İstanbul
Açık
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,8109 %0.02
37,4600 %0.34
104.089,05 %1.979
3.177,48 0,22
Ara

Veto güçlü ama kolay aşınabilir bir koz

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Veto güçlü ama kolay aşınabilir bir koz

RUSYA’nın Ukrayna’ya saldırısı Doğu ve Batı arasında belli ölçülerde tarafsızlık politikası sürdüren İsveç ve Finlandiya’yı taraf seçmeye zorladı.

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin gündeme gelmesi, Doğu’daki komşuları ile tarih boyu sağlanmış olan zor dengenin sürdürülemeyeceği korkusunu yansıtıyor.

Ukrayna’nın başına gelenleri gördükten sonra, bu iki kuzey ülkesinin NATO’ya neden demir atmak istediklerini anlamak zor değil.

Evet, NATO’nun tam bir güvenlik desteği sağlayıp sağlayamadığı, karar süreçlerindeki eşit ağırlık sorunu ciddi biçimde tartışmalı.

Ancak zamanında Fransa Devlet Başkanı Emanuel Macron’un “beyin ölümü gerçekleşti” dediği NATO, Rusya’nın hayat öpücüğü sayesinde yeniden toparlanıyor.

O sırada Macron’u bu teşhisi nedeniyle ağır biçimde eleştiren ve 29 Kasım 2019’da, “Sayın Macron, önce sen kendi beyin ölümünü kontrol ettir” sözleriyle suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Macron’un, Washington’un NATO’ya danışmadan Suriye’den askerlerini çekmesini ve Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarını eleştiren tavrını hedefe koymuştu.

Tabii ki Erdoğan Macron’a karşı NATO’yu savunmuyordu. İşin doğrusu Erdoğan’ın da NATO ile ilişkileri iktidarının başından beri oldukça krizli.

SONUÇSUZ PAZARLIKLAR

AKP iktidarı döneminde Türkiye ile NATO arasındaki ilişkiler soğuk savaş sonrası dönemin en krizli ilişkileri  oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı karşıtlığını iç politikada elverişli bir pozisyon olarak kullanırken zemin kaybettiğini ve tabii ki Türkiye’ye zemin kaybettirdiğini fark etmedi. Ya da umursamadı.

NATO içinde birkaç kez veto silahını kullandı, önceleri yürekleri ağızlara getirdi ama sonra karşı taraf sorunları nasıl aşacağını öğrendi.

2009 yılında Danimarka eski Başbakanı Anders Fogh Rassmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne aday gösterilmesine Erdoğan “Hayır” dedi.

Rassmussen’in, Hz. Muhammed ile ilgili karikatüre tepki gösteren İslam dünyasından, “Düşünce ve ifade özgürlüğü” gerekçesiyle özür dilemeye yanaşmamasının yanı sıra Roj TV’nin Danimarka’dan yayınlarına devam etmesi de vetonun gerekçeleri arasındaydı.

Bu konuda bir uzlaşma çıkmadı ama  Müttefik Kara Komutanlığı’nın Türkiye’de olması ve iki Genel Sekreter yardımcılığından birine bir Türk’ün getirilmesi koşuluyla Erdoğan vetosunu kaldırdı.

Büyükelçi Hüseyin Diriöz 2013 yılına kadar NATO Genel Sekreter Yardımcısı olarak görev yaptı fakat Türkiye son anda vetosunu çekti ve Rassmussen Türkiye’nin aday gösterdiği Afganistan Büyükelçisi Başat Öztürk’ü değil, bir Alman’ı seçti.

Türkiye, birkaç yıl içinde böylece bertaraf edildi.  

Erdoğan Mavi Marmara olayından sonra da 2010 yılında NATO ile İsrail arasında işbirliği anlaşmalarına veto koydu. Ama vetosunu, NATO Suriye ile sınıra Patriot füzeleri yerleştirince 2012’de kaldırdı.

Üç yıl sonra bu füzeler de Suriye’den füze tehdidi kalmadığı gerekçesiyle Türkiye’den geri çekildi.  

 EN CİDDİ PAZARLIK KARTIDIR

DIŞ politikada, veto kartı bir ülkenin eline çok sık geçmez. Bu kartı, ileri geri her fırsatta, hesapsızca kullanmak hele de iç politika malzemesi haline getirmek bir ülkenin kozlarını heba etmektir.

Ulusal meseleler pazarlık masalarına salkım saçak yatırılırsa,

sorunların içini boşaltılır. Veto kozu da çarçur edilmiş olur.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine karşı olduğunu söylüyor.

Roj TV’nin yayınları, PKK ve Fethullah Gülen’cilerin  iadesi ve Türkiye’nin 2019 yılında düzenlediği Suriye operasyonu nedeniyle Baltık ülkelerinin koyduğu silah ambargosunun kaldırılmasını istiyor.

Aslında her biri ciddi sorunlar, ama bir torbaya tıkıştırılıp verip veriştirerek, veto silahı sallanarak çözümlenebilecek konular değil.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, veto kartını sallaması uluslararası kulislerde de bir iç politika çıkışı olarak yorumlanıyor ve aşılabileceği görüşü ağır basıyor.

Rasmussen olayında ABD Başkanı Obama Türkiye’ye gelmişti.

Şimdi ise ABD Başkanı Joe  Biden’dan bir telefon bile yok.  Biden, İsveç ve Finlandiya liderlerini Washington’a davet ederken, Dışişleri Bakanı Antony Blinken Türkiye’nin vetosu ile ilgili şunları söylüyor: “Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılacaklarına eminim.”

Yani, veto kartının masaya sürülmesine pek aldırmıyor mu ABD?

Zaten mesele İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmalarının engellenmesi değil, Türkiye’nin istediğini alıp alamayacağıdır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *