İstanbul
Açık
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,8109 %0.02
37,4600 %0.34
104.089,05 %1.979
3.177,48 0,22
Ara

Sürdürülebilir Faşizm Gerçek mi?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sürdürülebilir Faşizm Gerçek mi?

Alman Toplum Bilimci ve Felsefeci Theodor Adorno, Alman Nazi faşizmini anlamak için başlattığı çalışma ile Otoriteryen Kişilik Kuramı’nı geliştirmiş ve otoriteryen, faşist ve etnosentrik eğilimleri belirlemek üzere F ölçeği adlı bir çalışma ile otoriteryen kişilik kuramını dokuz farklı boyutta ele alarak faşizmin temellerini açıklamaya çalışmış.

Fakat çalışmaya geçmeden, bu türden bir kişilik bozukluğu yaşayanların öncesi üzerine yaptığı çıkarımlardan bahsetmek isterim.

Adorno ve çalışma arkadaşları bu davranış bozukluğunun kökeninde kötücül çocukluk deneyimlerinin yattığını savunuyor. İdealize edilmiş ve sürekli olumsuzluklar içeren iki yönlü bir yaşamsal deneyimin içine sıkışan, baskıcı ve tutarsız bir disipline etme biçimine maruz kalan çocukların, ilerde otoriteye kolayca boyun eğen, kendini ifade etmekten korkan ve belirtilmiş kurallar içerisinde olmayı güven sayan bireyler haline geldiğinden bahsediyor.

Psikanalitik bir dilde ifade edecek olursak, aileler tarafından konan standartlara ulaşmaktan, onları içselleştirerek o standartlara göre biçim almaktan başka bir gerçekliği olmayan çocuklar, kendini sürekli yetersiz, kötü ve güce karşı itaatkar gören mazoşist bir davranış biçimi geliştiriyor.
İtaat, otoriteye saygı, güç karşısında çaresizlik ve hatta kendilerine karşı cezalandırıcı bir süperego ile bilinçsiz itaatkarlara dönüşen bu çocukların büyüdükçe yaşam alanları genişliyor ve önce ebeveyin olan otoriter figürler de zamanla öğretmenler, patronlar, amirler ve politik liderler gibi başkalaşıyor.
Bu kişiler daha sonra yaşadıkları fakat anlamlandıramadıkları psikolojik gerilimler nedeniyle öfke, kızgınlık, kendilerinden daha zayıf olanlara karşı gösterdikleri nefret ve saldırganlık gibi bilinçsiz savunma mekanizmaları geliştiriyor.

Burada size Sırp asıllı Marina Abramoviç’in “Rhythm O. “ adlı performansından bahsetmek isterim.
Bu performans insanların içindeki kötünün hangi koşullarda ortaya çıktığını anlatsa da otoriteryen kişilik bozukluğunun ne kadar yaygın olduğunu da ortaya koyuyor.
Abramoviç 1974 yılında bir sanat galerisinde cansız manken olarak sahne alıyor. Yanındaki masa da ise çiçek, kek, jilet, şarap,zincir..vs gibi birbirinden alakasız 72 farklı nesne var.  Ve boynuna astığı kağıtta şöyle yazıyor. “ Altı saat boyunca burada duracağım. Masa da gördüğünüz nesneler ile bana istediğinizi yapabilirsiniz”

Ziyaretçiler Abramoviç’e kek yediriyor, çiçek veriyor, saçlarını tarıyor. Ta ki içlerinden birinin Marina Abramoviç’e tokat atmasına kadar. Tokadın ardından hiçbir tepki ve karşılık gelmediğini gören izleyicilerin tavrı bir anda değişiyor. Jiletle vücudunu çizenler, tacizde bulunanlar, yumruk atanlar, zincirle vuranlar, üzerine yazılar yazanlar..vs  Bu saldırı git gide artarak sürüyor. İçlerinden biri Marina’ya silah doğrultana kadar…

Acıdan ötürü Marina’nın gözlerinden akan yaşı silmek ve silahın önüne geçmek için, İzleyicilerden biri elinde mendil ile ileri atılıyor. Bir anda ona yardım etmek isteyen, üzerini örten bir azınlık oluşuyor.

Sıkı durun daha ilginç olanı, Marina Abramoviç hareket etmeye başlayınca galerideki herkes sağa sola kaçışarak galeriyi terk ediyor.

İşte görüyoruz ki  otorite, baskı, şiddet, anti demokratik uygulamalar, ekonomik zorluklar…vs ile toplumsal yaşam içerisinde sürekli şiddete, baskıya ve hatta işkenceye maruz kalan insanların, bu kabullenilmiş yaşam içerisinde geliştirdikleri otoriteryen kişilik bozukluğu, içlerindeki kötücül ve karanlık kısım nasıl da bir anda hortluyor.

Adorno F ölçeği çalışmasında dokuz noktaya değiniyor ve otoriteryen kişilik bozukluğu bulunan insanları şöyle tanımlıyor.

Geleneksel değerlere körü körüne bağlı, ait olduğu toplumun idealize edilmiş ahlaki değerlerine karşı sorgusuz ve boyun eğici biçimde sadık, bütün bunları sorgulayan, yargılayan ve müdahale eden insanlara karşı saldırgan, cezalandırıcı üstelik yaratıcı ve esnek düşünceye düşmanca karşıt.
Bireyin yaşamını mistik kader anlayışı ile tanımlayan, otorite-boyuneğme, güç-zayıflık boyutları ile kaygı dolu ve sertlik konusunda abartılı duygular yaşayan, kendini güçlü kişilerle özdeşleştirme eğiliminde olan. Sinisit bir yapıda ( dünyada olup bitenin vahşi ve tehlikeli olduğuna inanan ve sürekli olumsuzcu, yıkıcı ve insanlara karşı genel bir düşmanlık içinde olan) ve cinsel açlık içinde olan bireyler.

Tanıdık geldi mi?

İşte bu bireylerin kitle hareketleri ve politik yapılar içinde değerlendirilmesi, tedavi edilmemesi hatta özellikle kültürel alanlardan uzak tutulması ve bu davranış biçimleri içinde yetiştirecekleri çocuklar…

Şimdi başlığı tekrar edelim mi?

Sürdürülebilir Faşizm Gerçek mi?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *