Çin’in küresel ekonomik sistemin dışında olup güçlendiği yıllarda, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi için büyük çaba sarf eden ülkeler, çeşitli yuvarlak masa toplantılarıyla, üzerinde uzlaşılan bir serbest ticaret mekanizması yaratmışlardı. GATT’ın yerine geçen Dünya Ticaret Örgütü(WTO) istisnalar dışında kalan dünya ticaretinin düşük ticari tarifelerle yapılmasını, böylece gerçekleşecek olan ithalat maliyeti düşüşü ve piyasalarda artan ürün çeşitliliği ile her ülkenin munzam refah artışından pay alacağını öngörmüştü. Ticari tarife indirimlerini telafi etmek için uygulanan keyfi engelleri, kota ve benzeri uygulamaları ve devlet destekleriyle sağlanan rekabet avantajlarını yine WTO izlemiş, kimi ülkeyi bu yüzden damping davalarında cezalandırmıştı. WTO nun kurumsal bir rüşt kazandığı 2000 li yıllar, kurum için yeni gelişmelerin yarattığı güçlükleri de getirdi. Tabii bu gelişmelerin başında 11 Aralık 2001 de Çin’in WTO ya üye olması geldi. Çin WTO ya koşullu kabul edildi. Üyelik sonrasında üzerindeki ABD denetimi, dünyaya kapalı olduğu yıllara göre arttı. Ama ilk Trump döneminin Çin- ABD ilişkilerinde yarattığı çatışmacı farklılık, bambaşka oldu. Bu farklılık 2025 den itibaren yaşanacakların teminatı.
Manevra Alanı Geniş bir Ejderhayla Güreş Zorluğu
Çin, 2001 den sonra, zaten aralarında muz, şarap, çelik, çomak, hardal, peynir, balıkçılık ve ormancılık diye irili, ufaklı ticari çatışmalar yaşayan dünya devlerini daha yakından tanıdı. Küresel ticarette her alanda at oynatmaya ve hızla her ülkeyi gölgede bırakmaya başladı. Üretim ve pazarlama etkinliğini bölgesel işbirlikleri ile pekiştirdi. Dünyanın her yerine demiryolları döşeyip, limanlar inşa ederek yayıldı. Ticaret savaşlarına tanıklık ederek talim yaptı. Zamanla WTO koşul ve kuralları ona vız gelmeye başladı. Demir atına binip seddini aştığında, Avrupa Marco Polo efsanesi ile bu ritme ayak uydurmaya çalıştı. ABD de Çin fırtınasının etkisi, WTO üyeliğini izleyen ilk yıllarda, Irak savaşı nedeniyle pek önemsenmedi. Ama 2007 mali kriziyle birlikte, Çin mallarının Amerikan piyasalarını ele geçirmesinden dolayı şikâyetler arttı. Barack Obama’nın 8 yıl süren başkanlık döneminde görünürde uzlaşmacı olan Amerikan ticaret yaklaşımı, Trans Pasifik Ortaklığı kisvesinde Çin’i dışlamaya çalıştı. Ama bu Çin’i Rusya ve Kazakistan ile doğal gaz, Hindistan ve Çin Hindi ile ASEAN, BRICS ile karma bir yapıyla daha sıkı fıkı olmaya itti. Çin artık Orta Doğu, Afrika ve Doğu Akdeniz’e taşmış, Arap Baharı sonrasında Libya’da bile kendine yer bulmuştu. Artık elektrikli otomobiller, yarı iletkenler, Huawei gibi casus kabul edilen telefonlar ve ucuz tüketici malları ihraç ediyordu. Üstelik modern çağın çerçisi, bunları döşediği raylardan kaydırdığı trenlerle her yöne götürmeye ve götürdüğünden azını aynı vagonlara yükleyerek tüketim toplumuna dönüşen ülkesine getirmeye başlıyordu. Trump’ın ilk defa seçildiği 2016, işte Çin’in dünya ticaret sahnesindeki karakter rolünün güçlendiği yıldı. Bu nedenle ilk Sino - Amerikan Ticaret savaşının 2016- 2020 arasında başladığı söylenebilir. O dönemde ABD nin çıkardığı gürültü, yürürlüğe koyduğu önlemlerden daha çoktu. Ayrıca araya Covid kapanmasının başlangıcı girince, ticaret zaten hem daraldı, hem de arz zincirlerinde Çin’in önemli rolü daha iyi anlaşıldı. Ama Çin her zaman WTO kurallarını ihlal etti. Karmaşık sanayi politikaları ağı, sınai destekleri, şaibeli teknoloji transferleri ve ithalatta piyasaya giriş sınırlamaları ile küresel piyasalarda üstünlük elde etti.
Trump’la Değişen ABD ve Çin İlişkileri
Duyarlı Amerikan koruma lobilerinin sesi ise ilk başkanlık döneminde Trump oldu. Şimdi yine Trump olacak. İlk döneminde tüm küresel ticaret kurallarını hiçe sayan Trump, daha önce yapılması akıllardan bile geçmeyen keyfi uygulamaların önünü açtı. Birinci Trump dönemi, kişiselleşmiş bir Çin politikasının başlangıcı oldu. Trump bazı politikaları bizzat Mara-Lago’dan yürüttü. Bir kısım uygulamaları ise Çin uzmanlarına bıraktı. Durum böyle olunca Trump’ın bazı yaklaşımları, ABD nin uzun dönemli çıkarları kadar, Çin odaklı ulusal güvenlik ekibinin karma hedeflerine ters düştü. Trump’ın ABD nin geleneksel müttefiklerine karşı sergilediği aşağılayıcı tavır ve ticaret müzakerelerini yaptırımlara tercih etmesi, dünyada farklı yankılandı. Neler yapıldı? 2017 de Çin ile başlayan bir ticaret savaşı, söz verildiği gibi devreye girdi. Çin malları ithalatına milyonlarca Dolarlık tarife uygulaması başlayınca, iç piyasada fiyatlar yükselmeye, enflasyonist baskı artmaya başladı. Ama ilgili alanlarda ulusal üretim artışı yerine, ithalat kısmen başka ülkelere kaydı. 2018 yılından itibaren, bir önceki yıl başlayan ticaret savaşı, tüm Amerikan hükumet organlarının Çin ile olan ilişkilerine sıçradı. Adeta Çin ile ABD arasında bir soğuk savaş dönemine girildi ki bunun bir örneği, 2018 yılı başında hazırlanan ve Çin’in Güney Çin denizindeki askeri kalkışına karşı oluşturulan İndo-Pasifik Ulusal Güvenlik Stratejisi olarak şekillendi. ABD Adalet Bakanlığı aynı yıl yeni bir Çin Girişimi başlatarak Çin’in teknolojik casusluk faaliyetlerinin izini sürmeye başladı. 2019 da ise Trump yönetimi daha da sertleşerek, özellikle Dışişleri sekreteri Pompeo’nun ağzından Çin Komünist Partisini açıkça uluslararası hegemonyacılıkla suçladı. Bu saldırgan tavırların amacı yararının kime olacağı belirsiz bir ticaret anlaşması imzalanması olunca, yöntem ile amaç arasında oluşan dengesizlik uluslararası bir tedirginliğe neden oldu. Bütün bunlar yapılırken insan hakları istismarı ve emek sömürüsü ile suçlanan Çin’e karşı hiçbir yaptırım uygulanmaması, dikkatlerden kaçmadı. Yine de 2020 de yeni ABD-Çin ilişkilerinin ana çizgileri şekillenmişti. Nitekim Trump 2020 başında görevden ayrılmazdan önce Çin’le bir ticaret anlaşması imzaladı. Ama sonra Çin’i dünyaya Covid yaymakla suçlamaya başladı. Zaten ticaret te durma noktasına gelmişti.
Pompeo’dan Rubio’ya Devredilecek Çin Dosyası
Şimdi yeni bir Sino- Amerikan ticaret savaşının ayak sesleri duyuluyor. Üstelik bu savaşın 2027 sonrasında uğrayacağı durak belirsiz. 2029 da Tayvan’ın ana karadan ayrılışının 80. yılı hatırlanırken, Çin, 2049 da teslim edileceği sözü verildiği iddiasıyla yeni bir soğuk penceresi açacaktır. Yeni Trump dönemi Pompeo’yu izleme hazırlığındaki Dışişleri Sekreteri Rubio, tartışmalı bir Savunma Sekreteri Hegseth ve kan kırmızı bir Çin düşmanı olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz ile yangına körükle gitmek için tüm ticari kanalları kullanacaktır. Çin’i tahrik edecek her tür ticari tarife ve yasaklar devreye sokulacak ve Güney Çin Denizindeki çatışma ortamından, savaş sanayi atılımları yaratılacaktır. Ukrayna-Rusya savaşını Rusya, Gazze savaşını İsrail lehine sonlandırıp, Çin’in karşısına dikilmek için gerekli her türlü askeri donanımın kullanılacağı söylemleri sadece Tayvan’ı ilgilendirmiyor. Trump, hem ülkesine, hem de dünyaya zarar vereceğinin farkında değil. İşe Çin’e karşı uygulanacak yüzde 60 oranında ticari tarifelerle başlama planı ise, ABD ekonomisinin altına enflasyon dinamiti yerleştirmekle bir. WTO ya ise yeni bir çalım. Tabii hedefinde tüm uluslararası kurumlar da var. Trump zücaciye dükkânına giren fil gibi.
Yorum Yazın