Toplumsal depresyona sürükleniş
Gündem kötü!
Gündem hep can sıkıcı…
Gündem yine ve yeniden boğazları düğümleyecek, evlere ateş, yüreklere kor düşürecek cinsten.
Soğumuyor hiçbir zaman, biri bitse bir yenisi başlıyor.
Boğazlarındaki düğümü kelimelere dökemiyorsun, yaşadığın felaketler karşısında yetersiz kalıyor dil.
Hayvan barınaklarında yaşanan korkunç katliamlarla sarsıldık, Narin cinayeti ile aklımızı yitirirken, Sıla bebek ile toplumun sinir uçları iyice bilendi. Otel yangını ile toplumsal bir depresyona sürüklendik. Gerekli tedbirlerin para ile önlenebileceği acil bir durumda bile, “masraf olmasın” mantığı ile yönetilen bir otelcilik anlayışında göz göre 36 bebeğin ve onlarca canın yanarak hayattan kopuşuna tanık olduk.
Toplum olarak neye ses çıkaracağımızı, hangisine ağlayacağımızı şaşırdık. Gecelik konaklama için 30 bin TL ödenen sezonun en iyi iş yapan tesisinde kalanların, uç uça bağlanmış çarşaflarla hayata tutunma çabalarını izlerken bizler de yaşadık o çaresizliğin kalbi ikiye yaran acısını. Gece yatağımıza girdiğimizde depremden korkarken, şimdi toplumca yangın anksiyetesi de yüklendi her milimi kaygıyla dolmuş zihinlerimize.
Toplum olarak bu kadar korkunç şeye şahit olmuşken, ruhen sağlıklı kalabileceğimizi düşünüyor musunuz? Hiç sanmıyorum. Bu korkular beynimize, bilinçaltımıza ve bilimselliği kanıtlanmamış olsa da, genetik kodlarımıza işlenerek nesilden nesile geçecek bana göre.
Kişi dile getirmese de o korkular, hayatlarını ve aldıkları kararları da etkileyecek. Babalar eskisi gibi rahat işe gidemeyecek uzun süre, aklı hep evde kalacak. Anneler aşırı kaygılı tutumları ile uzun bir süre mücadele etmeye çalışacak. Fırsatçılar artacak, karaborsacılar hemen iş başı yapacak. Belki yeni vergiler, yeni düzenlemeler gelecek ve büyük fillerin ezdiği çimenlerin bedelini karıncalar ödeyecek.
Uzun zamandır köşemde yazı yazmaya utanıyorum. Çünkü ben Muhalif Ailesinin her zaman hayata güzellik penceresinden bakan yazarı oldum. Gündemdeki popüler konularla derlediğim bir iyi yaşam rehberi sundum, bu konuları okurken gülümsetecek detaylarla doldurmak istedim. Bu köşedeki okurlarıma yazımı okuduktan sonra küçük bir tebessüm bırakmak istedim. Ancak iyi yaşam yazıları yazmak, anneannemin gülümseten nostaljik fotolarına bakmak gibi oldu bugün. Eski ve güzel bir şeymiş, geri gelmeyecekmiş gibi. Toplumsal depresyondan ben de nasibime düşeni almış bulunuyorum. Bir zincirin halkaları gibi birbirimize bağlı olduğumuz gerçeğini düşünürsek, yaralarımızı sarmak için yine tek çaremiz toplum olarak birbirimize sarılmak.
Unutmamak, unutturmamak, peşini bırakmamak.
Karanlığa çekilmeden, yaralarımızın kabuk tutması için her zamankinden daha çok çalışmak.
Ne yaptığın önemli değil.
Avukatsan eğer, bugün her zamankinden daha iyi hesap sormalısın, çünkü sen hesap sormazsan bu yara kapanmaz!
Yazarsan eğer, en çok bugün yazmalısın çünkü sen yazmazsan kimse okumaz! Öğretmensen eğer, en çok bugün öğretmelisin dünyada en önemli şeyin insan hayatı olduğunu!
Bir aşçıysan eğer en güzel yemeği bugün yapmalısın ki, toplumun felaketlerden aldığı kekremsi tat, yakmasın artık dilini.
Bir anne ya da babaysan eğer, çocuğunu en iyi bugün yetiştirmelisin ki; bilsin paranın değil, vicdanın en büyük zenginlik olduğunu.
Bir Nazım Hikmet şiiri dinlemek gibi hayat bugünlerde. Dibine kadar hissedersin o acıyı, ama yine de Nazım’ın dizelerindeki insanı sürükleyen ahenk ile sımsıcak olur kalbin. Şiirin girdabında kaybolur, gökyüzündeki pırıltı için ilhamla dolarsın.
Biliyorum hayli zor, ama bu yazıyı okuduktan sonra benim için gülümser misin?
Bil ki senin gülümsemen bir şeyleri tamir etmemize yardım edecek!