İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4885 %0.05
36,6474 %0.2
3.525.187 %2.33
3.072,50 -0,06
Ara

“Seni yalnız seni”

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
“Seni yalnız seni”

Şiir, her şeydir.

Şiir, Rabindranath Tagore, uyarlama ve ek söz, Dilek Özer ve Metehan Dede.

Müzik, Dilek Özer ve Metehan Dede.

Şiir, olmadan edebiyat olmaz aşk olmaz, hiçbir şey olmaz!

Sinemaya şiirler girmiş midir? Yoksa filmi, film yapan şiir midir? Önce bunu  anlamak lazım. İran’lı şairin kendi kültürünün köklerini, aşkın kökleri gibi sarmalayan bir şiire, bir film için yapılmış müzik. Hangi film? OSMAN SEKİZ.

Baştan söyleyeyim Ezel Akay’ı her zaman başarılı bulurum, hatası ve sevabı ile emeğe saygı duyarım, o da ayrı. Ama Ezel Akay’ın her zaman renkli, sıra dışı filmlerinden biri demek haksızlık olur. Çünkü bu film, Türk Sinemasında fantastik anlamda bir ilk. Film sonrası konuştuğumuzda, tam iki yıl on ay, süre zarfında çekilen ve izlenildiğinde de fark edileceği gibi son derece meşakatli bir film çalışması var. Neyse ki bütün ekip, tam teşekküllü birlik oluşturmuş. Ter içinde kalmalarına, pipetimi taksana, gibi uçuk görünen repliklerin uçuştuğu soyunma odasında, el ele vermiş olmanın, güzel bir yapıtı gururla ortaya çıkmış.

Şunu söyleyelim herkes anlamayabilir, bu ne, yok artık denebilir. Sanat, zaten ortaya eser konulması ve kendi alıcısını bulması değil midir? Kendinizden olmayanı, canavar, ucube ilan ettiğiniz sistemde dışlamalarınıza, ben buradayım diyen bir Osman var. Bu Osman, bana Ferhan Şensoy’un yıllar önce kankası Rasim Öztekin ile eserlerinden uzun uzun yayılan harflerden türemiş olan “OSSMANNNN” deyişini, filmi beklerken anımsatmadı,  dersem yalan olmaz. Bu Osman, aile yadigari eski bir konakta yaşamaya çalışır. Kendi handikabı agorafobi hastası olmasıdır. Kimin neyi yok ki, zırdelilerin, akıllı diye dolaştıkları dünyada, üstelik son derece masum bir karakter. Hakikaten masum. Evlerine musallat olan para tüccarları kendisini kandırıp, Sülün Osman gibi evi bir şekilde elinden almak için türlü planlar yapar. Bu arada Osman Sekiz, her sabah sekizde kalkar ve çalışır. Vakti zamanında yazarlık da yapmıştır. Genelde yazarlar böyle içe kapanık, hafif tırlatık olur ya, bunu da aktarıyor. Sonra Osman geçinmek için son derece önemli CEO’ lara sahip seçkin firmaların ürettiklerine, kullanma kılavuzu yazar. Yani insanlığın kullanımına sunduğu her ürün, Osman elinden geçmektedir. Bir nevi Osman Sekiz aslında bir bilim adamıdır.

Ezel Akay’ın kısa kısa göründüğü filmde, tam kadrolu Kemal Uçar, senaryoyu yazmış. İzlerken, hemen hemen herkesin, bilhassa eski konaklı evlere yakın mahallelerde büyümüş çocukların, hayatlarında muhakkak bir perili evleri olmuştur. O evden hem korkmuş hem merak etmiştir. Topu bahçesine kaçtığında, yaşlı biri çıkınca kaçmıştır. Osman Sekiz, bizi bu anlamda çocukluğumuza götürürken, perili ev ve içinde yaşayanlarla aslında atalarımızın hayatlarımız üzerindeki etkinliklerini sunar. Herkesin ailesinde ve içindeki canavar. Kimi var, kimi yok ama hayatlarımıza, direkt müdahale hakkına sahip. Rahatsızlığından kendini kapattığı yadigâr evden bir şekilde kurtulmaya çalıştığı sırada o aşk ile karşılaşır. Hikâye, masal, gerçek, düş arasında gidip gelirken, seyirciye neyi isterseniz, onu seçin diyor, Ezel Akay. Ama yeter kimseyi canavarlaştırmayın! Yani kendinize yakın bulmadığınız her birey, sizlerin ötekileştirme ipine astığınız, bir başka yani hayatınızda, çevrenizde olmamasını istemediğiniz bir birey. Nazlı karakterinin zoru ile başlayan toplu terapilerde insanoğlunun kartvizitlerinin, cebinde ne kadar parası olduğunun, güzel görünüyor olmasının geçerli vize olduğunun ama asıl konuşması gerekenin hep susturulduğunu, son ana kadar göstermekte.

Şimdi Hollywood yapımlarının olmadık, saçma devasa yatırımlar ve bilgisayar teknikleri ile bezenmiş her filmi kabulde, Osman Sekiz’i mi beğenmeyeceğiz! Bence beğenmeliyiz, bizi Ezel Akay’ın farkındalığında, en azından akılda kalacak farklı bir iş ortaya koyduğu için. Neticede bazı filmler sadece şarkısı ile var olabilirken, Ezel Akay burayı da sıkı tutmuş. Görüntü Yönetmeni, ses, müzik, çok iyi iş çıkarmışlar, söz yok! Ve gelelim o güzel şarkıya… İsteyen istediğini alsın, filmden geriye hiçbir şey kalmasa, sadece bu film için özel bestelenmiş şarkı kalır.  SENİ, YALNIZ SENİ…

Kemal Uçar, Begüm Birgören, Tim Seyfi.

Diziler, son dönem Oya Başar ile tiyatroda da ben varım diyen Begüm Birgören, o kostüm ve mimiklerle direkt Hollywood’da göz kırpmakta.

Kemal Uçar zaten hikayeyi doğuran, içsel yolculuklara ne güzle ışık tutmuş.

Tim Seyfi, gerçekten muhteşem oynamış. Yakın plan çekimleri, danslar zaten film başlar başlamaz bir an karşımda müziklerinde gazı ile Goran Bregoviç, çıktı dedim. Birde filmin parçasını seslendiriyor. Çok yönlü filmde, çok yönlü sanatçı.

Tüm müzikler harika. Kıpır kıpır, farklı bir dünyaya bize kapı açan Ezel Akay ve gerek sahne önü, gerek gerisinde emeği geçen herkesi kutluyorum.

Turuncu turuncu çok tatlısınız! Ya birde kapkaralar var, maalesef onlar kendilerini hiç görmüyor!

Tebrikler..

SENİ, YALNIZ SENİ SÖYLER YÜREĞİM

GÜNÜMDE GECEMDE SIR TUTKULARIM

YALNIZLIĞIM BEKLERKEN KUYTULARIMDA

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *