İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,5014 %0.06
36,6793 %0.24
3.533.750 %2.973
3.076,93 0,08
Ara

Narin ile Ali’nin Öyküsü

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Narin ile Ali’nin Öyküsü

Eylül ortasındayız ama hala süren boğucu sıcak ve ülke genelinde hepimizin tepesinde hüküm süren “yüksek basınç” sizi de zaman zaman yaşamınızdan bezdirmiyor mu? 

 

-Evet ya, biraz havamız değişsin, festivaller olsun, konserlere gidelim müzik filan dinleyelim derken onlar da art arda iptal ediliyor, sanatçılara gözdağı veriliyor. Durum bu… 

 

İyisi mi kitaplara sığınmalı. 

 

İşte tam da bunları düşünerek bir türlü düzene koyamadığım kitaplığımızda çabalarken, “yeni çıkanlar”dan, Alim Gürerk’in kaleme aldığı roman geçti elime;  

 

 ”Narin ile Ali’nin Öyküsü” (*)  

 

İstanbul’da Ermeni-Türk aileler arasında derin dostlukların, samimi muhabbetlerin yaşandığı yıllarda, o sıcak komşulukların arka planını kaplayan bir aşk öyküsü… Kimi zaman çıkmaza giren bu vazgeçilmez aşkın öyküsü, bir ara 6-7 Eylül olayları (**) ile gölgelenen İstanbul’u, siyasi gelişmeleri, insan ilişkileri ve  sosyal atmosferi ile o kadar güzel canlandırmış ki, hele bir de “nostaljiye tutkunuz varsa” -okuyun- derim, pişman olmaz, hoşça vakit geçirir, üzerinde epey de düşünürsünüz.  

 

Roman o yılların siyasi atmosferine, aile ilişkilerine gerçekçi bir bakışla yer verirken zaman zaman mutfaklara girmeyi de ihmal etmemiş, ünlü Ermeni mezesi “Topik,” okurun ağzını sulandıracak biçimde sayfalarda yerini almış. Ben de bugüne değin hep duyduğum ama denemeye bir türlü cesaret edemediğim  mezenin tarifini, romana biraz ara verip inceledim. (***) 

 

Roman pek çok özelliğiyle benim de yakından izlediğim Türk-Ermeni sorununa “sokaktaki adamın gözü” ile yaşanmış olaylar, ayrıntılar yoluyla farklı bir bakış getiriyor.  

 

Hepimiz yaşıyor ve gözlemliyoruz, kimi konular artık Türk toplumu için birer birer “tabu”ya dönüştürülüyor. Bence Ermeni sorunu baş sırada. Neyse ki tarihe malolmuş kayıtlar, basılı gazeteler, kitaplar bugün kolay kolay yok edilemiyor! (****)

 

-Eh Recep Tayyip Erdoğan bir zamanlar Türkiye Başbakanı sıfatıyla, -Affedersiniz bana bile Ermeni dediler- söylemini kullandıktan sonra daha neyi tartışalım? (*****) Diyorsunuz değil mi? 

 

—Alim Gürerk’in düşünceleri— 

 

Şimdi, okumak isteyenlerin keyfini kaçırmamak adına, Narin ile Ali’nin Öyküsü’nü kenara koyup, “askeri kimliği de bulunan” yazarı Alim Gürerk ile yaptığımız söyleşiye yer vereyim:

 

SORU: Bu tutkulu aşkın öyküsünü irdelemek nereden filizlendi?  

  

GÜRERK: Türk-Ermeni anlaşmazlığının, koskoca bir asır boyu sürüp giden bir kin ve nefrete dönüşmesi beni hep üzdü, çok da düşündürdü. Bu kangren olmuş yaraya ait iki soru hep yer etti kafamda. Birincisi: Bu karşılıklı öfke kin daha ne kadar sürecek?” İkincisi ise: Bu nefret niye sürekli ve kimler tarafından yeniden üretiliyor? Doğduğum, büyüdüğüm mahallede beraber top oynadığım arkadaşlarımla, onların anne ve babalarıyla, ne benim ne de ailemin olumsuz bir anısı olmadı. Sadece bizde değil, diğer ailelerde de durum farklı değildi.Delikanlılığa geçtiğim yıllarda, Kuleli Askeri Lisesi’nin Boğaza bakan terasında akordeonu ile günün melodilerini çalıp, biz öğrencilere ça-ça yapmayı öğreten, ergenlik sorunlarımızı çözmemizde yol gösteren sınıf subayımız yedek Teğmen Yetvart’ın yaklaşımını unutmam asla mümkün değil.   

SORU: Bu ortam sizce nasıl bozuldu? 

GÜRERK: Ermenilerin, 26 Ağustos 1071’de, Malazgirt’te, Alparslan’ın Bizans’ı yenerek, Türklerin Anadoluya girmesinde önemli katkıları oldu. Osmanlı İmparatorluğunda ise artık onlar ‘Millet-i Sadıka’ diye adlandırılmaya başladılar. Darphane Müdürlüğünden kuyumculuğa, saray ressamlığından Dışişleri Bakanlığına, musikiden tiyatroya, mimariden tıbba, Dolmabahçe Sarayı’ndan Çırağan’a kadar birçok dalda unutulmaz ve değerli eserlere imza attılar.Ne olduysa, 1915’te oldu ve Ermenilerle Türkler arasındaki bu tarihi bağlar adeta silindi. Bin yıla yakın bir süre birlikte, iç içe yaşamış, kız alıp vermiş bu iki millet, birbirinden koptu ya da koparıldı. Bugüne kadar da bu kopukluk sürdü gitti. 

SORU: Yalanlar ve gerçekler arasına sıkıştı iki toplum değil mi? Hatta giderek tabulaştı bu kadim sorun? 

GÜRERK: İnsanların kendi aralarındaki ilişkilerde olduğu gibi milletler arasındaki  ilişkilerde de yalanlar zehirleyici sonuçlar yaratıyorlar.: Bu kitabı yazmaya çaba gösterdiğim yıllarda, amatörce yaptığım araştırmalarda iki tarafın da birbirine yalan yanlış ve de kurgulanmış sayısız suçlamalarına, yalanlarına rastladım. 

Uzun seneler dostça yaşanan bir dönemden sonra iki halkın üzerine çöken yüz yıllık zifiri karanlığı sonlandırma zamanı  artık gelmiştir. Bu yalanları çürütmek, gerçekleri ortaya çıkarmak gerekmektedir. Türk ve Ermeni halklarının aslında birbirine çok uzak olmadığını ve benzer yaşam tarzları olduğunu düşünüyorum.  

Dileğim, bu iki halkın eskisi gibi dostça, kardeşçe yaşam sürdürmesi. 

“Keşke öyle olsa” diyorum ve topik eşliğinde kadehlerimizi bu kadim dostlukların şerefine kaldıralım istiyorum ben de…  

 

 (*) https://www.kitapyurdu.com/kitap/narin-ile-alinin-oykusu/623078.html 

(**) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/6-7_Eyl%C3%BCl_Olaylar%C4%B1 

(***) https://yemek.com/tarif/topik/ 

(****) https://iletisim.com.tr/kitap/bir-zamanlar-ermeniler-vardi/9596 

(*****)https://m.bianet.org/bianet/toplum/157616-erdogan-afedersin-ermeni-diyen-oldu 

 

Alim Gürerk Kimdir? 

1948’de, İstanbul Fatih’te doğdu.

İstanbul’da; Beyazıt İlkokulunda, Vefa Lisesi Orta kısmında okuduktan sonra, Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirdi.

1969 yılında Kara Harp Okulu'ndan,
1970 yılında Tank Okulu'ndan,
1981'de Kara Harp Akademisi'nden,
1984'te Silahlı Kuvvetler ve Milli Güvenlik Akademisi'nden,
1989’da Almanya Sevk ve İdare Akademisinden mezun oldu.

1991-1994 yıllarında Almanya’da Bonn’da Askeri Ataşe olarak görev yaptı.

Çeşitli kıta ve karargâhlarda Tk. Bl. K.lıkları ve Tank Tabur K.lığı, 3ncü Ordu K.lığı ve Gnkur. Bşk.lığında karargâh görevi yaptıktan sonra, 1995 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

Aynı yıl, Mercedes Benz Türk A.Ş.nin ana ortaklarından Koluman Motorlu Araçlar A.Ş.de Özel Projeler Müdürü olarak görev alarak 14 yıl aynı görevi sürdürdü. 2008 yılında, Almanya’da bir iş toplantısından sonra geçirdiği rahatsızlık nedeniyle görevinden ayrıldı.

Dört yıllık bir ayrılıktan sonra, özellikle; silahlı kuvvetler ve otomotiv alanlarındaki bilgi birikimlerini ve deneyimlerini bir müddet daha aktarmak maksadıyla, ayrıldığı şirketten yapılan davet üzerine aktif çalışma alanına geri döndü. Üç yıl daha çalıştı ve 2015 yılında ise yaptığı göreve son kez veda edip, çocuklarına miras olarak bırakmak üzere yaşam öyküsünü yazmaya başladı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *