İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4667 %-0.05
36,5241 %-0.22
3.501.531 %2.297
3.071,15 0,58
Ara

Depremzede olmak için depremi yaşamak gerekmedi bu kez

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Depremzede olmak için depremi yaşamak gerekmedi bu kez

Film tam olarak nerede koptu bilemiyorum. Ancak depremzede olmayanların da yaşadıkları ağır travma için bu yazı sizlere büyük bir örnek olacak.

Yaşadığımız felaketi kelimelerle tanımlamaya kalkmayacağım, zaten hepiniz gördükleriniz ve görmediklerinizin ötesinde çok büyük bir kıyam yaşandığını maalesef biliyorsunuz.

Deprem bölgesinde değilim. Ancak uzaktan da olsa bir koldan 21 akrabamızı birden, diğer koldan da 5 kuzenimizi birden kaybettik.

Deprem sabahı bizde şokla başladı, kalp ağrısı ve bir şeyler yapabilme telaşı ile sürdü. Yitip gidenleri, acıları, çığlıkları, kurtarma videolarını, çöken binaları, yerin tıpkı bir yorgan silkeler gibi nasıl hareket ettiğini o kadar çok izledim ki, belki de istemsizce hücrelerime işledi hepsi. Sonra da kendi dünyamda müthiş bir kaygı fırtınasına kapı açtı. İlk gece yatağıma yattığımda sabahın dördüne kadar titreme nöbeti geçirdim. Ne örtsem asla ısıtmadı, titremelerimden kendim de korktum. Kısacık içim geçtiği uyuklama anlarında kendimi enkaz altında derin bir soğuğun içinde buluyorum, oğluma ulaşmaya çalışıyorum. Uyanınca bakıyorum titreme gerçek, diğerleri rüya. Uyumak istemiyorum ama anlık olarak içim geçince yine sonu gelmeyen kabuslar geri geliyor. Çocukların yüzü gözümün önünden gitmiyor. Şuan tek tek neredeler, kimin yanındalar diye düşünüp düşünüp içinden çıkamıyorum.

Oğlumu odasında yatıramıyorum. Arkadaşlarım da yatıramıyormuş. Tanıdığım herkes o geceden beri çocuğunu yanına alıp uyuyor. Okullar bu pazartesi açıldı. Okula bırakmak benim anksiyetemi iyice artırdı. Ya ayrıyken deprem olur ve bir daha birbirimizi hiç bulamazsak gibi sonu gelmeyen binlerce kaygı ile okul kapısından ayrıldım. İşten de ayrıldım, depoda yardım kolilerini açıp ayıklarken “ya bir gün ben de bu kolilerden gelenler ile yaşamımı sürdürmek zorunda kalırsam” sorusu bir an aklımdan gitmeden iş yapamıyorum. Duygularımı kenara itip, mantığımı kullanamıyorum.

Gün içinde dikkatimi asla toplayamıyorum. İnstagramda paylaşım yaparken sisteme ve göz göre göre yapılan umarsızlıklara karşı sükûnetimi ve nezaketimi koruyamıyorum.

Uyumak ise en zoru.

Hızlıca uykuya geçebilmek için geç saatlere kadar ayaktayım. Ama uyur uyumaz yine o uğultulu ses, derin soğuk ve üşüme ve betonların ağırlıkları rüyalarıma giriyor. Uyanıp kendi yatağında mis gibi uyuyan çocuğumu kaldırıp yine ortamıza alıyorum.

Sabaha dek kabuslar, sabah okul kapısında içimdeki kaygıları belli etmemeye çalışma çabası, gün içinde akıl sağlığımı koruyabilmek için yapabileceğim hiçbir şey de yok.

Ama anladım ki, meğer herkes böyleymiş.

Depremzede olmak için depremi yaşamak gerekmedi bu kez. Maalesef fay hattının uzağında olan bizler de çok ağır travmalar aldık bu felaketten. Umutlarımız ve geleceğe dair hayallerimiz yağmalandı.

Toplum olarak bu travmayı gelecek kuşaklara aktarmadan nasıl iyileşeceğiz bilemiyorum ama yine bir şekilde hayata dört elle sarılacağız. Önce bir yaralarımızı saralım, sonra da ruhlarımıza bakacağız…

 

Sevgiyle kal canım okur

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *