İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4661 %-0.06
36,5420 %-0.16
3.550.537 %3.58
3.073,62 0,66
Ara

Mutluluk var mı?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Mutluluk var mı?

Daha doğrusu soruyu  şöyle  sormak  gerekiyor.  Şu dünyada bunca acı, yoksulluk,  dost kazığı,  aşk  ihaneti,  bebek ölümü,  hastalık, kalleşlik, mandepsi, dubara, üç kağıt, katakulli, karmanyola, yer depremi, yürek enfarktüsü, sel baskını, hartzurt,  ketenpere, gıllıgış, envai çeşit zulüm ve hiç değişmeyecek bir gerçek olarak ölüm varken, insanın tut ki mutlu olmasının bir kıymeti  harbiyesi  olabilir mi? Bütün bunların varlığının pekala da ayırdındayken, ille de mutlu olacağım diye çabalamak, akıntıya kürek çekmek olmaz mı?

Ne yaparsak yapalım, ölümün omuz başımızda bir alıcı kuş gibi  tünediğini  bilmek, insanların mutlu olmasını engelleyenlerden  biri, ya  da çoklarınca öyle kabul ediliyor. Çoğunlukla, öte dünyanın bilinmezlerinden, günahlarımızdan ve bu günahlarımızın eninde sonunda cezalandırılmasından korktuğumuz için korkuyoruz ölümden.

Ne söylenirse söylensin, hangi felsefi kılıf giydirilirse giydirilsin, her gün yeni bir  hastalığın daha hakkından gelinsin, bilim adamları neredeyse dakika başı ahir insan ömrünü bir lokma daha uzatacak yeni bir ilaç bulsun, ölüm var ve göbekli bir Budha heykeli gibi bağdaşını kurmuş, biz insanları savuluyor.

Kimimiz tüfekle vurulmuş bir yaralı kuş gözüyle bakıyoruz hayata. Bazılarımız ise belki de bu dünyadaki dolabımız biraz hallice olduğundan, onu bir sevinç yumağı, baldudak bir kadın, kanatları gümüşlü narin bir kelebek sayıyoruz.

Evet. Ölüm bize dayatıyor ama neyse ki hayat da bize dayatıyor. Ben de varım diyor. Ölümün kardeşiyim ben diyor. Bütün bu çirkinliklere, acılara rağmen mutluluğu kıyısından köşesinden yakalayabilir insan diyor.

Annemizin, babamızın, yakınlarımızın, dostlarımızın, kardeşlerimizin cenazelerinden dönerken, evimizin sokağında apansız karşımıza çıkıveren, sarı, beyaz, yavruağzı, kavuniçi, kan rengi güller, zümrüt kesilmiş kavak, kestane, japonelması ve de manolyaları görünce, içimizde yepyeni fıskiyeler açılmıyor mu? O anda ölümü elimizin tersiyle itip, yaşama sevinci fışkıran yollarda, ışıkları, renkleri, kokuları lak lak içerek koşturmaya başlamıyor muyuz?

Aklımızın bir köşeciğine yazıverelim, ölüm vardır ama hayat da vardır, üstelik hayat hem bir kızıl karanfildir, hem de sevgili Tarık Dursun K.’nın  betimlemesiyle  bir “aspirin karanfil”dir.

Siyahıyla, beyazıyla, ara yerdeki grisiyle hayat da ölüm kadar su götürmez bir gerçek. Nazım Hikmet boşuna demiyor “Yaşamak ciddi bir iştir” diye.

İnsanız, başımıza kötü işler de gelir tabii ki. Aç kalırız, susuz kalırız, tütünsüz kalırız, parasız kalırız, daha da kötüsü sevgisiz kalırız, yalnızlığa da düşeriz. Hergün Sezar oluruz. Yani en sevdiğimiz, güvendiğimiz Brütüsler arkamızdan hançerler bizi. Galata’daki meyhanelere dadanırız. Rakıya ve tütüne düşeriz. 

Başınız öne eğilmesin, atom bombasıyla falan biz insanlar tarafından yok edilmedikçe, tanrının her günü dünyada yeni bir Picasso sabahı daha başlar. Gümüş beyazı, firuze mavisi, kobalt moru, metal kurşunisi bir aydınlık dağlardan aşağı inmeye koyulur. Salah Birsel’e göre, Balıkesir otobüs terminalinde satılan kolonyaların adları bile insanı mutlu etmeye yeter ki bu kolonyaların adları gerçekten de Beyaz Zambak, Magrif, Hatıralar, Altın Damlası, Çimen, Endora, Unutma Beni, Limon Çiçeği, Tütün ve Gizli Çiçek gibi mutluluk fiştekleyici, cimcirikli adlardır.

Çobanaldatan kuşunun Kıbrıs’taki adının Papazaldatan, Bukalemun’un Burnukapan, Gelinçiçeğinin Gelinkolyesi, Akşamsafasının Ağlargüler, Danaburnu’nun Kızboğan, Ispanağın Canotu,  Amyantın Pamuktaşı ve Parlağın da Cimcimi olduğunu bilip öğrenmek de bir mutluluk keyfidir ki Şengül Hamamı’nın göbek taşı keyfi kaç para?

Ne olursa olsun, hayat sedefli, çifte davullu ve merhabalı bir serüvendir. Şu güzelim Eylül gününde sadece ölümden bahsetmek yanlış olacaktı. Onun için ben de hayatı ve mutluluğu biraz daha keşkekleyeyim dedim. Merhaba...

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *