İnsanların gözünü bağnazlık kadar perdeleyen hiçbir duygu yoktur. Bu perde ki yalnız güneş değil; düşünce de, eleştiri de, mantık da geçirmez… Herhangi bir varlığa yahut fikre körü körüne inanmak gözün önündekini dahi görmeye mâni olur.
Yakın zamanda tecrübe ettiklerimiz dediklerimi kuvvetlendiriyor: takıntılar memleketi bataklığa doğru itiyor…
Yakın zamanda sayın Kemal Kılıçdaroğlu bir beyanında helalleşme çıkışında bulundu… Zaman zaman aşırıya kaçan tavırları olsa da sayın Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışını zemheride gökte beliren güneşe benzettim ve sevdim. Nasıl sevmeyeyim? Siyasetin nefretle, yok saymakla, hataların üstünü örtmekle esen fırtınası; senelerdir uçurmadık kırmadık yer bırakmadı memlekette…
Üstelik Kemal Bey, bu çıkışıyla kendi partisine de bir özeleştiri getiriyordu… Kullanılmadığı çok olduğundan unutanlar için hatırlatayım: Özeleştiri kendini sorgulayıp, eleştirmek mânâsına gelir…
“Helalleşme” bir polemik haline dönüştürülüp, ülke gündemimize tıpkı 66 milyon yıl önce dünyamıza çarpan meteor gibi düştü. Fakat iki meteor arasında mühim bir fark vardı. O eski meteor dünyadan zavallı dinozorların neslini silerken, bu yeni meteor ülkemizdeki zavallı rolü oynayan dinozorlara tesir etmedi!
Hanedan mensubu bir zat Kemal Bey’e, “Osmanlı Hanedanı ile de helalleşecek misiniz?”, sorusunu yöneltti… Okurken inanınız, “Ah kuzum, ne oldu size?”, diye sorasım geldi...
17 Eylül 2021 tarihli Oksijen gazetesinde sayın Zülfü Livaneli’nin yazdığı “Hanedana ne oldu?” başlıklı yazı geldi aklıma… Yazıda, Bolşevik vahşetiyle katledilen Romanov Hanedanına değinen Zülfü Bey söz bizim Hanedana geldiğindeyse, “Türkiye gibi geçmişi sert ve kanlı infazlarla dolu bir ülkede Hanedana böyle bir zulüm uygulanmadı…”, der haklı olarak. Evet, medenice ülkeyi terk etmeleri istenir. Asırlarca kendi malları olan ülkeyi…
Yurtdışında ekonomik sıkıntı çeken Hanedan mensupları ne yazık ki olmuştur. Gene de sıkıntı ile infazı birbirine karıştırmamak gerekir…
Cumhuriyet rejimlerinde Hanedanla helalleşme ancak geçmişte bir vahşet varsa olur. İnsanî açıdan bakılacak olursa… Kendi aile mensuplarının bile kendilerine daha fazla zulüm uyguladıkları – ki Sultan Reşat’ın ve Sultan Ⅴ. Murad’ın senelerce hastalıklı bir evham neticesinde oda hapsinde tutulması, Sultan ⅡⅠ. Mehmed’in onlarca kardeşini taht uğruna katletmesi vb. birçok vahşî vak’a örnek gösterilebilir – bir Hanedandan, kuvveti ve vesayeti halka veren Cumhuriyet hiç yoktan neden helallik istesin ki?
Helalleşmeye Hanedan dâhil edilecekse, ülkemizde helallik isteyecek bizzat Hanedanın kendisi olmalıdır. Kuyucu Murat Paşa’nın kazdırdığı kuyular için, Sultan Ⅱ. Abdülhamid’in devrin münevverlerine gösterdiği kötü muamele için, en büyük şairlerimizden Nef’i’nin bir batıl itikat neticesinde katledilip cesedi Sarayburnu’ndan atılmak suretiyle yok edildiği için… İçin ve için… Liste yapmayalım isterseniz yer yetmez!
Tabii geçmiş günlerdir ve o günün şartları içinde değerlendirmek lazım gelir diyorsanız, amenna, söyleyecek lafım yoktur. Tarih bilimi de meselelere genellikle böyle bir akl-ı selimle yaklaşır. Sonuçta ecdadımız ve geçmişimizdir, inkâr edecek değiliz. Hep kötü zamanları değil, iyi günleri de beraber yaşamışızdır.
Yalnız… Her konudan kendimize pay istersek medeniyet yolunda bir arpa boyu mesafe alamayız. Ülkedir bu, yağma Hasan’ın böreği değil!
Yorum Yazın