1 Ekim sürecinden aldığım koku
Geçen hafta boyunca İstanbul'daydım. Haftanın ilk günü Pazartesi ÜPV'nin yargının araçsallaştırılmasına ilişkin, buradaki açılış konuşması nedeniyle TBB ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yeni bir soruşturma açılan panele katıldım. CHP Genel Başkanı Özel'in de katılıp açılış konuşması yaptığı panelde özellikle Prof. Dr. Hasan Sınar'ın konuşması hukuksal açıdan çok kıymetliydi. Anladık ki, Esenyurt Belediye Başkanı Özer'in tutuklanması asla kabul edilemez; daha doğrusu tutuklanması bile büyük bir hukuk skandalı! (Değerli hukukçu, Prof. Dr. Adem Sözüer, Mirgün Cabas'a konuşmuş haksız ve hukuksuz gözaltı ile tutuklamalara ilişkin; videosunu bana da iletmiş. Herkesin dinlemesini öneririm).
“1 EKİM SONRASI TÜRKİYE”
Geçen haftanın altıncı günü, cumartesi de başkan Altan Ertürk'ün davetiyle "1 Ekim Sonrası Türkiye ve Esad Sonrası Suriye" başlıklı kapalı toplantıya katıldım. Akademi, medya, yerel yönetim, siyaset vb. alanlardan önemli simaların yer aldığı ve gerçek bir think-thank havasındaki iki oturum da kıymetlidir, aklımızda önemli şeyler kaldı.
"1 Ekim Sonrası Türkiye" oturumunda moderatörlüğü Hakan Tahmaz yaptı. Konuşmacılar ise Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik ile Prof. Dr. Mesut Yeğen'di. Çelik, kısa süre önce kurucuları arasında olduğu Barış Vakfı için hazırladığı "Kürt sorunu için bütünlükçü barış yöntemi" başlıklı raporu üzerinden konuştu. Bu önemli raporu Cumhur İttifakı'nın DEM ve Öcalan ile başlattığı yeni süreçle ilgilenen başta sürecin aktörleri olmak üzere herkesin okumasını, incelemesini öneririm. Ben de panelin ertesi günü okuyarak çok yararlandım. Yeğen'in açıklamaları gerçekçi ve pragmatikti. Dikkate değer bulduğumu belirteyim.
DEMOKRASİ VE HUKUKTAN UZAKLAŞARAK NASIL OLACAK?
Fakat 1 Ekim'de bu defa Dr. Bahçeli'nin başlattığı süreçle ilgili endişe, kaygı ve soru işaretlerim var. Oturumda konuşmacılar değil ama soru-cevap ve katkı bölümünde birçok katılımcının da benim gibi hissettiğini gördüm.
Şöyle ki: Seçimli otoriter rejimden -son atılan kimi adımlara ve bazı açıklamalara bakılırsa- neredeyse totaliterliğe geçişin eşiğinde olan ülkemizdeki demokratikleşme sorunu ne olacak? Demokrasiden, özgürlüklerden, adaletten, hukuktan uzaklaşan ülkemizde iç barışı nasıl sağlayacağız? Yoksa demokrasi, özgürlük, hukuk mücadelesinı mi öne almak daha yerinde olur? Bu mücadele ve kazanımları mi iç barışa yaklaştırır ülkemizi? DEM de böyle mi düşünmeli, yoksa bana ne demokrasi, hukuktan vb. diyerek dar alanda mi kalmalı?
SEÇİM OYUNU
Ayrıca, kanımca 1 Ekim'de başlatılan süreç Erdoğan'ın yeniden seçilmesi için bir start. 1 Ekim'i böyle okuyorum. Belli ki 1 Ekim'den önce devletin ilgili kurumları Öcalan ile de DEM ile de görüşmüş. Fakat Türkiye'nin kurucu partisinin, halihazırda da birinci partisinin süreçten hiç haberi yok! 1 Ekim'de öğreniyor kamuoyu gibi. Bu önemli bir handikap ve sürecin gerçek amacının yeniden aday olup seçim kazanmak olduğunu ortaya koyuyor aynı zamanda.
Olacak iş değil; güya barış, silah bırakma vb. konuşuyorsunuz; bir yandan da bilhassa CHP-DEM işbirliği ile seçilen belediye başkanlarının yerine kayyım atıyorsunuz! Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk'ü görevden alıp yerine kayyım atıyorsunuz, sonra da onunla müzakere ediyorsunuz!
Öcalan 'etkisiz eleman' mı, asıl 'eleman' Kandil mi? Bu da ayrı bir garabet.
MALUMUN İLANINA MI HAZIRLANILIYOR?
PKK, zaten kadrosunu ve silahını Suriye'deki oluşumu gerçekleştirmek ve güçlendirmek için oraya taşımış durumda. İçerideki silahlı eylem sayısı 10 yıldır birkaçı geçmiyor.
Şu mudur? Arka kapı diplomasisinde ABD ve kara gücü YPG/PYD/PKK, Ankara'ya "bak PKK içeride mutecaviz eylemlerde bulunmuyor, buna karşılık sen de Rojava'yı rahat bırak" mı diyor?
Böyle bir zımni anlaşma varsa Vaşington-Ankara arasında -ki, Trump'ın Erdoğan'a son öğüdü bu yönde- o zaman evet, Öcalan 'Türkiye Cumhuriyeti'nin içinde silah istemiyorum, eylem istemiyorum" diyebilir. Böyle bir 'tiyatro' sahnelenebilir. Hatta sembolik olarak bir yerlere çalışmayan bozuk silahlar, özelliği kaybolan el bombası bazı düzenekler bile bırakılabilir. Kandil de bunu onaylar.
Harolop-şorolop! Öcalan'ın çağrısı ile PKK sözde silah bırakmış olur, Cumhur İttifakı zafer havasına girer, DEM'e bazı fırsatlar sunulur, Erdoğan seçime güya 'büyük bir sorunu çözmüş' olarak girer!
Benim 1 Ekim sürecinden aldığım koku bu.