Rakibinden kaçma geleneği

Siyasi liderler, yetmişli yıllarda Türkiye’de televizyonun evlere girmeye başlamasıyla birlikte gazetelerin, mitinglerin ve radyonun dışında ekranda da halkla buluşma fırsatı yakaladılar. TRT’nin haber bültenleri ve düzenlenen açıkoturumlar özellikle parti başkanlarının fikirlerini daha büyük kitlelerle paylaşmalarını sağladı. Ancak yetmişli yılların kaos ortamı, bu liderlerin televizyonda bir araya gelerek tartışmalarının önünü kesti.
12 Eylül’ün ardından, 1983 yılında yapılan seçimler, siyasi parti başkanlarının bir araya gelerek seçmen önünde kozlarını paylaştıkları ilk deneme oldu. Bugün halen hatırlanan köprünün satılıp satılamayacağına dair diyalog Turgut Özal ile Necdet Calp arasında bu oturumda geçti.
Özal’ın ANAP’ı 1983 seçimlerinden güçlü bir biçimde tek başına iktidar olarak çıkınca bu açıkoturumlar da kendiliğinden son buldu. Özal, rakiplerini küçümsüyor ve onlarla bir araya gelerek ülke sorunlarını konuşmaktan kaçınıyordu.
Bu küçümseyici tavır, ANAP’ın seçmenden sert bir uyarı aldığı 1989 yerel seçimlerine kadar sürdü. Seçimden sadece 15 gün sonra Özal inadından vazgeçmiş, Demirel ve İnönü ile TRT’de uzun bir programa katılmıştı. Özal’ın program boyunca çektiği sıkıntı adeta birebir yüzüne yansımıştı.
Liderlerin ekran karşısında birbirleriyle konuşma, tartışma ve fikirlerini sunma geleneği doksanlı yıllar boyunca devam etti. Bu süreçte, özellikle 1995 seçimleri öncesinde tek başına iktidar bekleyen Erbakan haricinde bütün liderler çeşitli yayınlarda birbirleriyle karşı karşıya geldiler. Özellikle Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller arasında yaşanan sert polemikler bu toplantılara damga vurdu.
Bu tür toplantıların son örneği, 2002 seçimleri öncesinde anketlerde önde çıkan iki parti olan AKP ile CHP’nin genel başkanlarının katılımıyla yapılan bir televizyon programında yaşandı. Recep Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal’ın karşı karşıya geldiği program genelde sakin bir biçimde geçmiş, doksanların sert tartışmaları yaşanmamıştı.
Fakat Erdoğan da seçimi kazanmasının ardından tıpkı Özal gibi bu tür yayınlardan ısrarla kaçınmaya başladı. Özellikle CHP’nin genel başkanları Baykal, Kılıçdaroğlu ve Özel’in defalarca yaptıkları çağrılara olumlu bir yanıt gelmedi. Benzer tek oturum, 2019’da tekrarlanan İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinde Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım’ın katılımıyla yapıldı. Her ne kadar Erdoğan ekrandan uzak kalsa da bu, Özal’ın 1989 seçimlerinin ardından rakipleriyle bir araya gelmesiyle benzeşen bir durumdu.
Bugün yaklaşan muhtemel erken seçim öncesinde Erdoğan’ın gün geçtikçe güç kaybettiği açıkça görülen bir gerçektir. CHP’nin adayı ise yüksek bir ihtimalle Ekrem İmamoğlu olacaktır. AKP’nin bütün gücüyle İmamoğlu’na ve çevresine saldırması ve adeta açık araması da bunu doğrular niteliktedir. Erdoğan’a yakışan, çok sayıda açığı olduğuna inandığı muhtemel rakibiyle ekran karşısında bir araya gelerek elindeki delilleri ortaya sermektir. Bu, bir sonraki seçimi kazanması adına kendisi için önemli bir fırsattır. Ayrıca belki bu sayede kimin diploması var kimin yok daha net anlaşılabilir.