Amerikalılar bugün, yeni başkanın Kamala mı, Trump mı olacağına karar verecekler. “Hayırlara vesile olsun!” diyeceğim ama iki adayı da anlayabildiğim, tanıyabildiğim kadar, pek de dilim varmıyor. “Amerikalılar düşünsün” de diyemiyorum çünkü istesek de istemesek de dünya da, biz de, ABD’nin yapacaklarından etkileneceğiz. Ben önce, iki başkan adayının da üzerinde durduğu, bizim de yaşadığımız bir sorundan söz edeceğim: Düzensiz göçmen sorunu.
Dünyanın kıskandığı ülke: Türkiye!
ABD, yaklaşık 2.5 milyon kadar bir düzensiz göçmen sorunu ile karşı karşıya ve bu durum iki adayın da canını sıkıyor. Biri duvar örmeye devam etmeyi diğeri faklı yöntemlerle bu konuya bir çözüm getirmeyi planlıyor. Doğrusu yaklaşık 350 milyon nüfusu, dünyanın birinci ekonomisi, dünya para sisteminin sahibi ve yönlendiricisi ve daha birçok güçlü yanı ile ABD’nin bu yaptığına, ayıp derler. Yaklaşık 80 milyonluk Türkiye’den örnek alsın. Kimine göre 10 kimine göre 13 milyon düzensiz göçmen bütün yurdu işgal etmiş, biz hala “Lübnan’lıları, Afganları da alırız. Her isteyen gelsin.” politikası izliyoruz. Dünyanın kıskandığı ülke olmak böyle bir şey demek.
ABD ne yapmak istiyor?
Dedim ya ABD, ucu bize de dokunan bir ülkedir. Nitekim NATO hatta “stratejik” müttefikimiz ABD, uzunca bir süredir Yunanistan ile pek bir içli-dışlı olsa da bu işbirliğinin en yoğun olduğu yer, Ege Denizi. Yunanistan’ın en güneyinde Girit-Suda Körfezi’ndeki ABD deniz üssünden sonra şimdi de en kuzeyinde, Dedeağaç’taki büyük ABD üssü, doğrusu beni düşündürüyor. Bu işte bir Çapanoğlu var gibi. Dahası da var.
ABD son zamanlarda, antlaşmalarla askerden arındırılmış Ege adalarına ABD askeri ve silahı da getiriyor. Bu arada Yunanistan da, Anadolu’nun burnunun dibindeki, çoğu askerden arındırılmış veya kime ait olduğu anlaşmalarla belirlenmemiş adalarda, adacıklarda hatta kayalıklarda iskeleler, rıhtımlar, limanlar vs. inşa ediyor. Bunların açılış törenlerine, bazı hallerde Yunanistan Savunma Bakanı ama hemen her zaman bir üst düzey Yunan askeri yetkili katlıyor.
Ege yetmemiş olacak ki ABD Doğu Akdeniz’e uzanıp, GKRY ile de sıkı fıkı ilişkiler içine giriyor. Önce GKRY’ne silah ambargosunu kaldırıyor, şimdi de Biden, giderayak GKRY Cumhurbaşkanı’nı kabul edip, yakın işbirliği, müttefik görüntüsü vermeye özen gösteriyor.
Belki yanılıyorum ama NATO ve stratejik müttefikimiz ABD, sanki bizi sarıp, sarmalamak, sevgiyle kucaklamak (başka şekilde de ifade edilebilir ama bana yakışmaz.) istiyor gibi!
Sanki Rusya’dan da hayır yok!
Bu arada, Erdoğan’ın BRICS toplantısında Putin’den, Esat ile konuşabilmek için yardım istemesinin üstünden ancak birkaç gün geçmişken, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “elimizden geleni yapacağız da Esat’ın, Türkiye’nin, askerini Suriye topraklarından çekmesi koşulu var.” deyiverdi. Aynı Rusya, birkaç hafta önce de, Kuzey Suriye’de, Türkiye’nin desteklediği, Esat karşıtı güçlerin önemli merkezlerinden birisi olan İdlib’i, birkaç gün üst üste bombaladı. Durum bu iken, Hakan Fidan dostumun, Esat’a, Kuzey Suriye’de Türkiye’nin desteklediği taraflarla görüşmesini önerdiğimizi söyleyip, bunu kabul etmediği için, “Esat henüz uzlaşıya hazır değil!” demesi ne anlama geliyor, bilemedim.
Birileri bize mesaj mı veriyor acaba?
Etrafımızda bütün bunlar ve daha niceleri olurken Türkiye’yi yönetenler veya yönettiği düşünülenler, her türlü denetimden geçmiş olması gereken ve Yüksek Seçim Kurulu’nun “seçime girmelerini uygun gördüğü”, bunu da verdiği belgelerle tescil ettiği, seçilmiş belediye başkanlarını şafak baskınlarıyla görevden alıp, yerlerine valileri, vali yardımcılarını kayyım atıyor! Hem de Devlet Bahçeli, “dünyada var!, yurtta da sulh olsun!” diyerek, Öcalan’ı hapisten çıkarıp, Büyük Millet Meclisi’ne getirmeye çalışır ve onun bu girişimi Erdoğan tarafından yere göğe sığdırılamazken.
Birileri bize bir mesaj mı vermeye çalışıyor bilemedim ama birilerinin bizim aklımızla alay ettiği, hatta aklımızı kaçırmamızı sağlamaya çalıştığı kuşkusuz.
Acaba Prof. Dr. Emre Kongar’ın bir süredir dilinden düşürmediği, CIA psikiyatristi Cameron’un şok tedavisinden yola çıkan, Naomi Klein’ın “Şok Doktrini” adlı kitabında anlattığı, toplumları tümüyle değiştirmek ve Neoemperyalizme teslim olmalarını sağlamak kurgusu, şimdi de Türkiye üzerinde mi deneniyor? Ve bu arada etrafımızda akbabalar mı dolaşıyor?
Bir an önce aklımızı başımıza toplasak iyi olacak. Yoksa ne devlet kalacak, ne ülke? İşin şakaya gelir yanı yok.
Yorum Yazın