
Yüzyıllardır süren uyku

Birkaç istisna rejim uygulamasını ve gelir dağılımında adaletlin göreceli olarak sağlanıp, sosyal devlet anlayışının hakim olduğu özellikle Kuzey Avrupa ülkelerini dışarıda tutarsak dünyanın neredeyse tamamında toplumların genelinin geçim sıkıntısı çeken, emeği ile geçinen orta ve alt ekonomik, sosyal kesimlerden oluştuğu değişmeyen bir gerçektir. Yine bu ülkelerin tamamında bir şekilde serbest piyasa ekonomisinin uygulanmakta olduğu da bir diğer gerçekliktir.
Şimdi bu iki ifadeyi, yani dünya genelinde serbest piyasa ekonomik anlayışının hakim olduğu gerçeği ile bu ülkelerde yaşayan geniş kitlelerin geçim sıkıntısı çekiyor olmasını örtüştürecek olursak serbest piyasa ekonomisi ile alt ve orta sınıfın yaşamakta olduğu derin ekonomik sıkıntılar arasındaki ilişkiyi daha net olarak görebiliriz.
Peki bu süreç seçimler aracılığıyla, yine düzenin mağduru kitlelerin oyunu ve onayını da alarak nasıl sürdürülebilmektedir?
Toplumun veya seçmenin yüzde 3-5 ini geçmeyen, serbest piyasa ekonomisi karşıtı siyasal ideolojileri dışarıda tutarsak sosyal demokrat kanattan başlayıp liberal, milliyetçi, muhafazakar tüm siyasi akımların yanında duran toplum kesimlerinin kendi emekleri üzerinden yürüyen bu düzenin devamına neden su taşıdıkları en başta cevaplanması gereken soru olmalı.
Bu soruya verilebilecek iki ana cevap ilk olarak akla gelmekte.
Bunlardan ilki, bu düzenin devamından yana olan ana çıkar sahibi güçlerin yukarıda saydığım kesimleri algıda ve pratikte birbirlerine karşı tehdit olarak göstermesi, daha da önemlisi bu ayrımları derinleştirmesi, desteklemesi. Bunların yanına eklenecek dış tehditlerle birlikte kitlelere, kendilerini güçsüz ve güvenli bir ortama muhtaç hissettirip en azından var olan düzenin devamından yana tavır almaları sağlanmakta.
İkinci cevap ise, büyük ölçüde insanın doğasında bulunan daha iyisine sahip olma, sınıf atlama duygusunun kullanılması şeklinde verilebilir.
Biraz açacak olursak.
Serbest piyasa ekonomisini besleyen en önemli unsurlar tüketebilene mümkün olduğunca tükettirmek, tüketme gücü olmayana da hayal kurdurarak, toplumun genelinin gelecek güzel günler hayalini olabildiğince diri tutabilmektir.
Serbest piyasa ekonomisi bunu birkaç yüzyıldır oldukça başarılı bir şekilde uygulamaktadır. Kitleler sahip olmadıklarına gelecekte sahip olma ve bir gün zengin olabilme hayaline hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bilmeden son derece sıkı sarılmaktadır.O derece sarılmaktadır ki serbest piyasa ekonomisinin sözde renkli ve büyülü dünyasının büyüsü özellikle orta ve alt sınıfların sahip oldukları ideolojiler ile arasındaki bağın bile önüne geçmektedir.
En azından orta vadede, tüm dünyayı etkileyecek ve üretim, tüketim döngüsünün baş aktörleri olan geniş halk kitlelerinin bilinç dünyalarında ışık yakacak bir zihinsel aydınlanma olmadan bu düzende bir değişiklik beklenmemelidir.