir de yapay diploma soruşturmasına bakalım daha neler eklenecek? CHP’deki örgüt denetimindeki ön seçime tek aday olarak giren İmamoğlu, parti grubunun önüne gelecek ve çok büyük bir çoğunlukla da onaylanacak. Yani, İmamoğlu, Türkiye İttifakı’nın müstakbel cumhurbaşkanı adayıdır artık. Onun önünü kesme çılgınlığına girişirse iktidar haksız ve hukuksuz bir şekilde, kim olursa olsun CHP’nin göstereceği aday, daha fazla farkla seçilir. Tekrarlanan 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi anlayana, değerlendirebilene iyi bir laboratuvardır.

Bir yandan da Cumhur İttifakı seçimi kazanmanın da ötesinde anayasa değişikliğiyle Erdoğan’ı istediği kadar Beştepe’de tutma planları yapıyor. Bu uğurda İmralı süreci de devrede. Bu sürecin üç amacı var: 1)Kürt seçmenle CHP arasında makas açmak, 2)Önümüzdeki ilk seçimi kazanmak, 3)Anayasa değişikliği vaadi ile ABD-PKK-PYD-YPG-Cumhur İttifakı arasında mutabakat sağlamak. Bunu yazdım geride kalan cumartesi; ABD diyor ki Kandil ve İmralı ile anlaşmalı şekilde; siz YPG-PYD’ye ilişmeyin, biz de PKK’yı tasfiye edelim. Öcalan’ın PKK’yı fesih ve silahları bırakma çağrısının esprisi budur. Herkes biliyor ki PKK zaten “içeride” yoktur, YPG-PYD’ye mündemiç kılınmıştır.

Böyle bir numara siyasi tarihte görülmemiştir; Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü “terör” kapsamında görevden alıp yerine kayyım atayacaksınız, sonra da onu İmralı sürecinde önde gelen bir aktör olarak muhatap alacaksınız!

AKDOĞAN VE YILDIRIM’IN DEDİKLERİ; ANAYASA İÇİN DÜĞMEYE BASILDIĞINI GÖSTERİYOR

Öcalan’ın çağrısının Kandil, Bahçeli ve Erdoğan nezdinde nasıl yankılandığına ve çağrı metninin ötesindeki pazarlıklara geleceğim asıl ama ondan önce Erdoğan’ın iyice asıldığı anayasa sürecine ilişkin atılan bazı adımlara bakalım… İlk olarak eski başbakan yardımcısı, Dolmabahçe Mutabakatının önde gelen aktörü Prof. Dr. Yalçın Akdoğan Habertürk’te katıldığı bir yayında yeni anayasanın ve Erdoğan’ın devam etmesinin gerekçelerini uzun uzun izah etti. Anlaşıldı ki, AK Parti, yedi bölgede anayasa çalışmalarına kamuoyu desteği sağlamak için toplantılar organize etmeyi planlamış. Mailime düşen bir iletiden bunu gördüm. İzmir’de bu konuda “son başbakan” Binali Yıldırım sahne aldı önceki hafta.

Yıldırım, Hukuki Araştırmalar Derneği’nin (HUDER) İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün desteğiyle İzmir Bakırçay Üniversitesi Konferans Salonu'nda gerçekleştirdiği "Yeni Anayasa Buluşmaları" toplantısında "Bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk'tür" ifadesinin yanlış yorumlandığını ifade ederek etnisite mesajları verdi. Etkinlikte, anayasa üzerine yapılacak değişiklikler ve Türkiye'nin hukuk sistemi ele alındı. Yıldırım, mevcut anayasanın geçmişten bugüne birçok kez değiştiğini ve bu süreçte önemli maddelerin değiştirilemez olarak belirlendiğini belirtti. Anayasal reformların gerekliliğini ve güncellenmesi gereken noktaları gündeme getiren Yıldırım, yeni anayasa sürecinin önemine işaret etti. Karnını yardığımızda Yıldırım’ın konuşmasında işaret ettiği noktalarla Akdoğan’ın işaret ettiği noktaların çakıştığı iki nokta var: 1)Türkiye, Erdoğan’a alternatif bir lider çıkaramamış, o yüzden Erdoğan cumhurbaşkanı olarak başımızda kalmaya devam etmeliymiş. 2)Bunun için İmralı ve Kandil’in temsil ettiği ve ABD’nin hamiliğini yaptığı unsurları tatmin edecek şekilde yeni bir anayasa yapılmalı, bu anayasada “Kürt”, “Arap” vb. etnisitelere de alan açılmalıymış… Atatürk’ün Anayasada da yer alan Türklük tanımından vazgeçilmeliymiş…

Zaten Öcalan’ın çağrısının satır aralarında da Yıldırım’ın dedikleri var! Ki, o çağrı metni bir tür kamuoyunu meseleye hazırlama metnidir. Asıl pazarlık konuları yavaş yavaş ortaya saçılıyor. Oraya da geleceğim.

KANDİL’İN AÇIKLAMASI BURAM BURAM PAZARLIK KOKUYOR

Çağrının ertesi günü Kandil’den gelen ve “yeni bir tarihsel süreci” işaret eden açıklama şöyle:

"Bu temelde sorumluluk hepimizindir; herkes görev ve sorumluluğuna sahip çıkmak ve gereğini yerine getirmek durumundadır.

Kuşkusuz böyle bir çağrı yapabilmek tarihi öneme sahipti; şimdi içeriğinin başarıyla pratikleştirilmesi de benzer öneme sahiptir. Biz PKK olarak söz konusu çağrının içeriğine olduğu gibi katılıyoruz ve kendi cephemizden çağrının gereklerine uyacağımızı ve uygulayacağımızı belirtiyoruz. Fakat başarı için demokratik siyaset ve hukuki zeminin de uygun olması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.

Bu çerçevede, Önder Apo’nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hayata geçmesinin önünü açmak için bugünden geçerli olmak üzere ateşkes ilan ediyoruz. Üzerine saldırı olmadıkça hiçbir gücümüz silahlı eylem yapmayacaktır. Bundan öte silah bırakma gibi hususların pratikleşmesini ancak Önder Apo’nun pratik öncülüğü gerçekleştirebilir."

Açıklamadaki “ateşkes” bile pazarlığı işaret ediyor. “Uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongre başarısının Öcalan'ın bizzat yönlendirmesi ve yürütmesine bağlı olduğu” yaklaşımı da Öcalan’ın serbest bırakılmasının da pazarlık konusu olduğunu ortaya koyuyor. Belki de şimdilik Öcalan’ın PKK’nın fesih kongresini uzaktan canlı bağlantıyla yönetmesi isteniyor. Çünkü Öcalan'ın çağrısının başarıyla hayata geçmesi için ''fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerektiği, bunun gereklerinin devletin ilgili kurumları tarafından yerine getirileceğini umut ediyoruz" ifadesi yer alıyor Kandil’in açıklamasında. Öcalan’ın ve DEM’in talebi de şimdilik İmralı’daki koşulların iyileştirilmesi ve ilişki kolaylığının sağlanması yönünde. Eh, nasılsa ileride Umut Hakkı ile salıverilmesi kolaylaşacak!

BALBAY’IN KÖŞESİNDEKİ SOMUT PAZARLIK MADDELERİ

Mustafa Balbay, Cumhuriyet’teki köşesinde (1 Mart) bazı pazarlık maddelerini şöyle sıraladı:

“- Bölgede federatif bir yapı oluşsun.

- Yerel parlamento kurulsun.

- Bütçenin yüzde 30’u bu yapı tarafından kullansın.

- Kürtçe ikinci resmi dil olsun. Bu sadece yerelde değil tüm Türkiye için geçerli olsun.

- Askerlik isteğe bağlı olsun.

- Bunların karşılığında PKK tamamen silah bıraksın. Sonrasında hiçbir hukuki sorun yaşanmasın.

- Alınan kararlar ortak açıklansın. Temel muhatap Öcalan olsun.”

ERDOĞAN’IN KURDUĞU CÜMLELER İTİRAZLARI TEMİN ETMEYE Mİ DÖNÜK?

Balbay’a göre iktidar şartları ağır ve kabul edilemez buldu. Balbay, “Ancak Erdoğan’ın, silahları bırakma, uzlaşma noktasına gelme konusunda yeni bir durumun olmadığını açıklaması, umutlu olmadığını vurgulaması bu bilgilerle örtüşüyor.” notunu da düşüyor. Ki, Erdoğan’ın cumartesi akşamı İstanbul’da şehit aileleriyle katıldığı iftar programında sarf ettiği şu cümleler Balbay’ı teyit ediyor:

“Şayet verilen sözler tutulmaz sürekli oyalama, göz boyama isim değiştirip bildiğini okuma gibi şark kurnazlıklarına evrilmeye çalışılırsa günah bizden gider. Halen devam eden operasyonlarımızı gerekiyorsa taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmadan son teröristi bertaraf edene kadar sürdürürüz.

Birtakım marjinal gruplar hariç, terörsüz Türkiye girişimi, milletin ve siyasetin kahir ekseriyeti tarafından müspet karşılanmış, desteklenmiştir. Sınırlarımızın ötesindeki yapılanmaları da tasfiye ederek demokrasinin ve kardeşliğin asrı olacak Türkiye Yüzyılına güçlü bir başlangıç yapmayı hedefliyoruz.”

İşte bu cümleler ABD/YPG-PYD’nin de onlarla kader birliği içinde olan PKK’nın da yaklaşımlarının taban tabana zıt olduğu cümleler. Peki akla şu geliyor o zaman; bu cümleler terörle mücadele gazilerini ve ailelerini, şehit ailelerini, söz konusu sürece kuşkuyla yaklaşan kamuoyunu “temin etme” cümleleri mi?

DR. BAHÇELİ, KANDİL’DEN YAPILAN AÇIKLAMALARI MEMNUNİYET VERİCİ BULUYOR

Çünkü öteyandan bakıyorsunuz Erdoğan’dan önce aynı gün görüşlerini açıklayan sürecin kamuoyu önündeki başlatıcısı da ortağı Dr. Bahçeli’nin dediklerine şaşırıp kalıyorsunuz!

Dr. Bahçeli, Öcalan’ın çağrısını değerli ve önemli bularak açıklamasında diyor ki, "Terörsüz Türkiye, huzurlu Türkiye, süper güç Türkiye yarın değil, hemen ulaşılacak bir hedeftir ve bizim de siyasi şerefimize emanettir."  

Dr. Bahçeli, Öcalan'ın çağrısına ilişkin tepkilere de şöyle yanıt veriyor:

"'Ne verildi? Ne alındı' sorularını gündeme taşıyarak yüzlerini buruşturanların, pozitif iklimi karıştıranların masumiyetinden ve makuliyetinden bahsetmek mümkün değildir."

Kandil'e de çağrı yapan Bahçeli mesajında şu notu da düşüyor özetle:

Kandil'den yapılan açıklamalar bu çağrıyı destekleyici ve tamamlayıcı özelliktedir, nitekim memnuniyet vericidir. PKK terör örgütünün Kandil'deki elebaşları İmralı'nın etrafında kenetlenerek 27 Şubat çağrısına sahip çıkmaları geldiğimiz bu aşamada örgütsel tutarlılık olup herkesin yararınadır."

KATMANLI BİR SÜREÇ

Bütün bu süreç öyle gösteriyor ki çok katmanlı bir durumla karşı karşıyayız… İktidarın derdi davası şu: 1)Seçimi her ne pahasına olursa olsun almak, 2)Bunun için YPG-PYD’nin varlığına ve pozisyonuna göz yummak, 3)Siyasi prim için zaten fonksiyonu kalmayan PKK’nın sözde tasfiyesini sağlamak, 4)CHP’nin ittifaklarını baltalamak (ittifakı tamamen kaldıramıyor, kendisi muhtaç), 5)Bu atmosferde Atatürk Cumhuriyeti yıkıcılığı temelinde yeni bir anayasa adı altında anayasanın değiştirilemez ilk dört maddesini arkadan dolanarak sulandırmak.

TBMM ise bu süreçte sadece bir onay mercii olacak 400 bulunduğunda!

MUHALEFET BU SÜRECİ ÇOK İYİ OKUMALI

Muhalefet, özellikle de CHP bu süreci çok dikkatle izlemeli, asla bu tuhaf sürecin figüranı durumuna düşmemeli. Ümit Özdağ’ın tutuklanması da tıpkı kumpas davaları sürecinde PKK ile mücadeleyi yürüten üst düzey komutanların tutuklanması gibi geliyor bana.

O zaman muhalefet, başta CHP olmak üzere İYİ Parti ve Zafer Partisi ile, SP ve BTP’si ile, TİP’i ile; demokrasinin olmazsa olmazı baskı grupları ile Anayasayı savunmak üzere teyakkuza geçmelidir. Anayasal zeminde bir ulusal seferberlik zamanıdır artık. Yeni bir anayasa ancak ve ancak TBMM’de tam bir mutabakatla yapılırsa ve ulus-devlet yaklaşımını da korursa anlamlı ve geçerli olabilir. Aksi bu ülkeye çok büyük kötülük olur ki, bu ülke işte o zaman aslında oltaya gelmiş olur! 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *