İstanbul
Kapalı
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,5205 %0.24
38,0625 %0.14
81.130,13 %-6.096
3.359,77 -0,19
Ara

Suriye: Ankara’nın berhava olan kırmızı çizgileri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Suriye: Ankara’nın berhava olan kırmızı çizgileri

AK Parti Genel Başkanı ve o zaman henüz başbakan olan Erdoğan’ın üçüncü kez üst üste 2011 seçimlerini kazanmasının akabinde “BOP Eşbaşkanlğı” rüyası ve yönelimi sonrasında 2024 sonuna doğru iyice zayıflayan oksijen çadırındaki Esad yönetimi İran’ın vekalet unsurlarının İsrail tarafından bertaraf edilmesinin ardından hızlıca çöktü ve düştü. Erdoğan yönetimi, İsrail’in yanında Esad yönetiminin düşmesinde İdlib’de HTŞ’yi çekirdek yönetim alternatifi olarak organize ederek ve ÖSO üzerinden önemli rol oynadı. Peki 2024 Aralık’ından bu yana geçen iki buçuk ayı aşkın sürede nasıl bir Suriye fotoğrafı ortaya çıktı? Bu soruya Türkiye’nin çıkarları açısından baktığımızda tablo nasıl gözüküyor? Daha açık ifade ile; Erdoğan ne umdu, ne buldu? Şimdi buna bakalım…

Türkiye’nin Esad yönetimi sırasında henüz diyalog aranırken resmi tezlerinin en başında “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin sağlanması” vardı. Oysa şimdiki durumda Suriye’ye baktığımızda şöyle bir tablo söz konusu:

1)Fırat’ın doğusu itibariyle Suriye’nin kuzey ve kuzey doğusunda hem de petrol içeren memleket topraklarının üçte birine yakın kısmını ABD’nin kara gücü olarak gördüğü, İsrail’in de himayesindeki PKK-YPG-PYD unsurları kontrol ediyor. Malum, Trump da Erdoğan’a seslenerek dışı çikolata kaplı içi ne olduğu anlaşılmayan sert bir şey olan çağrıda “kara gücünün kontrol ettiği bölgeye ilişmemesini” istedi. Ayrıca, eğit-donat-organizasyon faaliyetinin ötesinde ABD’nin bölgede 2 binin üzerinde tam teçhizatlı ve ağır silahlara sahip bir asker gücü de bulunuyor.

2)ABD, Fransa, Rusya da üsleri ve personeliyle Türkiye’den daha etkin şekilde Suriye topraklarındadır.

3)İsrail, Suriye’nin silahlı kuvvetlerini, üs, tesis, uçak, gemi ve ağır silah olarak imha etmiştir ve başkent Şam’ın yakınlarına kadar ilerlemiştir, Golan tepelerinden sonra eteklerini de işgal etmiştir ve ilhak hazırlığındadır. Öte yandan İsrail, güneydeki Dürzi bölgesine de ‘sulanmaktadır’. El-Şara/HTŞ yönetimi İsrail’e “dur” d-iye-ememektedir.

4)Hatay’ın Türkiye’ye katıldığı süreçte Ankara’yı, Atatürk Türkiyesi’ni güvence olarak gören Arap Alevileri tedirgindir ve bu durum kendi yurttaşımız olan, ağırlıklı olarak Hatay, Adana, Mersin’de yaşayan Arap Alevilerini de tedirgin etmektedir.

Yukarıda dört maddede sıraladığım tabloyu işaret eden son dönemdeki gelişmeler ise şöyledir:

ULUSAL DİYALOG (ZAFER) KONFERANSI

Ahmet El-Şara Suriye'deki tüm silahlı grupların feshedileceğini ve yeni kurulacak devlet kurumlarına entegre edileceklerini söyledi. HTŞ'nin liderlik ettiği Askeri Operasyonlar Komutanlığı sözcüsü Hasan Abdulgani de 29 Ocak'ta ‘tüm silahlı askeri grupların ve siyasi ve sivil oluşumların’ feshedileceğini duyurmuştu. Geçiş hükümeti başkanı Şara, yönetiminin önceliğinin Suriye'nin toprak bütünlüğünün ‘tek bir makam altında’ korunması olacağını ifade etti. Ardından, SDG komutanı Mazlum Abdi 28 Ocak'ta HTŞ ile ‘temel noktalarda görüş ayrılığı olmadığını’ belirtmiş, Suriye'de tek ordu olması ve SDF'nin bunun parçası olması konusunda anlaştıklarını duyurmuştu. Fakat aynı zamanda, Türkiye'nin PKK'nın uzantısı ‘terör örgütü’ kabul ettiği SDG ve Ankara'nın desteklediği Suriye Milli Ordusu, Esad yönetiminin düşmesinden bu yana ülkenin kuzeydoğusundaki Menbiç bölgesinde çatışıyor.

 

Trump, Beyaz Saray’a geçip de Suriye politikasını açıkladığında HTŞ’nin Ankara’nın hiç de hoşuna gitmeyecek şekilde geri adım attığı görüldü.

 

HTŞ YÖNETİMİ BATIYA -VE TABİİ İSRAİL’E- TEHDİT DEĞİL AÇIKLAMASI

Heyet Tahrir Şam (HTŞ)lideriAhmed El Şara), BBC'ye verdiği röportajda,Suriye'nin savaş yorgunu olduğunu ve ülkenin mevcut durumuna dair önemli açıklamalarda bulundu.Jeremy Bowen'ın sorularını yanıtlayan Colani, mülakat içinŞam'da Esad ailesinin yaptırdığı başkanlık sarayını tercih etti. Colani,Suriye'nin komşuları ve Batı için tehdit oluşturmadıklarınıbelirterek,yaptırımların kaldırılmasınıtalep etti. Eski rejimin hedef alındığı bu yaptırımların artık sona ermesi gerektiğini ifade etti. Görüldüğü gibi, EL-Şara dolaylı olarak İsrail için bir tehdit oluşturmadıklarının da altını çizmiş oldu.

TÜRKİYE, ROMA’DAKİ MASADA YOKTU!

2025’in ikinci haftasında Roma’da düzenlenen Suriye Zirvesi’nde Türkiye yoktu! Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD yanında AB Temsilcisi, İtalya’nın ev sahipliğinde Suriye gündemiyle toplanırken Türkiye’nin uzaktan bakması, Erdoğan yönetiminin Suriye’de nasıl açığa düştüğünün önemli bir göstergesi oldu.

YPG-PYD-PKK, HTŞ İÇ VE DIŞ GÜVENLİK UNSURLARININ BİR PARÇASI OLDU! Suriye’deki terör örgütü YPG, Şam’ın orduya katılma teklifini kabul etti. Aslında bu sürpriz değildi. Çünkü Esad’ın devrilmesinden üç hafta sonra, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet El Şara, Şam’da Kürtçe selamladığı YPG’nni başındaki Mazlum Abdi’yi ağırlamıştı. Tabii bunda İsrail ve ABD’nin telkinleri rol oynamıştı. Yoksa bütün gruplara iddialı bir silah bırakma çağrısı yapan HTŞ neden vazgeçsindi iddiasından?

 

Şara-Abdi görüşmesinin ana maddesi, YPG’nin silah bırakması ve Suriye ordusuna bağlanmasıydı. Bu konu Ankara’nın da malum, kırmızıçizgisiydi…Abdi, Şara’ya kategorik olarak orduya katılmaya karşı olmadıklarını, ancak örgütün bir blok halinde orduda yer almasını istediklerini iletti. YPG-PYD-PKK unsuru, yani ABD’nin kara gücü kendi militanlarını yönetecek, yalnızca üzerlerindeki üniforma değişecekti. Abdi, Şara’ya bu süreç için ortak bir askeri komite kurulmasını önerdi. Ne var ki Suriye Savunma Bakanlığı kesin olarak YPG’nin orduda bir blok halinde yer alamayacağını ilan etti. Türk Dışişleri de YPG-PYD-PKK’ya yönelik sert mesajlarını uluslararası düzlemde devam ettirdi. Abdi’nin tutumu ise değişmedi, kendi organizasyonlarını koruyarak Suriye ordusunun bir parçası olma yönelimini her platformda savunmaya devam etti.

Aradan yaklaşık bir ay geçtikten sonra ise Ahmet El Şara, Suriye’de Esad ile savaşan grupları tarihi toplantıda bir araya getirdi ve Cumhurbaşkanlığını ilan etti. YPG, bu zirveye de davet edilmedi. Dışlanan YPG de, Şara’yı devlet başkanı olarak saymadı. Bir sonraki adım, Suriye anayasasının şekilleneceği Suriye Ulusal Diyalog Konferansı’nın toplanmasıydı… Hazırlık komiteleri oluştu. YPG yine davetli listesine girmedi. Ancak akabinde beklenmedik bir gelişme yaşandı. HTŞ ve YPG’nin liderliği bir araya geldi. Suriye ordusuna katılma ve Suriyeli olmayan YPG’lilerin ülkeden gönderilme kararı çıktı. Bir mutabakat metni yayımlandı. Haber bir anda şok etkisi yarattı. YPG, ilk kez Ahmet El Şara’yı Cumhurbaşkanı olarak tanıdığını ve kendisini Suriye’nin kuzeyine davet ettiğini de açıkladı. YPG, şu bilgileri kamuoyuna geçti:

-YPG, Suriye Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı komutası altında Suriye ordusunun bir parçası olacak.

-YPG’nin orduya bir blok, bir kolordu şeklindeki bir adlandırması zorunluluğu yok.

-Petrol dosyaları, Suriye hükümetine teslim edilecek.

-IŞİD üyelerinin yer aldığı hapishanelerin yönetimi Şam’a devredilecek.

-Suriyeli olmayan YPG’liler ülkelerine geri gönderilecek.

Sonuç; HTŞ ve ÖSO ile birlikte YPG-PYD-PKK’yı kıskaca almayı düşünen Ankara’nın karşısında HTŞ-Suriye Kürt Yönetimi koalisyonu var şimdi. Türkiye’yi dördüncü sırada ziyaret kapısı yapan Şara, bu önemli noktada da Ankara’yı ters köşeye yatırdı! İşin tuhafı, Erdoğan yönetiminden çok cılız sesler çıkabildi bu ters köşeden dolayı.

 

GKRY-HTŞ DİYALOGU

Erdoğan yönetimi, “terör örgütü” gördüğü YPG-PYD-PKK ile can ciğer kuzu sarması olan HTŞ’nin bu tutumundan sonra bir şok daha yaşadı! KKTC ile ilişki kırmasını beklediği HTŞ yönetimi, tam tersine Ankara’ya bir gol daha atarak GKRY temsilcilerini Şam’da ağırladı!

Türkiye’nin bütün desteği ile arkasında durduğu Suriye yönetimi, KKTC’yi tanır mı” diye beklerken Şam, yavru vatanı yok sayan bir ziyarete ev sahipliği yaptı. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara’nın konuğu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Dışişleri Bakanı Constantinos Kombos’tu. Şam’daki Cumhurbaşkanlığı’nda ağırlanan Rum yetkili karşılanırken, Kıbrıs’ı bir bütün olarak kendi toprağı sayan GKRY bayrağı önünde birlikte poz verildi. Öte yandan Suriye resmi haber ajansı SANA da ziyaret duyurusunda ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ demeyi tercih etti.

 

GKRY basınında da ziyaret şöyle verildi: ‘Komşu ülke ve Avrupa Birliği'nin en yakın üye ülkesi olarak Kıbrıs, Suriye ve daha geniş bölge için refah, istikrar ve güvenlik perspektifiyle Suriye halkına pratik ve aktif desteğini ifade eder. Etnik ya da dini kimlikleri ne olursa olsun Suriye halkının, özellikle Esad rejiminin düşmesinin ardından yaşanan bu tarihi ve önemli anda, umut verici ve sürdürülebilir bir gelecek ummaya hakkı vardır. Bu bağlamda Kıbrıs, deniz hukuku da dahil olmak üzere uluslararası hukukun temel kuralları ve iyi komşuluk ilişkileri temelinde Suriye'nin uluslararası sisteme yeniden entegrasyonunu olumlu ve yapıcı bir şekilde destekleyeceği yönündeki ilkeli tutumunu iletmiştir.’

Şara, böylece Ankara’nın ikinci kırmızı çizgisini de çiğnemiş oldu. Tabii Ankara’nın bu kadar dağınık, ne yaptığını bilmeyen görüntüsü karşısında güçsüz HTŞ, gelenin gidenin önünde eğilip dururken, ABD ve İsrail’e boyun eğerken irtifa kaybeden ve kırmızı çizgileri tanınmaz hale gelen Türkiye oluyor. Roma’da yoksun… Trump istediği için HTŞ-YPG koalisyonuna boyun eğiyorsun… GKRY-HTŞ diyaloguna ağzın açık bakıyorsun… Bakalım daha neler göreceğiz. Ulusal çıkarları bu kadar ayaklar altına alan ve Türkiye’nin yumuşak gücünü zayıflatan bir iktidar hiç olmamıştı. İsmet İnönü’nün Johnson’a diyebildiğini maalesef Erdoğan, Trump’a diyemiyor.

CHP, SURİYE’Yİ YAKINDAN İZLEMELİ

Oysa ne işi var Suriye’de Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD’nin? Ankara, ivedilikle daha önce de yazarak önerdiğim gibi Suriye’ye büyükelçiden de üstte bir statüde doğrudan Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’na bağlı bir “Suriye Özel Temsilcisi” atayarak aktif bir diploması yürütmeli ve “Suriye’nin komşuları ve dostları” grubunun oluşturulmasına çalışmalıdır. Ankara, Suriye’de olup bitenleri uzaktan seyreden pozisyonda olmamalıdır. Türkiye, başta Irak, Ürdün, Lübnan ve Arap Ligi ile birlikte Suriye’nin toprak ve siyasi birliğini sağlayacak şekilde yeniden ve demokrasi ve hukuk düzleminde yapılanması için ağırlığını koymalıdır. Muhalefet, özellikle CHP de bu konuda aktif bir yaklaşım ortaya koymalıdır. CHP, Suriye’de olup bitenlere kayıtsız kalmamalı, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını da gözeten şekilde olup bitenleri izlemeli ve telkinlerde, önerilerde bulunmalıdır.

Anlaşılıyor ki, iktidarın tek derdi ne pahasına olursa olsun seçimlerde iktidarı bırakmamak… Suriye’de Türkiye’nin tezleri berhava oluyormuş, kırmızı çizgiler bir bir çiğneniyormuş, kimin umurunda?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *