İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4606 %-0.01
36,6230 %0.17
3.523.671 %2.342
3.087,75 0,43
Ara

Büyümek!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Büyümek!

Bu kadar sancılı olmamalı, büyümek!

Boyunun uzamasına can atarken,

Göğsünün büyümesi, biraz daha serpilmenin heyecanı, delişmen ruhundan taşarken, yok yok büyümek bu kadar zor olmamalı! Büyümek, lazım bir an evvel! Evvel ki, sana kötü davrananlara gününü göstermek, para kazanmak annene istediğini almak, babana daha fazla yük olmamak!

Büyümek, avuçlardan seni büyüten, sana umut besleyenlerin dualarından yükselmek!

Ay’a insan gitmiş! Çağ atlamış! Taş Devri, devrimler… Anlamadın mı, Taş devri Fred Çakmaktaş ile Barni Moloztaş, arasından geçmeyecek! Sanayileşme, egzosu tütecek ki o biçim, “Ya ba da ba du” diye yükselecek ayakların, tekerleğin yerine ve hiç hesaba katılmamış, benzin zamlarının; hiç çocukluğunda ilk duruşları gördüğün, Başbakan Bülent Ecevit’in zamanı gibi değil. Niye yokluk vardı ki, egemen ve özgür olmak, bağımsız olmak için değil miydi? Onca yaşananlar…

Yağ kuyruğu, tüp kuyruğu, kara borsa şeker kuyruğu, çay kuyruğu ve büyüklerin karne ile ekmek almışlar, Kurtuluş Savaşından ve yeni serpilmekte olan bir ülkenin evlatları olarak, yokluğun nedenlerini ve ne yapmaları gerektiğini bilen, bir ülkenin taze evlatları olarak.

Anlatmışlar, dinlemişsin.

Büyümek, hala dinlemek!

Şimdilerde…

Ekmek, simit lüks demek!

 

Büyümek!

Dünyayı Kurtaran Adam’ın, bir gün gelecek, kendini bile kurtaramaması demek!

Alain Delon’dan bile yakışıklı, güzel mi güzel. Sanat dünyasından arkadaşı, Ediz Hun’un dediği gibi üstün yetenekli, bir dönemin John Wayne’i hatta daha pek çok sanatçısından, daha sanatçı. Kendi kendini yetiştirerek, çalışarak. Ya da okul, sınıf ve sıra arkadaşı, CHP Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in dediği gibi sıkı bir Edebiyatçı,  onurlu, tüm zorluklara rağmen dimdik durmuş bir şahsiyet. Bu ülkeden mi geçmiş? Evet, bizimle geçmiş, bizi büyütmüş. Bizimle, bir olmuş. Ailemizin kahramanı ama bazılarımız için daha daha büyük kahramanı.

Peki, niye ülkende Jean Paul Belmondo gibi uğurlanamıyor? Niye her değerimiz için erk sahiplerine öncelik, yer ayarlanırken; kendi akrabalarına bile oturmak için yer kalmıyor? Niye sanatçılar, oturtulamıyor? Niye o değer verdiği “Halk”, naşı başında selfie alabilmek, yarışında?

 

Büyümek, değer bilmemek değildi!

Büyümek, insan olmak!

İnsan kalmak,

Her şeye rağmen insan kalmaya devam edip, örnek olmak iken dinin vicdanında yükselmesiydi.

 

“Sakın dokunmayın bana,

Rahat bırakın!

Sürüp gitsin bu rüya,

Uyandırmayın!”

Çiğdem Talu, Melih Kibar, Esin Engin..

 

Değer bilmek, en güzel yaşarken olur!

AKM içinde, elinde Türk bayrağı ile gelen Amigo Birol’un dediği gibi. Şimdi herkes bir şekilde kendine uydurmaya çalışırken, o bağnazlığın, cehaletin, Cumhuriyet düşmanlığının, milli değerlerin bir temsilcisi, kültür tarihinin, gönüllü neferiydi.

Ne rüyanın kahramanı, bizim var oluş hikayelerimizden ödün verdi, ne de Cumhuriyet çizgisinden.

Onun doğum tarihi, 1937 ve sonsuz yazıyor, solumda taktığım son resminde…

O bir Cumhuriyet çocuğu; Kurtuluş Savaşı mücadelesini, yokluğu, yaşamayı, yaşarken okuyup bilim insanı olmayı, olurken edebiyatı, edebiyat içinde sanatı ve türlü türlü ihanetleri, kaçınılmaz görürken dimdik durmuş, bir kahramandı.

O saygı duyulması gereken, yaşarken ve uğurlanırken gelmiş, geçmiş en iyi oyuncu, en iyi vatan sevdalısıydı.

Az konuşan insanları severim, içlerine dolan yaşam geçmişi, gizli amforalar gibidir. Korsanlar, bir gün batan gemi hazinesini bulunca, ganimetleri bölüşmek için taaruza geçtiklerinde, adeta bütün denizin dalgalarına, üzerine yaslanmış yosunlara dimdik durarak, son ana kadar kendini korur. Koruduğu, içinde muhafaza ettiği, gelecek için hazinedir. Ve Amforalar, adeta bir insan yüreğidir ve sadece İNSAN olmuş, İNSAN kalabilmiş, İNSAN kalmayı koruyabilmiş, AYDIN insan profilinde iskelet bulur ve yükselir.

Küçük oğlu Kaan’ın dediği gibi “Babam, iyi insan olun derdi. İyi insan olmak, ne demek çocukken bilmiyordum, filmlerini izleyince öğrendim!”

Açın, şimdi tek tek serin filmlerini ve bakın bakalım; içinde ne göreceksiniz? Ama bir yerlere çekiştirmeden izleyin!

Bulduğunuz aslında belki de yıllardır göremediğiniz, bazen unuttuğunuz, sustuğunuz, değerlerinizin tam da fabrika ayarlarınızın tam kilididir.

O zaman büyük oğlu Murat’ın sözleri ile bitirelim:

“Ağlamayın! Böyle insanlara destan yazılır!”

Yazacağız!

Biz, hiçbir değeri unutmadık!

Ne dün!

Ne bugün!

Ne de geleceğe adım atarken!

Babamız, İnsanların Hayırlısı İnsanlara Faydası Olandır, derdi hep. Elbette insanlara fayda olmak, insansıların çokluğunda oldukça yıpratıcıdır ama İNSAN kalabilmek, bir gün ne kadar İNSAN olduğunun sonucunu her şekilde gösterecektir.

Bu her zaman değişmez kuraldır.

İNSAN’a…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *